Bir Kitap

Güncelleme Tarihi:

Bir Kitap
Oluşturulma Tarihi: Kasım 02, 2004 20:47

Yerbilime bir tarihsel bakış

‘Vanuatu Adalar denizinin Tanna adası gibisiyle hiç karşılaşmadım. Sözcüğün tam anlamıyla korku ve saygı salmıştı içimde. Yasur Dağını görmeye gidenler, lav akıntısının oluşturduğu koninin yüzeyinden kolayca tırmanır. O sırada karanlık çökmektedir. Kimi kayalar boşlukları dolayısıyla öylesine hafiftir ki insan kocaman süngerimsi bir kayayı tek eliyle başından yukarıda tutabilir. Eğer rüzgar kişiye doğru esiyorsa, leş gibi bir koku taşıyacaktır, ama kulakların bunca çarpıcı bir biçimde etkileneceği akla gelmez.

‘Sanki kişi ard arda gelen dev dalgaların sıra sıra kayalıkları dövdüğünü duymaktadır; oysa, duyulan, dağın karnındaki akışkan lavın çalkantısıdır. Kraterin kıyısından ortalık aydınlıkken bakıldığında görülen, yalnızca, uçurumun dibince bir kaç ışık lekesi, arada sırada, belli belirsiz bir lav kaynamasıyla birlikte derinden derine duyulan büyük uğultu...

‘Ama karanlık çökerken tüm görünüm değişir.. Işık saçan bir koca kazan erimiş kayanın, yanardağın olağanüstü büyüklükteki iç yamaçlarını aydınlattığı görülür. Sonra, yer sarsıntıları sürer ve çağıltı artarken zaman zaman kor kırmızı maddenin fıskiye biçiminde yükseklere fışkırdığı görülür ki, dünyanın en güzel havai fişek gösterisi yanında hiç kalır...

‘Yasur Dağı, maddenin yüreğinde saklı gizi, dünyamızın ve evrenimizin doğasının niteliğini açıklıyordu...’

En eski bilim

İşte biz böyle bir yerkürede yaşıyoruz ve yukarıda anlatılan büyüleyici atmosfer, kent yaşamlarımızın sakin ve göreceli güvenli ortamının bizi kopardığı doğanın ta kendisini anımsatmaktadır bize.

Yerküre bilimi, insanlığın en eski, en ilginç, masalsı yönü en çok ve en tarihsel bilimlerinden biridir. Düşünün, insan varoluşundan itibaren yerkürenin tam kucağında büyümeye başladı ve onun sakin yüzünü, yönünü ana kucağı olarak bellerken, vahşi, korkutucu, öldürücü yüzü üzerine de masal uydurdu.

Yerkürenin özelliklerinde, yağmurda, ateşte, şimşekte, gökgürültüsünde, ve yerküreye hayat veren Güneş’te ve daha bir dizi doğa olayında, tanrının yüzünü gördüğünü sandı. Yerkürenin tarihine, geçmişine ilişkin bilgiler bize insanoğlunun masallarından aktarılır. Söylenceler, geçmiş olaylar hakkında bugüne bilgi taşıyan çok önemli kaynaklardır ve yerbilimleri bundan çok yararlanır. Yer bilimlerinin tarihinin ilk aşamaları, insan düşüncesinde temel atar. Bunlar daha sonra anlamlandırılarak ve ayıklanarak bilim kültürüne entegre edilecektir.

Onlarca soru var

Bugün bile yerküre hakkında onlarca temel soru, yanıt beklemektedir. Yazar, yerküre üzerine bugüne kadarki en önemli ve ilginç düşünceleri ve kuramların gelişimini, bu konuda yapılan araştırmaları ve yazılan kitapları kuyumcu titizliği ile işleyerek, bu ilginç ve önemli kitabı ortaya çıkarttı.

Yerküre veya yerbilim tarihini çok sayıda disiplin inceliyor. Mineroloji (mineralbilim), kayabilim (petroloji), yerfiziği (jeofizik), tortulbilim (sedimentoloji), yerşekilleri bilimi (jeomorfoloji), fosilbilim (paleontoloji), tabakabilim (stratigrafi), haritacılık... Bunların her birinde üretilen bilgilerin toplamı, yerküre tarihini bütünleştirmeye çalışır. ‘Yerbilimin en temel sorunu, geçmişi anlamaya çabalamasıdır,’ diyor yazar. Bu nedenle yerbilimcileri, yer katmanlarını okunacak bir kitaba benzetirler. Yerbilimleri geçmişle uğraştığı için, ister istemez yorumlara, hitopezlere kuramlara dayanır.. Bu nedenle de yazar ‘yerbilimleri tarihinin bize öğreteceğ bir şey varsa, o da yorumların durmadan değişmekte olduğudur’, diyor. Bu nedenle bugün benimsenen yorumların gelecekte değişme olasılığı çok yüksektir.

Çağcıl masal

‘Yerbilimcinin sorunu genellikle üç ayaklıdır: Önce yerküreyi, yapısını, davranış biçimini gözünde canlandırmanın bir yolunu bulmalıdır. Sonra bir biçimde tarihini anlatmalıdır. Sonundaysa, ortaya koyduğu tasarıma, tarih veya kurama insanları inandırmalıdır’ diyor yazar.

Yazar kitabını düşünceler tarihi kitabı olarak nitelendiriyor. Tabii yerküre üzerine düşünceler. Ve en çok da, bugünün yerküre tartışmalarını en çok etkileyen, devrim sayılan, levha (tabla) tektoniğine yer verdiğini itiraf ediyor. Ama, düşünceler tarihinin nirengi noktalarını da hiç ihmal etmiyor.

Kitabın içeriği hakkında konu başlıkları okura daha geniş bir bilgi sunuyor: 13 bölümden oluşan kitabın bölüm başlıkları şöyle:

Ana bölümler

Söylencelerin sarmaladığı yaşam dolu bir dünya: Antik Çağ, Ortaçağ, ve Rönesans döneminde yerküre üzerine düşünceler.

Yerküre üzerine mekanik kuramlar ve doğa kaynaklı tanrıbilim.

Yerbilimde ilk adımlar: Evrenin oluşumunu ve mineralbilimini bir yana bırakış.

Sıcaklık, ateş ve su üzerine düşünceler.

Uzaklık ve yükseklik ölçümlü yeryüzü haritasının yapımı: Toprak üzerinde egemen olmanın koşulu.

Yerbilimde zaman ve yerbilimsel değişimin hızı.

İklim, buzullaşma ve yeryüzünün yontulması.

Dağların oluşum süreci ve yerkürenin elektrosu.

Kayalar ve kayaların oluşumu üstüne düşünceler: mağma, migma ve ötesi

Ölçüm araçları yardımıyla düşünmek: Yersantıntıları, ilk deprembilim çalışmaları, ve yerkürenin saklı iç yapısı.

Kutuplar ve kıtalar mı geziniyor; yoksa büyüme mi var?

Bazı daha temel düşünceler.

Sonsuz yerine bazı düşünceler.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!