Bizim Kadınlarımız

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Nazım Hikmet'in kadınlarımıza karşı tavrımızı, yaklaşımımızı çelişkileriyle dile getiren şiirini çoğunuz biliyorsunuz. Okurken belki de, bu mısraları ben de yaşadım, diye kendi kendinize itiraf ediyorsunuz.

Gerçekten de, kadınların uğruna hapis yatarız ama soframızdaki yerini saygın bir hiyerarşi içinde düşünmeyebiliriz.

Annemiz, eşimiz, kızımız, arkadaşımız, sevgilimiz, ast üst ilişkisini yaşadığımız bütün kadınlar...

Onlara ahlak açısından bakışımız, kadın konusunda bizim parçalı bohça yorumlarımızın, etik ilkelerimizin dağınıklığını, tutarsızlığını özellikle iki yüzlülüğünü gösterir. Başkasının kız kardeşine yan gözle bakarız ama, başkaları bizimkine bakamaz. Tabular başkaları için geçerlidir bizim için asla. Belli bir dünya görüşü, davranış biçimi içine oturtamadığımız kadın kavramı konusundaki farklı standartlar dosyası kabarıktır.

Bugün Dünya Kadınlar Günü.

Bir aralık, bu konuda yazmamayı düşündüm. Öyle yıldönümleri var ki, sizi bir konu mengenesinin içine sıkıştırıyor ve adeta sizi zorluyor. Kadın hakları, kadının toplum içindeki yeri. Süslü ama içi boş övgülerimiz.

Ben kadının serüvenini daha çok romanların, hikáyelerin kahramanlarından izlerim. Çünkü Türkiye'de en sahih bilgiler, en dürüst cümleler edebiyat kitaplarında yer alır.

Bilim kitaplarının içine kadın kahramanları oturttuğum anda makyajları eriyor. 'Sen, süs kadınlarını seversin', diye hemen diklenmeyin. Evet, ben frapan kadınlardan hoşlanırım, mücevhere düşkün olanlarını da severim.

* * *

OY veren, danseden kadın. Bu profil, bizim kadına evimizde, yanımızda gösterdiğimiz saygının, doğru yerini tayin ettiğimizin yeterli bir güvencesi ve ispatı sayılabilir mi?

Hayır, diyorum.

Moda Kulübü'nde dekolte tuvaletiyle kollarımızda danseden kadını, eve gidince kapattık. Çünkü iki hareketi de Cumhuriyet'in zorunlu bir yansıması biçiminde gördük. Objektif bir yaklaşımdı, sübjektif bir benimseme değil.

Gerçeği ifade eden kötü bir alışkanlığımızdır. Aldı, kazandı sözünden çok, verdik sözünü kullanırız. Ne demektir bilir misiniz? Kafamı kızdırma verdiğim gibi alırım da... Osmanlı'dan gelen despotik bir tutumla, insanların alma hakkını tanımadığımızdan, 'verilmez alınır' sözü bizim lugatimizde yoktur. Onun içindir ki kadınlar haklarını almamıştır, biz vermişizdir.

Zaten alma eylemine giriştiklerinde, onlara erkekliğimizi hatırlatırız.

Balolarda batılı, evimizde hálá Osmanlıyız.

* * *

Simone de Beuavoir, 'İkinci Seks' kitabında kadınlara ikincil durumun reva görüldüğünden yakınıyordu.

Ben, böylesine abartılara da karşıyım, feminizmin haşinliğiyle erkek maçoluğunu aynı terazinin iki kefesinde tutuyorum.

Hiç kuşkusuz kadın kavramı anayla birleştikçe, benim için kutsal bir anlam taşıyor. Akdeniz'e özgü anaya bağımlılık beni kadınların incitilmesinden daima uzaklaştırmıştır.

Üstelik, gerçekten de Cumhuriyet kadınları; bir ülkenin tarihinin ve talihinin değişmesinde olağanüstü fedakárlıklar göstermişlerdir.

Ben, Türk edebiyatının önemli kadın kahramanlarını unutamıyorum. Onları yaratan yazarların saygı tapınağımda değişmez yerleri var.

Türkiye'de devrimin, darbelerin, değişimin güzel, acılı, çirkin yüzünü onlar çizdiler.

* * *

BUGÜN haklarla, kadın adaylarla uğraşmayın. Güncelin arabasına bu kadar sık binmeyin.

Gidin kitapçıya, bir kadın yazarımızın, şairimizin kitabını alın ve okuyun.

Günü böyle kutlayın. Onları tanıyarak, severek.

Mozart'ın hoppa kadınıyla birlikte dem sürün, Puccini'nin aldatılmış kahramanı için de göz yaşı dökün.



Yazarın Tüm Yazıları