Böyle bir babam olsaydı da 103 milyon borcum olsaydı..

Babalar Günü’nün idrak edilmesine daha vakit var ama adayımı şimdiden açıklıyorum.. Eski patronumu (Dünya durdukça namı yedi iklim on dört diyarı dolaşsın..) bir evlada karşı gösterilen hoşgörünün rekortmeni olduğu için resmen yılın babası adayı ilân ediyorum..

Haberin Devamı

Bir baba kendisini sıkça hayal kırıklığına uğratan bir evlada karşı ancak bu kadar sabırlı, bu kadar anlayışlı, bu kadar yüce gönüllü olabilir..
Kendi öz, şahsi babam da bana karşı çok sabırlıydı ama ne yazık ki eli, eski patronum kadar açık değildi..
On liralık haftalığın tahsilat saati geldiğinde, bana tasarruf üzerine uzun bir nutuk çekmeden elini cebine sokmazdı..
Üstelik o nutuklar, Meclis’te bütçe görüşmelerinde söz alan muhalefet liderininki kadar uzun olurdu.. Lafını da beni sürgündeki Mısır Kralı Faruk’tan bile müsrif ilân etmeden bitirmezdi..

* * *

Yılın babalığına aday gösterdiğim eski patronumun el açıklığı ile şahsi babamın mali politikası kıyas bile kabul etmez..
Eski patronumun evladı için harcadığı paralarla Güney Doğu’nun eğitim sorunu çözülürdü..
Oğlanın bünyesindeki “avarelik geni..” daha ergenlik çağında kendini yüz sivilcesi olarak belli ettiğinden Şefkatli Baba harekete geçti.. Evladını diploma sahibi yapmak için gitti, özel bir lise satın aldı..
Yüzde yüz doğru bir yatırımdı.. İşe de yaradı..
Oğlan yaş olarak zaten öğretmenlerin çoğuyla akran sayılırdı.. Aralarında karşılıklı sevgi ve saygı vardı..
Bu sayede okulu fazla zorlanmadan bitirdi.. Hayatta her zengin çocuğuna “helva filan sarması için..” lazım olacak diplomasını aldı..

Haberin Devamı

AL SANA TAKIM..

EEE! Lise diploması aldı diye çocuğun hayata, Beşiktaş İlçesi Kaymakam Yardımcısı olarak başlayacak hali yoktu.. O yüzden bir eyyam kendi şirketleri içinde oyalandı..
Şefkatli Baba baktı ki kendi şirketleri oğluna sıkıcı geliyor..
“Şirket içinde boş gezip, avare olmasın..” diye düşündü ve oğlunun elinden tutup kulüp başkanı yaptı..
Şirketin parasını yiyeceğine takımın parasını yesindi.. Ana fikir buydu..
Kulüp başına ne geldiğini anlayana kadar, iki rakamlı olan borçları, Hayırlı Evlad’ın yönetiminde yarım milyarı buluverdi..
Kulübün kongre üyeleri o kadar paranın harcanmasından dolayı şaduman olacaklarına, ileri geri konuşmaya başladılar..
İki taraftar yan yana gelse birinden biri mutlaka lafa “Bu kadar borcu kim ödeyecek?” diye başlıyordu..
Hayırlı Evlad sonunda bu kadar boş laftan bunaldı..
Kulübün resmi bir toplantısında kürsüye çıktı.. “Arkadaşlar ben federasyona gidiyorum.. Giderken de kulüpten alacağım olan 103 milyon lirayı hibe ediyorum..” deyiverdi..
Gerçi para babanın cebinden çıkmıştı ama bağışlayan oydu..

Haberin Devamı

BABA NE YAPTI?

ŞAHSİ kasasından 126 milyon lira çıkan ancak kulübün defterine göre sadece “103 milyon lira alacaklı..” gözüken Şefkatli Baba duruma önce uyanamadı..
Zaten o sırada başı satın aldığı iki gazetenin (Milliyet ile Vatan) karnı doymaz personeli ile beladaydı..
Her birine günde “yedi lira” yemek parası veriyor, yine yetiremiyordu.. Üstelik karşısına dikilen Milliyet’in o günkü paşası “günde altı lira..” daha yemek zammı istiyordu..
Günde 13 lira yemek parası!! Teheey!! Bu çocuklar Paper Moon’da mı yiyordu öğle yemeklerini?
Baba “veremem, batarım..” dedi.. Gazetenin o zamanki izansız paşası ise “Ama oğlun takıma 103 milyon lira bağışladı, şimdi bunu arkadaşlarıma nasıl anlatayım..” deyip lafı soktu..
Şefkatli Baba ister istemez evladını savundu..
“O kadar para şak diye bağışlanır mı? Bir iki yazı yazarsınız.. Millet unutur gider..”
Gazete açlarının doymak bilmez karınları için yemek parası zammını vermedi ama o bağış işinin de peşine düşemedi..
Gezi vak’asından beri siyaseten ortam gerilimliydi..
Gazeteleri hükümet adamlarına bir türlü yaranamıyor, atılan başlıklar yüzünden her gün fırça yiyordu.. “Tape” tacirlerinin gözleri kör olsun.. O fırça yüzünden hüngür şangır ağlamasını internetin diline düşüren onlardır..
Uzun etmeyelim.. 103 milyonluk hesap bir türlü kapanmaz olmuştu.. Kapatılması için bir fikir üreten de yoktu..
Kapatmak belki de Hayırlı Evlad’a nasip olacaktı..

* * *

Haberin Devamı

Türkiye Futbol Federasyonu’nun binası için “Okey Federasyonu’nu da içinde gizliden barındırıyor..” diyenlerin yalancısıyım..
Fikir büyük ihtimal Okey’de tek taşa dönerken geldi..
Kafanın içinde bir piknik tüp yandı ve şavkını beynin ön korteksine gönderdi.. Kafasında yanan tüpün şavkıyla zihni aydınlanan Hayırlı Evlad kendi kendine;
“Neden olmasın?” diye sordu..
Kongre’de çıkıp “Alacağımı bağışlıyorum..” demiştim.. Sözüm yine söz.. Onlar bana kırk milyonu elden verirler, geriye kalanı bağışlamış sayarız.. Takımın borcu 103 milyon eksilir.. Ben sağ, kulüp selamet..

ŞU ANDA DURUM

FEDERASYON’da yanan tüpün şavkı takımın yönetimini de aydınlattı..
Takımın başkanı, hesap defterinde kaydı duran ancak “ne bağışlanan ne tahsil edilen” parayı her gün kara kara düşünüyordu..
Formülü kabul ederse, cepten 40 milyon çıkacak ama defterdeki borç 103 milyon eksilecekti.. Ne yalan söylesin, fikir aklına yatmıştı..
Ne var ki takımın “ikinci başkanı” takımın parası konusunda aksi, inatçı bir şahıstı.. Üstelik yönetimdeki tek işi de takımın mali işlerini yola koymaktı.. Başkan teklifi açınca;
“Cebimizden kırk para vermem.. Madem borcu bağışlıyorum dedi, tamamını bağışlar..” dedi..
Bu hayırlı iş de öylece ortada kaldı.. Top şimdi başkan ile yardımcısı arasında dönüp duruyor..
Gel de alan savunması yapan baba ile oğulun haline bakıp duygulanma..

Yazarın Tüm Yazıları