Bir çocuktan tetikçi bir şebelek yaratan ortam

ŞEBELEK yazdı, höykürdü.

Haberin Devamı

Onlarca kez yazdı, yüzlerce kez höykürdü:
“Ahmet Hakan tutuklanacak... Tutuklayacaklar onu... Hapislere atılacak... Çürüyecek hapislerde...”

*

Bir tek cumhuriyet savcısı çıkıp da “Ne diyorsun sen şebelek? İddianameleri biz seninle birlikte mi hazırlıyoruz? Sen kimsin ki bizim adımıza sağa sola böyle tehditler savurabiliyorsun? Bu yaptığın suçtur” dedi mi?

*

Bir tek polis yetkilisi çıkıp da “Bu şebelek palavracının, yaygaracının, yalancının tekidir. Bizim adımıza konuştuğu için kendisi hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz” dedi mi?

*

Bir tek hükümet yetkilisi çıkıp da “Bizim yönettiğimiz devlette tetikçi şebelekler ortamı böyle terörize edemezler. Bu şebeleğin yaptığı doğru değildir, bu adam suç işlemektedir” dedi mi?

*

Adalet Bakanı çıkıp da “Burası bir hukuk devleti... Hukuk devletlerinde hiç kimse savcılar adına konuşmaz, konuşamaz... Hukuk devletinde tetikçi şebeleklere geçit verilmez, verilemez” dedi mi?

*

Haberin Devamı

İçişleri Bakanı çıkıp da “Sen polis misin, gazeteci misin kardeşim? Gazeteciysen gazeteciliğini yap. Kolluk kuvvetlerinin işine karışma... Polis olmak istiyorsan gel seni komiser yapalım” dedi mi?

*

Her konuda ahkâm kesen hukukçularımız çıkıp da “Sağa sola tutuklanacaksın diye höyküren bu şebelek, Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesine göre suç işlemektedir” dedi mi?

*

Bugünlerde hak hukuktan söz eden gazeteciler çıkıp da “Bu şebeleğin yaptığının Ahmet Kaya’ya çatal bıçak fırlatmaktan farkı yok. Serdar Ortaç bunun yanında yunmuş yıkanmış kalır” dedi mi?

*

Gerçek şudur:
O şebeleğe “Tutuklanacak... Tutuklanacak...” diye höykürmesi için ortam sağlandı, alan açıldı, müsaade edildi, imkân verildi.
Hatta sırtı sıvazlandı.
Yani demem o ki:
Küstah bir çocuk höykürmesinden, tetikçi bir şebelek yaratıldı.
İşte bu yüzden...
Asıl hedefimiz şebelek değil, onu ortaya çıkaran bu karanlık ortam olmalıdır.

Edep yahu

AZICIK sinir anında...
Meclis’te tutanakları utandıran küfürler ediliyor.

*

Sırf hükümetle arasında ihtilaf var diye...
Bir din adamı hakkında belden aşağı mesajlar yazılıyor.

*

Küçücük bir protesto karşısında bile...
Vali ağzını “gavat” diye açıyor, açabiliyor.

*

Haberin Devamı

İyi ki muhafazakârlar...
Ya bir de muhafazakâr olmayaydılar?

AK Parti’nin hakkını teslim edelim

TAMAM...
MHP’li Mansur Yavaş’ın CHP’den aday olma ihtimalinin belirmesi üzerine AK Parti cenahından “sağdan sola geçiş mi olur” türü takılmalar geldi.

*

Ama durun bir dakika!
Mansur Yavaş’ın CHP’den aday olma ihtimali belirince...
CHP içinden de homurdanmalar oldu, oluyor.
“Ne yani? Adayımız sağdan mı olacak? Olur mu böyle şey” falan diyen CHP’liler var.

*

Bu noktada AK Parti’nin hakkını teslim etmemiz gerek.
Ertuğrul Günay’lar, Haluk Özdalga’lar, Ayşenur Bahçekapılı’lar ve diğerleri AK Parti’de siyaset yapmaya başladıklarında...
AK Parti saflarından...
“Yahu bu solcuların bizim aramızda ne işi var” diyen bir tek kişi bile çıkmamıştı.
Hatta bu tür katılımlardan bir gurur, bir onur, bir zafer çıkarılmıştı.

Haberin Devamı

Balbay’a hukuk BDP’liye guguk

ÇOK eskimiş, acayip eskitilmiş bir benzetmedir şu “hukuk/gukuk” benzetmesi.
Küf kokuludur.
Bedii Faik’ler, Burhan Felek’ler gibi mesleğimizin efsanelerini akla getirir.
Yeni bir şey bulayım, klişeleşmiş “hukuk/gukuk” kafiyesinden uzak durayım dedim ama beceremedim.
Bu köhneleşmiş benzetme hem durumu gayet iyi açıklıyor, hem de geleneğin devamına gönderme yapıyor.

*

Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay’ı kurtaran kararının, BDP’li tutuklu milletvekillerine işlememesinden hareketle...
Bir Bedii Faik edasıyla, bir Burhan Felek tavrıyla...
“Balbay’a hukuk/BDP’liye guguk” diyorum, başka da bir şey demiyorum.

*

Siz isterseniz bunu...
-İstanbul’da hukuk/Diyarbakır’da guguk...
-Batıda hukuk/Doğuda guguk...
-Türk’e hukuk/Kürt’e guguk...
Diye de okuyabilirsiniz.

Haberin Devamı

Binali Bey’in sorunu

-EĞER memlekette barış, sevgi ve kardeşlik rüzgârları esseydi.
-Eğer cepheleştirme politikaları alıp başını gitmeseydi.
-Eğer “ya bendensin ya da düşman” anlayışı geliştirilmeseydi.
-Eğer reşit insanların özel evlerine bile baskın yapılacağına dair sözler edilmeseydi.
-Eğer Gezi’den bir “öcü” çıkarılmaya gayret edilmeseydi.
-Eğer ideoloji değil hizmet ön plana çıkarılsaydı.
-Eğer her itiraz edene “Sus bakayım cuntacı” diye karşılık verilmeseydi.
-Eğer önüne gelene racon kesen AK Parti timleri, sosyal medyada bu denli etkin olmasaydı.
-Eğer her geçen gün yepyeni düşmanlar üretmek konusunda büyük performanslar sergilenmeseydi.
-Eğer “Hadi herkes kendi saflarına...” anlayışı hâkim kılınmasaydı.
-Eğer yaşam tarzlarına müdahale edilebilir algısı yaratılmasaydı.
-Eğer “Sadece bizimkilere değil, herkese sonuna kadar özgürlük” anlayışı memlekete egemen olsaydı.
-Eğer “yüzde 50”liler birbirinin karşısına çıkarılmasaydı.
-Eğer “Cemaat’le bile böyle kavga eden bizimle ne yapar” korkusuna yol açılmasaydı.
-Eğer tahammüllü olunsaydı.
-Eğer haykırmak değil de hoş görmek geçer akçe olsaydı.
-Eğer “Madem aldım oyu, ne istersem onu yaparım” diye haykırılmasaydı.
Binali Yıldırım var ya Binali Yıldırım...
İş yapma kapasitesiyle, hizmete odaklı oluşuyla, projeci kişiliğiyle, icraatçı yönüyle İzmir’i gayet rahat bir şekilde kazanabilirdi.

*

Haberin Devamı

Kısacası...
Binali Yıldırım’ın sorunu kendisiyle ilgili değildir, kendisini aşan şeylerle ilgilidir.

Yazarın Tüm Yazıları