Bu gençleri kim düşünecek

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Dün sabaha kadar zaten uyku tutmadı. Dün sabah erkenden gazete peşine düştüler. Kendi numaralarını aradılar listelerde ve bir milyon dörtyüz küsür çocuktan sadece ilk bini istedikleri ufuklara yelken açan gemilerin biletlerine sahip oldu.

Yüzlercesinin, binlercesinin ufukları karardı, gencecik ruhlarının üzerine yarınsızlığın beton blokları düştü.

Altında kalıp ezildiler.

Bugün binlerce çocuğumuz var yaralı.

Çünkü Üniversite sınav sonuçları belli oldu.

* * *

Onlar ilk yaralarını ilkokulu bitirdiklerinde aldılar.

Yine listelerin önünde kuyruklarda adlarını aradılar.

‘‘Başaramadın'' damgası altında süklüm püklüm, artık oyunların bile tadını çıkartamadılar.

Oyunsuz, güvensiz ve hayalsiz büyüttük çocuklarımızı.

Türkiye gençlerini sevmiyor.

Sakat ruhlu bir toplum, yeni gelenleri önce sakatlayıp öyle vize veriyor.

İlkokula girmeden önce dikkat edin yaptıkları resimlere.

Kırmızılar, mor, yeşiller...Bir yuvarlak çizip ‘‘işte ev'' derler.

Alabildiğine geniş bir hayal gücü yansır mum boyalı kağıtlara.

Birinci sınıfın ilk ayından sonra bakın, hepsi dikdörtgen, tek boyutlu, aşağıda üç, yukarıda üç pencereli aynı evleri çizmeye başlamışlardır.

Çünkü ‘‘Türküm, çalışkanım, doğruyum'' la olmaları gereken; ‘‘Evlerin çatıları üçgen olur, yaprak mor olmaz, deniz mavidir...'' komutlarıyla da görmeleri gereken öğretilir.

* * *

Milletvekilleri, 23 saat oturup sekiz yıllık eğitimi tartışıyor.

Refahlılar inatla meseleyi aynı noktaya çekiyor. ‘‘Sekiz yıllık eğitimle çocuklarımız imam olamaz!''

Bir de gerekçeleri var ki evlere şenlik...

Çocukların imam olabilmeleri için 12 yaşını geçmemeleri gerekiyormuş.

Neden? Çünkü küçük yaşta çocuklar daha kolay ezberler.

Amerikalı bir eğitimci, ‘‘Zeka gelişimi önündeki en büyük engel ezber'' demişti.

Ve yeni çağ eğitiminin temelinde çocuklara kalıplar yerine soru sorma ve bilgiye ulaşma yollarını öğretmenin yattığını söylemişti.

Kapışma, zihniyetin aynı olmasından kaynaklanıyor.

Çocukların hangi kalıba döküleceğinde odaklaşıyor.

Çünkü, çocukları ve gençleri soru sormayı bilmeyen, sorgulamaktan korkan bir toplum olmak fazla rahatsız etmiyor.

* * *

Sekzi yıl bir ümit. Hiç olmazsa, dördüncü sınıftan itibaren testlere, kurslara ve en önemlisi strese girmeyecek çocuklar.

Bir de kalite meselesi çözümlenirse, göreceksiniz çok şey değişecek bu ülkede.

Soru sormasını öğrenen, yaratıcılıklarını ortaya koyabilen çocuklar, yüksek öğrenim sorununun çözümü için kendileri zorlayacaklar sistemi.

Tartışmalar sekiz yıl çemberinden, ‘‘yeni çağın uluslararası rekabetine ağırlığını koyacak insan yetiştirme'' amacına taşındığında o da olacak.

Yazarın Tüm Yazıları