Bizdeki Mayıs

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Dünkü yazımda 1968 Mayıs'ının esas olarak Fransa'daki kutsal başkaldırıdan dolayı evrensellik kazandığını belirtmiş ve bunun da Fransız asilerin her şeyi sorgulayan anti - otoriter tutumundan kaynaklandığını çağrıştırmıştım.

Yıllar sonra ‘Altmışsekiz’in sosyolojik ve felsefi tahlilleri yapıldığında, gözlemcilerin üzerinde birleştiği nokta Fransa'nın o dönemde ‘sıkıldığıydı’.

Gerçekten de, Cezayir travmasını atlatan Paris başkentli devlet de Gaulle iktidarının istikrarı altında ‘altın altmışlar’ın refah atılımını yaşamaktaydı.

Alım gücü artmış, banliyölerdeki sosyal konutlara banyo konmuş ve işçiler ‘2 CV’ Citroen otomobillerden ‘R 4’ model Renault otomobillere terfi etmişti.

1968 Mayıs'ında Fransa ‘sıkılıyordu’, çünkü Fransa sanayi ötesi topluma doğru kavis çizen yeknesak parkurda bir bütün olarak küçük burjuvalaşıyordu.

* * *

PEKİ biz ? Fransa'yla mevcut büyük farka rağmen Türkiye de ‘sıkılıyordu’.

Çünkü ülkemiz bu kez sanayi toplumuna giden yolda küçük burjuvalaşıyordu.

1960 darbesinin ve ona özenen cunta girişimlerinin pili bitmiş; Kıbrıs arbedesinde gerilim azalmış; henüz ‘Baba’ olmayan ‘Çoban Sülü’ fötr şapkasını arkaya iterek barajlara temel atan küreği kavramış; taksitleri ödenen ve üzerlerine dantel örtü serilen buzdolapları mutfaklara girmeye başlamış ve Marmara'nın Trakya sahillerinde ilk sayfiye evlerinin şantiyesi kurulmuştu.

Karınca kararınca, ‘altın altmışlar’dan Türkiye de nasiplenmekteydi.

* * *

O zamanlar ‘ülkücü’ kesimde yer almış bir dizi dostu şaşırtacak bile olsa, Batı'nın tersine, 1968 Mayıs'ı Türkiye'ye miliyetçi bir hareket olarak geldi.

‘Özerk üniversite’ veya ‘paralı öğretime hayır’ türünden sloganlar işin göstermelik yanıydı. Bizim Mayıs'ımız şoven bir öz taşıyordu.

Ülkemizdeki Mayıs'ın kökeni 1964 Kıbrıs olaylarında bağrılan ‘bombala Tansel, bombala’ sloganında yatıyordu. Temel bu dürtüde odaklaşıyordu.

Dolayısıyla, ‘solcu’ geçinen kesimle ‘sağ’ taraf arasında Kaf Dağı yoktu.

Kuşkusuz, TBMM'ye on beş milletvekiliyle girmiş TİP, etrafa yayılmaya başlayan ‘ortanın solu’ sözcüğü ve 27 Mayıs'ın tekrarı için teori ve kumpas üreten ‘Yön’ darbecileri hareketin ‘sol’a kaymasında etkin rol oynamıştı.

Kaldı ki, sınıf orijininde zaten küçük burjuva olan öğrenciler kendilerini sekiz yıl önceki Mayıs'ın ‘körolası diktatörler bu dünya size kalır mı’ mitosuyla özdeşleştiriyor ve ‘solculuğu’ yalnız bu çerçevede algılıyorlardı.

Üstelik, dün de vurguladığım gibi, Vietnam'ın güncelliği ve dünyadaki diğer eylemlerin retoriği yukarıdaki anti-Amerikancılığı pekiştiriyordu.

Ama bu iki unsur sol kültür ve sivil toplum gelenekleriyle donanmış Batı toplumlarından farklı olarak bizde süper milli ve ultra cahil iskelet üzerinde yükseldi. Marksist boyutu dahi çok fukaraydı. Kof sloganların ötesine gitmedi.

Dış görünüm ve küçük burjuvaların ‘sıkılması’ itibariyle ötekilerini biraz andırır bir manzara sunsa da, başlangıçta, Türkiye'nin 1968 Mayıs'ı diğer ülkelerdeki Mayıs'ların, hele hele Fransa'dakinin tam zıddı bir içerik taşıdı.

* * *

ÇÜNKÜ Türkiye'deki Mayıs Kutsal İsyanın en can alıcı noktasından mahrumdu.

Çünkü Türkiye'deki Mayıs anti-otoriter değildi !

Çünkü ‘yasaklamak yasaktır’ özgürlükçülüğü barındırmadı.

Çünkü kendisini ‘sol’ addettiği için ‘sağ’a karşı şiddet uyguladı.

Türkiye'nin 1968 Mayıs'ı birbirlerine hasım olan ama yasakçılık bab'ında birbirlerini tamamlayan iki zapt-u rapt otoritesi arasında tercih yaptı.

Ve üstüne üstlük ve heyhat ki heyhat, bunlardan en yasakçı olanını seçti.

Yarın hem Mayıs'ın bizde de anti-otoritarizme dönüşmesini, hem de bugün yine otorite kucağına sığınan eski ‘altmış kerizliler’ konusunu işleyeceğim.













Yazarın Tüm Yazıları