Bir tutam Avrupa

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Büyük mağazalardan kaldırımlara süzülen rengarenk ışıklar, Noel hazırlıklarının kırmızı, yeşil, beyaz renkleriyle Londra'nın alışveriş merkezi Oxford Street'te, albenili Avrupa resimlerinin çerçevesizini canlandırıyordu.

Köşedeki dondurmacı tezgahı ile kitapçının önündeki ‘danseden mikiler’ satıcısının tam ortasına camekanlı masasını kuran adam ise İngiliz kamuoyunu son günlerde en çok meşgul eden bir genç kız için para topluyordu.

Amerika'da baktığı bebeği öldüren İngiliz dadı Louise Woodward.

Blair ile birlikte ulusal kimliklerine, Avrupa'ya direnerek değil kendilerini severek sahip çıkacaklarını anlayan İngilizler, şimdi dikkatlerini içine bolca milliyetçi duygular ve bir tutam da insan sevgisi katarak Louise Woodward'a yöneltmişlerdi.

Sadece İngiliz gazetelerinin manşetleri mi? Louise televizyon haberlerinde de ilk sıradaydı geçen hafta.

Açık oturumlarda olay sosyolojik, psikolojik ve hatta yasal açıdan tartışılıyor sonucunda İngiliz dadının suçsuz olduğu kararına varılıyordu.

Televizyon ve radyoları arayan İngilizler, Amerikan adaletini eleştiriyor, Louise'nin derhal ülkesine gönderilmesini istiyorlardı.

Ne Avrupa genişlemesi, ne para birliği ne de Körfez sularının yeniden ısınması.

Bir tek Louise vardı İngilizin gündeminde.

Spikerler, mahkeme kararını okurken ‘‘Çok üzgünüz sayın izleyiciler ama Louise'nin İngiltere'ye hemen dönemeyeceği anlaşılıyor. Yine de sizin dualarınız ve serbet bırakılması için yükselteceğiniz ses, bu ayrılığı daha kısa kılabilir’’ sözleriyle ulusal kampanyaya rüzgar basıyorlardı.

***

LİBERATON Gazetesi'nin ilk sayfasının tam ortasından boydan boya Yves Montand gülümsüyordu cuma sabahı Fransızlara.

Fransa'da ücret artışı için eyleme geçen kamyoncuların kentler etrafında günlerdir sürdürdüğü abluka aniden ikinci plana düşüverdi.

Aurore, 20.yüzyılda Fransa'nın sesi ve imgelerinden biri olan Yves Montand'ın kızı olduğunu iddia ediyordu. Temyiz Mahkemesi de Montand'ın kemiklerinin mezarından çıkartılarak incelenmesi kararını almıştı.

Dünyada ilk kez böyle bir karar veriliyor, adaletin kolu hayatla ilgili bir karar için ölüme uzanıyordu.

Fransa kamuoyu ikiye bölündü.

Mahkeme kararını destekleyenler, yaşayan bir insanın haklarından söz ediyorlardı. Hak ya da haksızlık ölü için o kadar önemli miydi?

‘Hayat’ın çıkarları yanında ölünün olmayan iradesi hesaba katılmayabilirdi.

Dünyevi adalet, öteki dünyada bile insanın peşini bırakmayabilirdi.

Bu materyalist yaklaşıma metafizik karşı çıkmalar oldu.

Ölü sadece bir kemik yığını mıydı? Babalık testi, Yves Montand'ın sonsuz suskunluğunda nasıl yapılabilirdi?

Yves Montand yaşarken testi kabul etmemişti. Belki de ‘‘Hayır’’ diye bağırmak istiyordu...

Ama ağzı toprakla doluydu.

Ne Avrupa genişlemesi, ne para birliği ne de Körfez sularının yeniden ısınması.

Bir tek Yves Montand vardı Fransızın gündeminde.

***

GAZETECİ sordu: ‘‘Sayın Schaeffer, Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı'nı devr alıyorsunuz. Konuşma metniniz Almanca dağıtıldı. Almanca'nın Avrupa dili olmasını mi istiyorunuz?’’

Avrupa'dan sorumlu Alman Dışişleri Bakanı Yardımcısı cevap verdi: ‘‘Avrupa'nın resmi dili İngilizce ve Fransızca. Ama dünkü toplantıda Avrupa'ya aday ülkelerin çoğunun Almanca konuşması dikkatinizi çekmiştir sanıyorum. Avrupa'da Almanca konuşanlar çoğalıyor. Almancanın Avrupa'nın resmi dili olmasını tabii ki istiyoruz.’’

***

İŞTE geçen haftadan izlenimler. Bir tutam Avrupa.

Bütünleşme sürecinde ulusal kimliklerin vazgeçilmez etkinliği...

Yazarın Tüm Yazıları