“Bill Clinton olmak”

Bill Clinton, Sean Penn’den sonra zap yaparken beni durdurabilen tek adam. Onu ne zaman ekranda görsem, o kanalda kalıyorum. Sadece bakıp da kalmıyorum çok şükür, dinliyorum da. Hatta daha ötesi inanıyorum da. Ne söylerse söylesin! Kapağında resmi olan her dergiyi, her kitabı heyecanla alıp okudum, okuyorum.

Onu üzenler, benim düşmanlarım... J

Tabii acınacak durumda da değilim, odamda boy boy posterleri yok mesela! Yine de bir gün kendisiyle bir konferansta ya da bir kitapçıda kitabını imzalarken falan karşılaşırsam, nasıl davranabileceğim konusunda hiçbir fikrim yok. Düşünüp de kendimden utanmak istemiyorum.

O bize bir armağan biliyorumJ

Şaka bir yana gazete ve dergilerde eski başkan Clinton’ın fotoğraflarının boyutları git gide küçüldü... Hakkındaki programlar haftada birden, üç ayda bire düştü.

Doğal olarak tabii, üstüne iki dönem başkanlık seçimleri yapıldı değil mi?

Ne uzun ne acı bir boşluk!

Neyse ki şimdi şimdi aynı heyecanları, aynı mutluluğu ve umudu verecek, onun için ağlayıp savaşılacak yeni bir isim belirmeye başladı siyaset arenasında (ABD) ekranlarda, gazetelerde. Siyasetle ucundan azıcık bile ilgilenseniz, yine de onu kaçırmış olamazsınız. Amerika’nın 2008 Başkanlık seçimlerinin Demokrat Parti aday adayı Barack Obama’yı kaçırmış o-la-maz-sı-nız!

Clinton’ın başkanlık yemininde neredeyse ağlayacak olan ben, gözyaşlarımı Barack Obama için saklamaya başladım. O kadar iddialıyız! Hem de karşımızda Hillary Clinton olmasına rağmen. Yani bu yarı Bill Clinton’a karşı demek, olur şey değil!

/images/100/0x0/55ead3ebf018fbb8f8994670Her şey....

Her şey onu görmemle başladı...

Eşiyle birlikte el sallıyorlardı bana doğru – ekrana doğru - ve başkanlık yarışında olduğunu daha ilan bile etmemişti. Zenci değildi, beyaz hiç değildi. Arada kalanların, ne Avrupalı, ne Ortadoğulu olamamış bizlerin bakışı gibiydi bakışları. Hafif ezik, hafif kibirli. ‘Artık rahat ol!’ diyen, ama yine de gerginliği atamayan bir bedenle karşımdaydı.

Obama’yı ilk gördüğümde sevdim - love at first sight!

Yaptığım ilk araştırmalar da yanılmadığımı gösterdi bir kez daha, orta sınıf bir ailenin ‘arada’ kalan çocuğuydu o. Kendi ifadesiyle ‘Süt kadar beyaz bir anne’ ve ‘Kimseye benzemeyen simsiyah bir baba’nın çocuğu. O okuldan o okula kayıt yaptırmasına, annesinin yeniden evlenmesine rağmen yine de gittiği tüm okulların en başarılı öğrencisi.

Bütün itiraflarını – uyuşturucu kullanmak - başından yapan, bu sayede gelecek günlerin yükünü şimdiden atan samimi bir adam. (Ya da zeki demeliyim, nasıl olsa ortaya çıkacak!)

Bir tarafta, eşinin başkanlık döneminde bile hep kendi başkanlık günlerinin hayaliyle koşuşturan ve biraz da bu yüzden gerçek yarışın başında bile yorgun görünen Hillary Clinton, öteki tarafta yanına ‘Amerikan Rüyası’ hayalini, meslektaş eşini ve biraz da arada kalmış olmanın getirdiği o zengin karizmayı almış Barack Obama...

Keşke bir oyum olsaydı. O oy onundu...

Haberin Devamı

Yazarın Tüm Yazıları