GeriSeyahat Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm

Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm

Nesli kritik seviyede tehlike altında olan dağ gorillerini dünyada her yıl sadece 29.200 kişi görebiliyor. O şanslı kişilerden biri de bendim. Ruanda’daki gümüşsırtlı dağ gorilleri ile bir saat vakit geçirdim. Olağanüstüydü.

Daha önce Nil Nehri’nin üzerinden hep gündüz geçmiştim. Sarı çöllerin içinden bir mucize gibi geçiyordu nehir. Etrafı yemyeşil... Kurak coğrafyaya hayat veren Nil üzerinden bu sefer gece geçtim. Nehrin kenarındaki yerleşim yerlerinin sarı ışıkları gecenin karınlığını helezonik bölüyordu. Yine güzel, yine büyüleyiciydi...



Tam yedi saat sürdü İstanbul’dan kalkan uçağın Ruanda’ya varması... Orta Afrika’nın bu küçük ülkesinde dünyada yalnız 880 birey kalan dağ gorillerini görmeye gittim. Fikri ilk duyduğum yedi hafta öncesiden hazırlıklara başladım. Gorilli filmler izledim, bilgi topladım. Gorillerle yatıp gorillerle kalktım. Sonuçta sadece üç ülkede görülebiliyor: Ruanda, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti... Ancak Ruanda dışında görme şansı çok az.
Başkent Kigali’den sonra yaklaşık üç saat daha yol kat ettik. Volkanlar Milli Parkı’na vardık. Virunga Dağı’nın eteklerindeki tesiste verilen bilgilendirme toplantısına tüm dikkatimi veremiyordum. Çünkü doğal ortam sanki bir hayvanat bahçesi gibi. Birkaç metre ötemizde ağaçta duran devasa kuşun ne olduğunu, diğer kuş seslerinin hangi türlere ait olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordum.

Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm


‘Gorillerle göz teması kurmamız gerektiği’nin anlatıldığı andan itibaren küçük toplantıya dikkat kestim. Parkın rehberi Roger Aman dağ gorilleri hakkında bilgi veriyordu. Sekiz kişilik bir grupla gidecektik. Göreceğimiz ailenin adı Sabyinyo... Bölgenin en afili ailesiymiş... Gümüş sırtlı erkek ‘Alfa goril’, yani grubun lideri tam 44 yaşında. Hayatının son demlerini yaşıyor. Veliahtı belli. Grubun toplam 17 bireyi var. Altısı dişi. Dört de yavruları var. Tek tek fotoğrafları gösteriliyor... Alfa goril Guhonda’nın günde ortalama 35 kilo ot yediği anlatılıyor... Bilgiler verildikçe yerimde duramıyor, bir an önce yağmur ormanlarına koşup gorilleri görmek istiyorum...

BAMBULARIN ARASINDA DÖRT SAAT

Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm


Brifing sırasında anlatılanlardan biri de gorilleri yaklaşık bir saatlik yürüyüşün ardından göreceğimizdi. Öyle olmadı. Boyları beş metreyi aşan bambuların arasında, çamurlara bata çıka yaklaşık dört saat yürüdük. Önde palası elinde rehber geçit vermeyen bambuları kesiyordu. Silahlı iki koruma ve bir de rehberimiz Roger’la ilerliyorduk yağmur ormanlarında.
Roger, sürekli öndeki iz sürücülerden bilgi alıyordu. Goriller yoktu. Roger, her gün yeni yiyecek kaynakları bulmak için yer değiştirdiklerini ancak bulacaklarını anlatıyordu. Beklerken Roger, yakınımızdaki ayak izlerini ve dışkıları göstererek; “Bunlar file ait. Yaklaşık iki hafta öncesinden...” dedi. Buradaki milli parkta filler de varmış. Ancak normal fillere göre daha agresiflermiş. Tedbir amaçlı yanlarında silahları olduğunu söylüyor. Neyse ki rahatlıyoruz!

BULDUK ONLARI

Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm


Haber geldi ve yürüyüşe devam ettik. Öyle bir tepeye vardık ki sürüne sürüne çıktık adeta... Grupta ‘bensiz gidin’ sesleri yükseliyordu. Film gibi... Kimseyi geride bırakmadık tabii. Sabah erken başlayan yürüyüşümüz öğle saatlerine doğru son buldu. Biri silahlı koruma, bir iz sürücü ve bir park rehberinin bulunduğu yere vardık. Keyifleri yerindeydi. Sabyinyo ailesini bulmuşlardı. Ellerinde GPS vardı, koordinatları kontrol ediyorlardı ancak gorillerde herhangi bir verici yoktu. Gece boyunca onları uyudukları yere kadar izliyordu bu ekip. Sabah da tekrar kaldıkları yere gidip, dünyanın dört bir yanından gelen bizim gibi adrenalin yüklü insanlara gösteriyordu dostlarını.

İLK BAKIŞ...

