Beni de konuşmacı olarak davet ettiler.
Çok sevinerek katıldım.
Çünkü zamanında hocanın yüzüne söylemek isteyip de söyleyemediğim şeyler vardı, onları söyleme imkânım oldu.
*
Dün Üsküdar Belediyesi’nin harika kültür merkezinde kayıt yaparken Erbakan’ı yıllar boyunca nasıl gördüğümü de düşündüm.
Onu siyasi hayatında önce öğrenci olarak gördüm.
Lady Gaga, ABD’nin en güçlü ve cesur LGBT hakları savunucularından biridir.
Milli marşı söylerken gözümün önünde şöyle bir tablo vardı.
ABD’nin, konsolosluk ve büyükelçilik binalarında LGBT bayrağı asılmasını yasaklayan, bugüne kadarki belki en büyük LGBT düşmanı başkanı arka kapıdan Beyaz Saray’ı terk ederken, ön tarafta bir LGBT militanı Amerikan milli marşını söylüyordu.
Bence değişimin ilk ve çok çarpıcı sembolizmi buydu...
*
Peki Lady Gaga kendisi bir LGBT insanı mı?
“Poker Face”
Rahmetli Demirel’in bütün hayatı boyunca silemediği o cümleyi... Çünkü Türk siyasi tarihine geçmiş hiçbir cümlenin akıbeti bu kadar trajik olmamıştır.
O MHP’li dostuma diyeceğim ki...
“Rahmetli Demirel geçmişteki bütün cümlelerinin hesabını tarihe verdi. Ama bir cümlesi var ki...
İşte onun hesabını ancak tarihi bir itirafla verebildi...
O cümle de şuydu:
“Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz...”
*
İngilizce “Kuru kalmak” gibi bir anlamı var ama asıl manası “İçki içmemek”...
*
Aralık ayı içki ayıdır.
Genellikle ocağın ilk haftası da devam eder...
Sonra “Bir duralım” duygusu basar insanı...
Ama istim üzerinizde, hız almışsınız, hatta sırılsıklamsınız...
Bir de 65 plus eve kapatılmışsınız...
Nasıl duracaksınız?
Sadece rekor kırılmadı, aynı zamanda çok önemli sosyal gelişmeler yaşandı.
Uçak havadayken “Flightradar24” uygulamasından 312 bin insan İstanbul’a gelişinde 4 saat boyunca uçağı dakika dakika izledi.
Bir karşılaştırma yapabilmeniz için şu bilgiyi vereyim.
Aynı saatlerde dünyada havada en çok izlenen öteki uçuşları izleme sayıları şöyleydi:
İKİNCİ SIRADA: TK6346 Barcelona-İstanbul uçuşu: 9 bin 820 kişi.
Gece boyunca en çok izlenen üçüncü uçak ise ilginç.
“No callsign”
Cumhurbaşkanı Erdoğan aşı oluyor...
*
Tamam güncel olan o...
Ama gözümüzü hafifçe sağa ve sola çevirince ne görüyoruz...
Biri 11 Ocak 2021...
Yani geçen pazartesi günü...
Öteki ise bundan 3 gün öncesine ait...
Yani 8 Ocak 2021...
Önce ikincisinden başlayayım...
Gördüğünüz bu fotoğraf geçen pazartesi günü Kahire’de çekildi... Eminim MİT’in elinde de vardır, çünkü açık istihbarattan gelen bir fotoğraf...
Dikkatle bakarsanız arka planda 4 bayrak göreceksiniz...
“Ebru’nun zaferi”...
Aslında, bu başlığı Adnancı çetenin mahkûm olduğu gün ben atmalıydım...
Ama Posta’yı kutluyorum...
Benim 25 yıldır takip ettiğim bir olaydı bu...
Adnancı zalimlerin “Adnan Hoca” olduğu günlerde, herkesin ondan korkup sindiği günlerde, onun zulmüne uğrayıp da tek başına mücadele eden bir kadın vardı.
Adı Ebru Şimşek...
Bu çete ona yapmadığı zulmü bırakmamıştı...
Her yıl olduğu gibi sonuçları bir sosyolog gözüyle ilgiyle okudum.
Araştırmanın siyasi sonuçlarına hiç girmeyeceğim...
Çünkü beni hiç ilgilendirmiyor.
Ama sosyal ve kültürel sonuçlarında çok çarpıcı bazı öyle ilginç rakamlar var ki, işte onları anlatmak istiyorum.
Belki 2023 seçimleri için partilere yol gösterebilir.
