Bekir Coşkun’unki allah vergisi

GEÇEN pazar günü Bodrum’un Gümüşlük mevkiinde ünlü bir ressamın atölyesindeydim.

Bir dostumla birlikte ressam Ali Atmaca’ya gitmiştik.

Atmaca’nın Gümüşlük’te mütevazı bir evi var.

Evin arka tarafında bir atölyesi bulunuyor.

İşte o atölyede oturup sohbet ediyorduk.

Paris yıllarımda Komet, Mehmet Güleryüz, Utku Varlık iyi arkadaşlarımdı.

Zaman zaman onların çalışma mekánlarında oturur, şarap içerdik.

Bu atmosferi özlemişim.

* * *

Böyle yerlerde keskin bir gözlemci haline gelirim.

Sanatçının kişiliğini anlamama yardım edecek en küçük ayrıntıları tararım.

Yan tarafta küçük bir CD çalar duruyor.

Yanında üst üste konmuş CD’ler.

En üstte cazcılar var.

Altında Wagner’in "Tanhauser"i.

Bunlar bana yeterince bilgi veriyor. Ama en altta kafamı karıştıran iki CD görüyorum.

Aşık Mahsuni’nin CD’si.

"Paris’te yaşadığım 17 yıl boyunca caz müziği dinledim. Ama size bir şey söyleyeyim. Resim yaparken beni en çok etkileyen müzik Aşık Mahzuni’nki" diyor.

Arkasından ekliyor:

"Resim yaparken beni çok etkileyen bir şey daha var. Bekir Coşkun’un yazıları. Ondaki şiirsellik beni çok etkiliyor. Bazen akşamları aklım bir şeye takılıyor. Ertesi gün bakıyorum, Bekir Coşkun’un yazısında o temalar işlenmiş."

Herhalde yazarlığın gerçek gücü budur diye düşündüm.

Yazdıklarının ve üslubunun, bir sanat dalının ruhuna sızması.

İşte bu yüzden diyorum ki, Türkiye’de eleştirinin, muhalifliğin en güçlü seslerinden biri Bekir Coşkun’dur.

Bir yazar kolay kolay başka bir yazara hayran olmaz.

Bense çok kolay onun hayranıyım.

Yazısındaki ince zeká, üslubundaki edebi tat, kavram yaratmadaki muazzam kabiliyeti ve mizah gücü...

Bunların hepsi aynı insanda bir araya geldi mi, bilin ki Allah vergisidir.

Böyle durumlarda size, Allah’tan sadece kıskançlığınızı; gıpta ile hayranlık arasında tutma gücü vermesini dilemek kalır.

Hürriyet işte bu güçlü sesleri ile her gün halkın karşısına çıkıyor.

* * *

Şimdi ailemize yeni bir arkadaşımız daha katıldı.

Bir başka İzmirli...

Yılmaz Özdil, gazetelerin daha çok mutfak tarafında çalışmış bir arkadaşımızdı.

Bir buçuk yıldan beri mesleğini köşe yazarı olarak sürdürüyor.

Bu meslekte çok az insanın, bu kadar kısa sürede böylesine büyük başarıya ulaşma şansı olmuştur.

Diyorum ki, onunki de Allah vergisi.

Benim çok inanmadığım bir mesleki inanış vardır.

Bazılarımız, gazetecinin ille de muhalif olması gerektiğine inanır.

Ben buna inanmamakla kalmam, bir de aksini yaparım.

Ama bu arkadaşlarımızı gördükçe, yazarların muhalif olmak için yaratıldığına inanasım geliyor.

Negatif duyguyu pozitife çevirmek, insanın en üst hallerinden biri olmalı diye düşünüyorum.

* * *

Samimiyetle, duyguyla, bilgiyle, mizahla, tarafsızlıkla yapılan muhalefet, çifte su verilmiş çelik gibi oluyor.

Ona kimsenin itirazı kalmıyor.

Ama hakaret, iftira, takıntı, lakap takma, haksızlık gibi şeyleri muhaliflik gibi sunmaya kalktığınız zaman iş değişiyor.

Onları okudukça şunu düşünüyorum:

Bu tavır özünde iktidara muhalif değil, tam aksine müttefik bir tavırdır.

Ki o da takıyyenin bir başka türüdür.

İşte bu duygularla Yılmaz Özdil’e aramıza hoş geldin diyorum.

Onun yeri burasıdır... Yani doğru yeri bulmuştur...
Yazarın Tüm Yazıları