Son uyarılar yapılıyor, “Fazla yaklaşmayın”, “Yavrular size dokununma çalışırsa kaçmayın (Bu arkadaşça bir davranışmış)...” Merakımız tavan yapıyor. “Hadi ama neredeler?”
Birkaç metre daha yürüyoruz, önce emziren bir anneyle karşılaşıyoruz. Gözlerini vizörden gördüm... Hiçbir telaşı yoktu. Birkaç dakika sonra emzirmeyi bıraktı. Haylaz iki yavru koşuşturmaya başladı. Anne ise bir süre sonra bizden sıkılıp uzaklaştı. Sonra yan tarafındaki babayı gördük. Guhonda... Yaşlı kurt... Uzanmış, uyuyordu... Ama ne uyuma, ‘ense’ yapıyordu...
Birden uyandı. Gümüşsırtlı 250 kiloluk dev cüsse karşımızda duruyordu. Biraz bakıştık. Onun için her gün tekrarlanan bir sahneydi. Bir süre bizi süzdü, sonra arkasını dönüp başladı etrafındaki yeşillikle sabah kahvaltısına... Sonra bambuları yıka yıka başka bir açıklığa gitti. Biz de peşinden gittik.

ÇOCUK HER YERDE ÇOCUK

Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm


Urukuta ve Ağasozi, henüz birer buçuk yaşında. Doyasıya oynuyor, eğleniyor. Bizim orada bulunduğumuzun farkında olup umursayan sadece bu ikisi var. Diğerleri takmıyor. Onları izlememize müsaade ediyorlar. Zaman zaman göz teması olduğunda bir şey yapacak gibi oluyorlar ama yanımızdaki rehberler çıkardıkları gorillerinkine benzeyen seslerle hayvanları sakinleştiriyor. Onlarla yaşaya yaşaya sanki dillerini öğrenmiş gibiydiler.
İki yavru neredeyse bize dokunacak kadar yakındı. Sürekli oyun halindeler. Birbirinin üzerine çıkıyor, tam da istediğimiz pozları veriyorlar.
Bir filmin içinde gibiydik bir saat boyunca. Rehberler “Artık gidiyoruz” dediğinde büyü bozuldu. Sonra dönüş yoluna geçtik. Elimizde çektiğimiz fotoğraf ve görüntülerle ve ayrıca hayat boyu unutulmayacak bir anıyla...

YEMYEŞİL, TERTEMİZ...

Ruanda’nın kendi dilindeki anlamı ‘binbir tepe ülkesi’. Yaklaşık Ankara kadar bir ülke. Bir ucundan diğerine birkaç saatte ulaşmak mümkün. Ülke küçük ama nüfusu yoğun, 12 milyon. Her kilometrekareye 400 kişi düşüyor. Bu nedenle her yer insan dolu. Araç fazla yok. Herkes yürüyor. Ekonomisi ise zayıf. Bir öğretmen maaşı 200 dolar. Ülkede Ruanda Frangı kullanılıyor. Ancak her yerde dolar geçiyor. Başkent Kigali’de yalnız bir sinema var. Haziran-temmuz Ruanda’ya gitmek için en uygun zamanlar. Daha sonra sıcak ve nem artıyor. Mart-nisan aylarıysa yağmur mevsimi nedeniyle daha düşük sezon. Ülke hem yemyeşil hem de tertemiz. Sokaklar pırıl pırıl. İzmarit dahi yere atılmıyor. Afrika’nın bu anlamda en temiz ülkesi olarak biliniyor.

FOSSES’E HAK VERDİM

Bu bakış için 7 hafta bekledim 4 saat yürüdüm

Dağ gorilleri ile geçirdiğim bir saat boyunca efsane film ‘Sisteki Goriller’e (Gorillas in the Mist) ilham veren kitabı yazan ve hayatını bu gorillere adayan Diana Fossey’e hak vermemek elde değil. Fossey, uzun yıllar Ruanda’da dağ gorilleriyle birlikte yaşadı. Onları araştırdı. Kitap yazdı. 1985’te de öldürüldü (Nedeni ve öldüren hâlâ bilinmiyor). Şimdi adına vakıf kurulan Fossey’in kitabından uyarlanarak çekilen ‘Sisteki Goriller’i mutlaka izleyin.

GÖRMEK BİR AYRICALIK

Dağ gorillerinin yaşadığı bölgeyi üç ülke paylaşıyor. Toplam 880 goril var. Kaçak avcılık, yaşam alanlarının daralması gibi nedenlerden dolayı nesli kritik seviyede. Şimdi Birleşmiş Milletler’in de katkısıyla popülasyonun artması amaçlanıyor.

Goriller en rahat Ruanda’da görülüyor. Safarinin ücreti 750 dolar. Tüm organizasyon hükümete ait RDB (Rwanda Development Board) tarafından yapılıyor. Kongo’da gorilleri görmek için 250 dolar ödeniyor. Ancak ülkede güvenlik sorunu var. Gorilleri görme garantisi de yok. Uganda’da ise goril görmek için 10 saat yürümek gerekiyor. Garanti de yok.

RDB’den Linda’ın verdiği bilgilere göre, her yıl Ruanda’da gorilleri görebilecek insan sayısı belli. Parkta bir günde en fazla sekizer kişilik 10 grup goril görebiliyor. Bu da yılda 29.200 bin kişi yapılıyor. Linda, eskiden goril avı yapan bölgedeki köylülerin şimdi bir kooperatif kurduğunu, turizm için çalıştıklarını anlatıyor. Böylece kaçak avcılığın önüne geçilmiş.Ruanda’nın turizm geçmişi çok yeni. 1994’te büyük bir soykırımın yaşandığı ülke ancak 2000’de turizme başlayabilmiş. 2003’te sadece 650 odası bulunan ülkede bugün 8000 oda bulunuyor.

False