Borsa neden böyle?

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Bizim borsanın, yani İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın, dünyanın ciddi borsalarından çok önemli bir farkı var. Endeksi, her yıl bir düşüyor bir çıkıyor. Durmadan dalgalanıyor. Üstelik, endeks denilen gösterge, borsa şirketlerinin durumunu pek yansıtmıyor. Mesela, şu sıralarda bazı şirketlerin ‘‘piyasa fiyatı’’ (market capitalization) o kadar düşük ki, inanılmaz. Şirketin piyasa fiyatı demek, bir hisse senedinin fiyatı çarpı hisse senedi adedi demektir. Bu hesapları dolarla yapar ve bir zaman serisi oluşturursak, şirketlerin ‘‘piyasa değeri’’nin nasıl kısa zamanda iki misline çıktığını veya yarı yarıya düştüğünü daha iyi görür ve şaşarız.

Bu durum, özellikle küçük yatırımcı açısından son derece ‘‘güvenilmez bir piyasa ortamı’’ yaratmaktadır. Konuya, küçük yatırımcı açısından yaklaşmamın sebebi şudur: Büyük yatırımcıların beklemeye tahammülleri vardır. Dolayısıyla, düşüşlerde fiilen zarar etmezler. Onların, bekleme ve kâğıttan zararsız çıkma şansları mevcuttur. Halbuki küçük yatırımcı, nakte sıkıştığı zaman bekleyemez. Zararı realize edip, paraya geçer. Küçük yatırımcıların, hisse senedine daha fazla yatırım yapması için ‘‘zarar realize etmeden’’ nakte kavuşma ihtimalinin yüksek olması gerekir. Bu da ancak, endeksi döviz cinsinden nispeten istikrarlı bir menkul kıymet borsasında olabilir.

Şimdi, bu halin sebeplerini bulmaya çalışalım. Dendiğine göre, bizim borsamız, belli sayıda büyük oyuncunun, keyfince at koşturduğu bir çayırdır. Bu oyuncular, üzerinde anlaştıkları kâğıtların fiyatlarını, eğer şartlar tamamen elverişsiz değilse, istedikleri gibi yükseltip, indirebilmektedir. İstikrarsızlığın ana kaynağı budur. Bu suretle, küçük oyuncuları, tabir doğruysa ‘‘keriz silkelemesi’’ne tabi tutmaktalar. Bu yazdıklarım, piyasanın konuştuğu bir olay. Aslında, böyle bir ‘‘anlaşmalı’’ yükseltme veya indirmenin çok da riskli olduğu kanaatindeyim. Keriz silkelerken, aniden ‘‘keriz’’ durumuna düşmek de mümkün. Yaşanmış vakalar var.

Ben bugün daha ziyade olaya, halka açık şirketlerin sorumlulukları açısından yaklaşmak istiyorum. Bunu da üç başlık altında toplayacağım:

Halka açılırken, şirketin değerini olduğundan daha fazla göstermek: Sıkça rastlanan bir olgudur. Halka açılmayı ‘‘bedava para toplamak’’ şeklinde anlayan bu zihniyet, borsaya çok zarar vermiştir. Gerçek keriz silkeleyenler, bunlardır. Borsaya yatırım yapanların, ‘‘halka ilk arz’’ aşamasında kazıklanmasının esas sebebi ‘‘yeminli kamu muhasebeciliği’’ mesleğinin ülkemizde mevcut olmayışıdır. Bu sahada çalışan çok değerli meslektaşlarım, maalesef hâlâ ‘‘public’’ yani ‘‘kamu’’ değil, ‘‘private’’ yani ‘‘kişisel’’ muhasebecilik yapmaktadır. Kısaca, kendilerine iş veren müşteriye hizmet etmektedir.

Halka açık şirketlerin, anonim şirket finansmanı ilkelerine uymamaları: Bunun anlamı, şudur: Anonim şirketler için, halka açılma bir defalık bir iş değildir. Bu bir yönetim ve finansman modelidir. Halka açılan şirket, artık sürekli halka açılma ile kaynak yaratacak ve yatırımlarını bu yolla finanse edecektir. Şirket verimliliğinin artması, şirket hisse senetlerinin değerinin yüksek olmasına bağlıdır. Bu da kârlılığı gözetme ve muntazam temettü dağıtma demektir. Halbuki, bizdeki halka açık şirket yöneticilerinin, kendi şirketlerinin hisse fiyatları ile ilgileri yoktur. Onlar, ‘‘yöneticinin başarı ölçüsü, hisse fiyatıdır’’ ilkesine itibar etmez, daha ziyade, vergi planlaması ve büyük ortak menfaatinin korunmasıyla meşgul olurlar.

Halka açık şirketlerin, halka açık olmaması: Belki de işin özeti, bu ifadede saklı. Değerli iktisatçı Tuğrul Belli'nin tespitiyle, sermayesinin en az yüzde 50'si piyasada işlem görmeyen şirket, halka kapalı şirkettir. Halka açık şirketlerin yönetimi, piyasadan hisseleri toplanarak ele geçirilebilmelidir. O zaman, mevcut patronlar, şirket hâkimiyetinin çok ucuza başkalarının eline geçmesi ihtimali ile hisse senedi fiyatı işini bu kadar gevşek tutamaz.

SON SÖZ: Şirketin değeri, azınlık hissenin fiyatından hesaplanmaz.













Yazarın Tüm Yazıları