Güncelleme Tarihi:
İsrail’in İran’a karşı yaptığı saldırılar sonrası UAEA'nın X hesabından yapılan açıklamada, İranlı yetkililerin Natanz tesisinde de radyasyon artışı gözlemlenmediğini bildirdiği belirtildi. Nükleer sızıntı, modern çağın en korkutucu çevresel ve sağlık tehditlerinden biri olarak kabul ediliyor. Nükleer enerji santrallerinde, araştırma tesislerinde veya radyoaktif madde taşımacılığı sırasında meydana gelebilecek kazalar, radyoaktif maddelerin çevreye yayılmasına yol açarak ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Çernobil (1986) ve Fukuşima (2011) gibi felaketler, nükleer sızıntının yıkıcı etkilerini tüm dünyaya göstermiş durumda. Peki, Nükleer sızıntı olursa ne olur?
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEA), İran’da nükleer sızıntı olduğunu bildirdi.
İran’ın, Fordo ve İsfahan nükleer tesislerinde kısıtlı hasar oluştuğunu duyurmasının ardından Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), Natanz Nükleer Tesisi'nde radyasyon ve kimyasal sızıntı olduğunu açıkladı. Sızıntının gerekli önlemlerle kontrol altına alınabilecek düzeyde olduğu belirtildi.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi, konuyla ilgili açıklamasında, “İran’ın yüzde 60 saflıkta uranyum ürettiği yer üstü tesis tamamen imha edildi. İran’daki Natanz Nükleer Tesisi'nde radyolojik ve kimyasal kirlilik mevcut. Tesisin içinde hem radyoaktif maddelere hem de kimyasal bileşenlere bağlı ciddi bir kontaminasyon yaşandığı bildiriliyor. Bu durum, hem çalışanlar hem de çevre açısından önemli bir sağlık ve güvenlik riski oluşturabilir. Natanz’daki yer altı zenginleştirme bölümüne yönelik bir saldırı belirtisi yok, fakat elektrik tedarikine yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir" ifadelerini kullandı.
Nükleer sızıntı, nükleer reaktörlerde veya radyoaktif maddelerin bulunduğu tesislerde meydana gelen bir arıza sonucu, radyoaktif maddelerin (örneğin, uranyum, plütonyum, sezyum-137 veya iyot-131 gibi izotopların) kontrolsüz bir şekilde çevreye yayılmasıdır. Bu sızıntılar, reaktör kazaları, ekipman arızaları, insan hatası, doğal afetler (deprem, tsunami) veya sabotaj gibi nedenlerle meydana gelebilir. Radyoaktif maddeler hava, su veya toprağa karışarak geniş bir alana yayılabilir ve hem kısa hem de uzun vadede ciddi sağlık ve çevre sorunlarına yol açabilir.
Nükleer bir sızıntı meydana geldiğinde, etkiler anında ve uzun vadeli olarak kendini gösterebilir:
Kısa Vadeli Etkiler: Sızıntı bölgesine yakın olan insanlar, yüksek dozda radyasyona maruz kalarak akut radyasyon sendromuna (ARS) yakalanabilir. Bu durum, bulantı, kusma, saç dökülmesi, deri yanıkları ve hatta ölümle sonuçlanabilir. Çernobil felaketinde, ilk günlerde 30’dan fazla itfaiyeci ve çalışan yüksek radyasyon nedeniyle hayatını kaybetti.
Çevresel Etkiler: Radyoaktif maddeler, hava yoluyla yüzlerce kilometre ötesine taşınabilir, su kaynaklarını kirletebilir ve tarım alanlarını kullanılamaz hale getirebilir. Fukuşima’da, Pasifik Okyanusu’na sızan radyoaktif su, deniz yaşamını ciddi şekilde etkiledi.
Uzun Vadeli Etkiler: Radyoaktif izotoplar, kanser (özellikle tiroid, lösemi ve akciğer kanseri) riskini artırır. Çernobil bölgesinde, sızıntıdan yıllar sonra bile tiroid kanseri vakalarında artış gözlendi. Ayrıca, genetik mutasyonlar ve doğurganlık sorunları gibi etkiler nesiller boyu devam edebilir.
Evet, nükleer sızıntı son derece zararlıdır. Radyoaktif maddeler, iyonlaştırıcı radyasyon yayarak canlı hücrelere zarar verir. Bu radyasyon, DNA hasarına yol açarak kanser riskini artırır ve ekosistemleri tahrip eder. İnsanlar için, sızıntının şiddetine ve maruz kalma süresine bağlı olarak etkiler hafif (baş ağrısı, yorgunluk) ile ölümcül arasında değişebilir. Çevre için ise, radyoaktif kirlenme toprağın, suyun ve havanın uzun süre kullanılamaz hale gelmesine neden olabilir. Örneğin, Çernobil’in “Yasak Bölge”si hâlâ yerleşime kapalıdır ve doğa üzerindeki etkiler devam etmektedir.
Nükleer sızıntının etkilerinin süresi, yayılan radyoaktif izotopların yarı ömrüne bağlıdır:
İyot-131: Yarı ömrü yaklaşık 8 gün. Kısa sürede etkisini kaybeder, ancak tiroid kanseri riskini artırır.
Sezyum-137: Yarı ömrü yaklaşık 30 yıl. Çernobil ve Fukuşima’da çevreye yayılan bu izotop, toprağı ve suyu onlarca yıl kirletebilir.
Plütonyum-239: Yarı ömrü 24.000 yıl. Bu tür izotoplar, çevrede binlerce yıl kalıcı olabilir.
Genel olarak, bir nükleer sızıntının çevresel etkileri on yıllar, hatta yüzyıllar sürebilir. Çernobil’de, 1986’daki felaketin etkileri hâlâ gözlemleniyor; bazı bölgeler 20.000 yıl boyunca yaşanmaz kalabilir. İnsan sağlığı üzerindeki etkiler ise maruz kalma düzeyine bağlı olarak nesiller boyu sürebilir.