İsrail aşılamasını tamamlamış, bütün yasakları kaldırmış ve halkı da plajlara hücum etmişti.
Yeni Zelanda ve Avustralya arasında serbest seyahat başlamıştı.
Dünyada COVID olayını en ağır geçiren ülkelerden Amerika’da Biden politikası sonuçlarını vermeye başlamıştı.
16 yaş üzeri isteyen her Amerikan vatandaşına aşı uygulanabiliyordu.
330 milyonluk ABD’de yeni vaka sayısı 67 bindi.
Haziran ayı ortası itibarıyla nüfusunun yüzde 70’ini aşılamış olacağını açıklamıştı.
80 milyon nüfuslu Türkiye’de ise yeni vaka sayısı 55 bindi...
Bu bir deprem... Futbolun 8.1 şiddetindeki depremi. Hiç kuşkunuz olmasın, arkasından tsunami de gelecek... Gelecek ve bu bütün derme çatma ‘Milli ve yerli futbol düzeni’ bu tsunaminin altında kalacak.
TÜRKiYE LiGi’NiN VASATLIĞI ALMAN LiGi’NiN RUHSUZLUĞU
· 12 Avrupa takımının pazar günü “Biz artık Avrupa’da bir ‘Ultra Süper Lig’ kuruyoruz” açıklaması tam bir depremdir. Ve yıllardır “Geliyorum” diyen bir deprem bu...
· Alman liglerinin tatsızlığı, tuzsuzluğu, ruhsuzluğu.
· İtalya’nın futbol oynadığı sahaları bile yenilemede nal toplaması.
· Fransa’nın Arap sermayesi sayesinde çok
geç Avrupa futboluna dönmesi.
· Oligarklarını bile İngiltere’ye kaptıran koskoca Rusya’nın doğru dürüst bir futbol takımı çıkaramaması, sonunda bütün Avrupa seyircisini Premier Lig ve La Liga hastası yaptı. Onlar da bu vasatlıkta debelenirken sonunda bu kararı aldılar.
1- Kanal D’nin başarılı bir başlangıç yapan dizisi “Camdaki Kız” meğer tam anlamıyla bir Upper (Yukarı) Cihangir dizisiymiş.
*
Nereden mi çıkardım?
Bir kere dizinin bazı sahneleri Cihangir Caddesi’ndeki köşkte çekilmiş.
Bugün Turgut Özal’ın ölümünün 28’inci yıldönümü...
Sabah büyük bir sürprizle uyandım.
Bir gazete harika bir Özal’ı anma sayfası hazırlamış.
*
Tepedeki manşeti şöyle:
“Reformist Tonton...”
Üst spotları şöyle:
- “Hayata veda etmesinin üzerinden 28 yıl geçti ancak yaptıkları hafızalardan hiç silinmedi.”
Ekonomi tarihimizde ilk defa bir şahsın Bitcoin hesabına haciz kondu...
Bunun anlamı şu...
Artık hepimizin hayatında “Bitcoin” denilen bir para var...
Aslında bu para cebimizde...
Tek farkı ceket cebinde değil cep telefonumuzda olması...
Üç yıla yakın bir süredir bir insan arıyorum...
Bana çok basit biçimde “Bitcoin nedir” anlatsın...
Tahrir Meydanı’ndaki Milli Müze’de bulunan, eski Mısır hanedanına ait 22 mumyayı yeni inşa edilen Mısır Medeniyetleri Müzesi’ne nakletti...
*
18 kral, 4 kraliçeye ait 22 mumya, nitrojenle doldurulmuş cam lahitlere konup büyük ve çok renkli bir törenle yeni yerine götürüldü.
22 lahit 5 kilometrelik yolu 40 dakikada geçti...
*
Bu, mumyaların ikinci yolculuğuydu.
Mısır hanedanlarına ait bu mumyalar 100 yıl önce Luksor’dan Kahire’ye getirilmişti...
Nakledilenler arasında bütün dünyanın bildiği İkinci Ramses ile Mısır tarihinin en başarılı kraliçesi olarak bilinen Hatshepsut’un mumyaları da vardı.
İstifasında “Kendi isteği ile ayrıldığı” belirtiliyor...
Ama artık orada kendine üç-beş trol dışında müttefik bulamadığı herkesin bildiği bir sırdı...
Bütün dünyanın gözü üzerinde bulunan bir mabetten her gün tuhaf seslerin yükselmesinin hiçbir makul AKP’linin de hoşuna gitmeyeceği bir gerçekti.
Nitekim ilk tepki AKP milletvekili Özlem Zengin’den geldi...
