Beyazmışık

“Beyaz Türkler” lafı şu yarım aklıma “Yeşilmişik” şiirini getirdi. Hemen aradım Can Baba’yı, “üstadım” dedim: “Türk’ün beyazı oluyor da yeşili niye olmasın?”“Şu an meşgulüm, konuşamam” dedi: “Nâzım Hikmet ile tenis oynuyoruz.”

“Ama tenis size biraz beyaz kaçmasın?” diyecek oldum, gürleyiverdi: “ağzını topla yoksa kaçacak bir tarafına raketim!”
Haklıydı koca şair, kimse tenis oynarken rahatsız edilmek istemezdi. Ama ben de haklıydım. Tenis bugüne bugün Beyaz Türklerin milli sporu değil miydi?
Düşününce anlar gibi oldum: Can Yücel de Nâzım Hikmet de köken itibarıyla burjuvaydı. Geldikleri ailelere bakınca değil tenis, squash görsek şaşmamak gerekirdi.
Yine de üstadın en kafa şiirlerindendi “Yeşilmişik”: “Düşmüşüz yavaşça bir sakin derenin / içindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.”

***

Kendimi bileli hem okudum hem de yazdım, bir tek şu “Beyaz Türk” lafının ne dediğini anlamadım.
Genellikle söyleyenin tahlil aczini gösterdiğini düşünmeden edemedim. Bilmiyorlardı ki o her kilide anahtar sandıkları “zenci” ve “beyaz” lafları aslında koşula göre değişen, diyalektik kavramlardır.
Aslında basittir olay: Kendimi Dudullu’ya gidince beyaz, az uzaktaki Acarkent’te Hintli gibi hissederim.
İki taraftaki Türklerin ve Kürtlerin oranını merak etmem. Tıpkı kimin kaç kuşaktır şehirli olduğunu merak etmediğim gibi.
Muhacir benzime bakıp renk beğenmeye çalışanı da ırkçılığıyla baş başa bırakırım: Kendisi ister beyaz, ister mor olsun.
Çünkü Filibeli atalarım demiştir: ışin aslı dünyaya nasıl geldiğimiz değil, kendimizi icabında başkalarının yerine ne kadar koyabildiğimiz.
Bunu yapıyorsak gökkuşağının bütün renkleri bizimdir. Yapamıyorsak renk namına payımıza düşen zaten amonyak sarısı olur.
Can Yücel ve Nâzım gibilerse her daim rengârenktirler. Bu yüzden ne zaman yüzümüze renk gelsin istesek başlarız söylemeye: “Susarmışız öyle bir sakin derenin / içindeymişik, yeşilmişik, sazmışık!”

Hayaletin çilesi

Polanski’nin son filmi “The Ghost Writer”ı sevmemin tek nedeni dehası değil. Nankör bir mesleği hatırlattığı için de güzel.
Batılılar “hayalet yazar” der, bizde “zenci yazar” denmiş bir vakitler. Yazdıklarını bilip kendilerinden haberdar olmadıklarımız.
Mesela, siyaset tarihinin en iyi yazılmış otobiyografisi “Babamdan Hayaller” gerçekten Obama’nın kaleminden mi çıktı? Çıkmadıysa o isimsiz yazar kim?
Başkanın konuşmalarını yazan Jon Favreau’dan şüphelenmiyor değilim. Kendisi bugüne bugün dünyanın en ünlü hayaleti...
Pek aklımıza gelmez ama her akşam izlediğimiz dizilerin ya da okuduğumuz ilanların arkasında da kalemleriyle geçinen isimsiz kahramanlar var.
İşte biraz da onlara saygı duruşu havasında The Ghost Writer. Polanski bildiğiniz gibi. Ewan McGregor formunun zirvesinde.

Bir nevi kare as

Yıllarca bekledim Ülkü Tamer’in bana da sormasını. Baktım olmuyor, buradan ilan etmenin vaktidir. Huzurlarınızda en sevdiğim filmler.

* Soysuzlar Çetesi (Quentin Tarantino)
* Bülbülü Öldürmek (Robert Mulligan)
* Kötü Kan (Leos Carax)
* Muhsin Bey (Yavuz Turgul)

İncir çekirdeği

Kadıköy’de yol soran taksiciye cevabım: Bilmiyorum, karşının müşterisiyim.
Yazarın Tüm Yazıları