En ilgincinden başlayayım.
SORU ŞU:
Çünkü Türk dış politikasının en gizli nabzı orada atıyor....
Özellikle Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın dış gezilerinde...
Bakanlık sitesi arşivine konan bu gezilere ait görüntüler, gazete ve televizyon haberlerine pek yansımayan “yeni trendleri” anlatıyor...
Şu an önümde son iki geziye ait görüntüler var...
Birincisi Libya’dan...
Savunma Bakanı geçenlerde Libya’yı ziyaret etti...
Orada düzenlenen gecenin en vurucu cümlesini gazetelerde ve internet sitelerinde okuduk.
Yapılan o erkek geyikleri...
Hani bir uçtan ötekine şifreli diye fantezi meraklılarının yaptığı o anatomik paylaşımlar...
Kadınlar, siyasetçiler hakkında o yazılıp çizilen fıkralar...
Paylaşılan siyasi karikatürler...
Normal sohbetlerimizde ağzımıza almayacağımız ifadeler, kavramlar, küfürler...
O iki fotoğraf şu:
Sakallı bir adam, Senato başkanının koltuğunda oturuyor...
Bir başka sakallı adam da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin koltuğunda...
Pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
Avrupa’nın seçilmiş insanlarından birinden şu Twitter mesajı geldi:
“Şundan emin olun. Benim başbakanlıktan ayrılmam çok sıradan ve sıkıcı bir şekilde olacaktır...”
Mesajın altında, Almanya’nın seçilmiş başbakanı ve şu an dünyanın en başarılı lideri sayılan Angela Merkel’in adı vardı.
Hesap gerçekten onun mu, yoksa birisi onun adına şaka mı yapıyor tam öğrenemedim...
Ama hepimiz biliyoruz ki, onun görevden ayrılması gerçekten çok sıradan bir şekilde olacak...
Nasıl mı?
*
Onun adı yok...
Sadece “The Stranger”, yani “Yabancı” diye biliyoruz...
Arada bir bowling salonunun barında tek başına otururken görürüz onu...
Genellikle de Jeffrey Lebowski’ye ettiği büyük laflarıyla hatırlarız...
Mesela aklımdan hiç çıkmayan şu lafı:
“Bir ülkede bazen bir adam gelir ve...”
“Yabancı”
Epeydir aradığım bir insandı.
Çünkü elinde müthiş bir veri tabanı var.
20 milyon müşteriye hizmet götürüyor. 11 bin çalışanı var.
Dolayısıyla pandemi sırasında kim ne tüketti, ne kadar evde oturdu, ne harcadı, bugün durum ne herkesten iyi biliyor.
Karşımda uzun saçları ve hali tavrı ile klasik bir enerji şirketinden çok Silikon Vadisi’nde yükselen bir startup tipi duruyor.
Murat Pınar
Türkiye hakkında ona sormak istediğim çok şey var.
Mini Cooper araba büyüklüğünde bir araç Mars’ın yörüngesine oturacak.
Ve bu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) uzaya gönderdiği bir araç olacak.
Aracın adı “Hope”.
Yani “Umut”.
Tarihte ilk defa Müslüman bir ülkenin uzaya attığı araç böylesine ileri bir noktaya gidiyor...
Üstelik güzel bir haber daha var. Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu bilimsel Mars projesinin başında 33 yaşında bir kadın var.
Adı
77 yaşındaydı...
Geçen yılın sessiz ölümlerinden biriydi... Ama, bu dünyadan ayrılırken arkasında çok gürültülü bir yakın geçmiş bırakmıştı...
Simone de Beauvoir’larla başlayan “birinci dalga feminizm”in, ikinci dalga sörfçülerinden biriydi...
Ve o kadın bizim erkek neslimizin dimağına çok korkutucu iki soruyu sokmuştu...
Bir toplum uyanmıyor
SİZE çok çarpıcı bir rakam vereyim. Dolar kurunda program dışı her 100 bin liralık artış, büyük bir şirketin bilançosuna 6 trilyon lira olumsuzluk getiriyor. Üstelik de öyle çok büyük dolar borçları olan şirketlerden söz etmiyorum.
PANİK ATAK
Her 6 trilyon liralık program dışı olumsuzluk, işsizlik ve küçülme demektir.
Türkiye'nin bugüne kadar başarıyla yönetilmiş birçok şirketi günlerdir işte bu ürpertiyi yaşıyor.