Sonra AKP’nin ağır toplarından da sesler yükseldi...
Sonunda ayrılmak zorunda kaldı ve çok hayırlı bir iş oldu...
İstifasını bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği de yazıldı, söylendi.
Beş dönem CHP milletvekilliği yapmıştı.
Babası CHP’nin tek parti dönemi Denizli il başkanıydı...
Ayrıca 1950 öncesi milletvekiliydi.
Kızının Adnan Menderes hayranı, koyu Demokrat Partili bir ailenin sonradan solcu olmuş oğluyla evlenmesini son derece normal karşılamıştı.
Hüdai Oral 1961 yılında kurulan İsmet İnönü hükümetinin en genç bakanıydı.
İnönü onu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görevlendirmişti.
O güne kadar öyle bir bakanlık yok...
Emekli WhatsApp’çı amirallerin yaptığı düşüncesizce işe tepki koyarken, çok yapıcı iki uyarıda da bulundu.
*
Bildiri yayınlayan amirallerin 10’unun o eski kötü alışkanlıkları hatırlatan biçimde sabah evlerinden alınmalarına tepki gösterdi.
Gözaltına alınmalarına karşı çıktı...
Ama daha önemlisi iktidara bence çok önemli ve yapıcı bir çağrı yaptı.
Özeti şuydu:
Emekli amirallerin seçilmişleri hedef alan açıklamalarına karşı çıkıyorsak...
Atanmış memurların, tayinle göreve gelmiş görevlilerin, valilerin, kaymakamların, maaşını devletten alan dini görevlilerin seçilmiş insanlar, parti başkanları, anamuhalefet partisi başkanı hakkındaki hakarete veren açıklamaları da önlenmelidir...
“Yaptığınızdan memnun musunuz...”
Ve devam etsem...
“Bakın Türkiye geçen hafta ne tartışıyordu...
Sizin bu düşüncesiz hareketinizden sonra bugün ne tartışıyor...”
*
Biliyorum bana diyecekler ki...
“Biz de vatandaşız ve düşüncemizi serbestçe söyleme hakkına sahibiz...”
Evet sahipsiniz...
Ahmet Kural’ı o zamandan beri ilk defa görüyoruz.
Kıbrıs’ta TRT için bir dizi çekiyormuş.
Hürriyet Kelebek’te Tülay Demir’in yaptığı mülakattan öğrendik.
Çekim sırasında yeni sevgilisi Çağla Gizem Çelik ile annesi ve babası da yanındaymış.
*
Hayatım boyunca şuna inandım.
Çok akıllı telefonuma, Music Business Worldwide müzik endüstrisi haber sitesinden bir son dakika notu düşüyor...
“Paul Simon bütün kataloğunu Sony şirketine satmış...”
Paul Simon...
Yani “Simon and Garfunkel” ikilisinin Simon’ı...
Daha o saniye onlarca şarkı geçmeye başlıyor aklımdan...
“Mrs Robinson”, “Sound of Silence”, “Scarborough Fair”, “Bridge Over Troubled Water”, “Boxer”, “Cecilia”, “A Hazy Shade of Winter”, “Homeward Bound”, “Me And Julio Down by the Schoolyard”...
Bütün bir gençliğim...
2005 yılının aralık ayıydı...
Los Angeles’ta güneşli bir günün gecesiydi... Hollywood ünlülerinin yaşadığı semtteki büyük villanın salonundaydım.
Biraz sonra şahane kadın merdivenlerden inmeye başladı...
Beş yıl önce Cannes Festivali’nde yanımdan geçerken nefesimi kesen şahane Sharon Stone karşımdaydı.
Üstelik üzerinde sadece bir bornoz vardı...
Ayağa kalkıp soruyorum...
“Yorgun musunuz...”
Ben bir domuzum
EVET, yanlış okumadınız.<br><br>Altını çize çize söylüyorum.
Ben bir domuzmuşum...
Gerçi, kendini Müslüman olarak tarif eden bazı kişilerin gönderdikleri e-mail’lerden beni “mundar” olarak gördüklerini fark etmiştim, ama üzerime alınmamıştım.
Şimdi bana resmen tebliğ edildi.
* * *
Önceki gün Hürriyet İnsan Kaynakları’ndan gönderilen bir zarf aldım.
Şirketlerde, İnsan Kaynakları’ndan gelen zarflar, çalışanları heyecanlandırır.
Tabiatıyla ben de heyecanlandım.
Zarfı açtım, içinden iki sayfalık bir yazı çıktı.
Birinci sayfanın başında büyük harflerle yazılmış şöyle bir ifade vardı:
“Kişisel özellikler analizi...”