Dünden itibaren öğrendiğimiz en büyük gerçek şudur:
Bir ülke ekonomisinin psikolojik dengesini bozdunuz mu, tedavisi çok güçleşiyor.
İnsanların güvenini kırdınız mı, o güveni yeniden kurmak yıllar alıyor.
Dün piyasalarda yaşanan olayın izahı budur.
Öğle saatlerinden itibaren aklı başında birçok ekonomistle konuştum.
Dolar neden yükseliyor, borsa neden düşüyor?
Teşhis şu:
‘‘Panik atak.’’
Yani son yıllarda özellikle entelektüel kesime musallat olan moda hastalık.
Durup dururken, hiç nedeni yokken ölüm korkusu...
Bu noktaya nasıl geldik?
Halk artık bunun cevabını çok iyi biliyor.
Bir yandan Enis Öksüz oportünizmi.
Parti içi denge korkuları nedeniyle, ülkeyi uçurumun kenarına getiren bakanlarına ses çıkaramayan liderler.
Dar siyasi menfaatlerini, ülke menfaatleri üzerinde gören bakanlar.
Şahsi gururlarını, milli gurur diye yutturmaya çalışan bir siyasi elit.
ALTIOK ZİHNİYETİ
Ülkeyi, 1945'te kalmış ‘‘Altıok zihniyeti’’ ile yönetmeye çalışan, ‘‘Yerli Malları Haftası’’ nostaljisi içinde bir Cumhurbaşkanı.
Hayatı boyunca maaşını hep devletten almış, bir gün dahi işini kaybetme korkusu yaşamamış, 16'ncı Türk Devleti batıp 17'ncisi kurulduğunda yine maaşını almaya devam etme garantisi olan bir zihniyet.
Yani, işsiz kalma korkusu olan insanın ruhunu asla anlayamayacak bir mantalite.
Tütün Kanunu'nu küreselleşmenin, dolayısıyla da emperyalizmin oyunu sanan bir kafa...
Bankalar operasyonunda radikal çözümler yerine, hálá ona buna süre tanıyarak işi sürüncemede bırakan bir hükümet.
BELEŞÇİ VATANDAŞ
Bunlar Ankara tarafı...
Bir de İstanbul tarafı var.
Hükümetin yaptıklarına rağmen hálá süfli hesaplarla spekülasyon peşinde koşan bir finansal elit.
Bankasının duvarları dışında hiçbir menfaati, hele hele ülke menfaatini hiç tanımayan bir bankacı sınıfı.
Yıllardır bu borsadan kazandıklarının on binde birini bile riske atmak istemeyen, her dakika panik yaratan satışlar yapan yabancı yatırımcı.
Üretimi unutmuş bir işadamı kesimi.
Ve bütün bir ülke...
Yüzde 70'i hálá vergi mükellefi olmayan, kaçak kullandığı elektriği kesmeye gelen memurun üzerine şahin gibi saldıran, suya para vermeyen, devletin, başkalarının arazisi üzerine oturup, orada bir de mafya gibi palazlanan beleşçi bir vatandaş türü.
Kendi her türlü kaşkarikoyu çevirip, başkalarına ‘‘hortumcu’’ diye saldıran tuhaf bir insan.
Evet bir ülke, işte bu muazzam nüfus yapısıyla uçurumun kenarına gelir.
Üstelik herkes kendini masum, başkalarını sorumlu görme gibi inanılmaz bir ahlaki tembellikten mustariptir.
Herkes kendini temiz, ötekini ‘‘kirli’’ görür.
Kendi küçük entrikalarını ‘‘beceriklilik’’ olarak kabul eder, başkalarınınkini ise en hafif deyimiyle ‘‘hırsızlık’’.
Ne Ankara'daki, ne İstanbul'daki, ne de yurt sathındaki aynaya bakabilir.
Çünkü baktığında, öteki gibi birini görmekten korkar.
Ve bu toplum, kendi günahını hiçbir zaman görmez.
Antenleri, hep başkalarının, ötekinin günahına ayarlanmıştır.
Elindeki uzaktan kontrol aletinde, kendi kanalını iptal etmiştir.
Bir toplum işte böyle kolektif bir günahkárlıkla uçurumun kenarına gelir.
ÖTEKİ PARMAK
Ve orada dahi, bir eliyle bir çalıya tutunup düşmemeye çalışırken, öteki eliyle başkalarını işaret edip, ‘‘Hırsız’’ diye bağırır.
Bu hengame içinde karşı tarafta başka bir parmağın da onu işaret ettiğini fark etmez bile...