Altında da şu bilgiler:
Ertuğrul Özkök... Erkek... Doğum tarihi: 8 Nisan 1947.
Ve altında, karakterimin ne olduğunu belirleyen o cümle:
“Siz bir domuzsunuz...”
20 yıl yöneticiliğini yaptığım kurumumun bana reva gördüğü sıfat bu:
“Siz bir domuzsunuz...”
* * *
Tabii bunlar bir şaka...
Aldığım zarf gerçek... İçinden çıkan yazıda yazılan da doğru.
Ama altında, çok güzel bir hikâye var.
Hürriyet önümüzdeki ay, 20 yıldır çalıştığımız yerden ayrılıp yeni binasına taşınıyor.
Bu arada harika bir iş yapmışlar.
Yeni binanın yerleşim planları yapılırken bir feng shui uzmanı çağırıp görüşlerini almışlar.
Feng shui, “Evrenin, tabiatın güçlerini ve titreşimlerini dengeleyerek, hayatta başarıyı, sağlığı ve zenginliği sağlayan bir yöntem” olarak tarif ediliyor.
* * *
Son zamanlarda evler veya işyerleri yapılırken, o mekâna pozitif bir elektriğin yayılması için feng shui uzmanları davet ediliyor.
Anlayacağınız yeni binamızda böyle bir ortama gidiyoruz.
Hürriyet İnsan Kaynakları, bundan istifade ederek, çalışanların “Çin burçlarına” göre bir de “karakter analizini” çıkarttırmış.
Çin takvimine göre 22 Ocak 1947 ile 9 Şubat 1948 arasında doğanların burcu “domuzmuş”.
Yan tarafta size, sahip olduğum “domuz sicilimin” özelliklerini anlatacağım. Anlatacağım ki, her gün okuduğunuz bu domuzu iyi tanıyın.
MUNDAR BİR GAZETECİNİN DOMUZ OLARAK PORTRESİ
ÖVÜNMEK gibi olacak ama bendeniz, bir “domuz olarak” şöyle bir insanmışım:
Karakter tahlili onlardan, parantez içindeki yorumlar benden.
- Kibar, sevecen, dost canlısı, iyi niyetli ve yardımsever.
(Hakkımda gizli tanık olmaya amade muhbir meslektaşlara ithaf ederim.)
- Zevk insanı olmasından dolayı, en şık yerlerde yaşamak, en güzel yiyecekleri yemek ve en konforlu hayatı sürmek ister.
(Hangi sonradan görme istemez ki.)
- Paraya hiç önem vermez, ama hiç parasız kalmaz.
(Hayatımın parasız geçen ilk 40 yılını saymazsanız.)
- Keyif insanıdır, rahat yaşantı arar, stresten kaçar.
(Ama rahat batar, durmadan belasını arar.)
- Geleneklerine bağlı, tutucu ve değişken duygular içindedir.
(Dönekliğim daha zarif nasıl ifade edilebilir ki.)
- Çok sıkı çalışma programları yerine, daha özgür saatlerde veya belli bir rutinde çalışmayı tercih eder
(Haylazlığın ve hergeleliğin feng shui’ce ifadesi.)
- Yaratıcılığı yüksek, lükse dönük ve mutfakla ilgili işler onu çekebilir.
(Özellikle ‘Postacı Kapıyı İki Defa Çalar’ filmindeki mutfak sahnesi.)
- Midesine çok düşkündür. Aşırı verici özelliği bir birikime yol açar ve bu birikim öfke krizlerine sebep olur, onu çıldırtır.
(Çıldırmak için öfkelenmeme bile gerek yok. Ana rahmine çılgın düştüm.)
- Seyahat etmek ve kültürel aktiviteler de ruhunu besler.
* * *
Anlaştığım burçlar: Keçi ve tavşan.
Sırdaş burcum: Kaplan.
Uyumsuz burcum: Yılan.
* * *
Hürriyet bugünlerde olağanüstü bir dönüşüme hazırlanıyor.
Artık sadece bir gazete olmaktan çıkıp, hayatımızın her alanını içine alacak bir dünyaya dönüşüyor.
Yeni binamızın adı “Hürriyet Dünyası” olacak.
İçeride, bugüne kadar hiç görmediğim bir heyecan ve dönüşüm azmi yaşanıyor.
Ben de yeni binamıza, işte bu sicilimle gidiyorum.
Bugüne kadar kendimi “bonobo maymunu” sanıyordum, meğer bir “domuzmuşum”.
Yazdıklarımı ve varlığımı mundar görüp, her gün küfür, hakaret yağdıranlar ne kadar haklıymış değil mi...