Baylar, bayanlar merdivenden kayanlar

Bilmem farkında mısınız...

Son zamanlarda bir Gülse Birsel düşmanlığı mı desem, kıskançlığı mı, adını koyamadığım bir şey sürüp gidiyor...

E tabii sinir bir durum.

Kadın güzel.

Kadın zeki.

Kadın yetenekli.

Kadın yaratıcı.

Kadın popüler.

Üstelik -geliyoruz meselenin özüne- kadın fevkalade çok para kazanıyor.

Şimdi bunların hepsi aynı kişide toplanınca -ben de insanım halden anlarım- bünye huzursuz oluyor, "Ayağı yere takılsa da bir düşse!" diyor. Gelin itiraf edelim: Birinden biri olmasa rahatlayacağız. Mesela çok yetenekli ama çirkin olabilirdi. Kalemi çok kuvvetli ama hiçbir erkeğin arzulamayacağı biri. Ih ıh öyle değil. Güzel memeli, şahane kalçalı ama biraz tıntın. O zaman da bir nebze huzura ererdik. Ama öyle de değil.

Peki tamam, güzel ve akıllı olsun ama bu kadar para kazanamasın!

Hayır bir de çok kazanıyor.

Mesela budur.

Bir sürü meziyetin aynı insanda toplanması.

Buna tahammülümüz yok.

O yüzden, kızın kafasına- kafasına ateş ediyoruz.

Baylar, bayanlar merdivenden kayanlar!

"Bazıları şanslı doğar!" zannediyoruz ama yanılıyoruz, Gülse Birsel elde ettiği her şey için eşşşşşşek kadar çalışıyor, ona laf edenler popo üstende otururken ya da geceleri orada burada eğlenirken, kız ha babam yazıyor, çiziyor...

Bence delilik tabii bu kadar çalışmak.

Kim bilir neleri ıskalıyor?

Ama bu kadın, tam da bu yüzden bu kadar başarılı.

Tutkuyla o diziye yapıştığı için, her bir ayrıntısıyla gece gündüz uğraştığı için.

Bundan dört-beş önce Mori’de yemek yedik birlikte, ben sevgilim, Gülse ve Murat. Yakın gelecekteki planlarımızdan laf açıldı, ben heyecan içinde çocuk yapmak istediğimi anlattım, "Bundan daha olağanüstü ne olabilir ki şu hayatta?" dedim, demek ki kafama koymuşum, o ise üzerinde çalıştığı bir dizi projesinden söz etti, umurunda bile değildi çoluk-çocuk...

Ve gerçekleştirdi.

Ben size bir şey söyleyeyim mi, müthiş bir şey başardı.

Avrupa Yakası’nın bazı bölümlerinde yarattığı karakterlere, gözlem gücüne ve senaryodaki ayrıntılara inanamıyorum. Bu değil miydi istediğimiz, bize benzeyen birileri çıksın da televizyonda adam gibi işler yapsın.

Yapıyor işte.

Ve çok büyük bir alkışı hak ediyor, kinayeli yazıları değil...

Kıskançlığımızı bu kadar bariz göstermeyelim!

HAMİŞ Gülsecim, sen bildiğin gibi yoluna devam et ama bence hamile de kal. Bak, koca da hazır orada bekliyor. Diyorsun ya "Bu yaptığım şey müthiş bir tatmin veriyor!" Anne-baba olmak da öyle. Koca karılar gibi konuşmak istemiyorum ama inan bana yaratacağın bir sürü karakter için ilham da verir. Bak, sen kalmayacaksan ben yine kalacağım ona göre..!

Ustam Muhittin Sirer

Ben çekirgeydim o usta...

Bu meslekte ne öğrendiysem ondan öğrendim.

Muhittin Sirer.

Life time editor!

Muhittin olsa kızardı, "Herkes İngilizce bilmek zorunda değil. Sevimsiz ve ukala duruyor, kaldır onu!" derdi.

Ben de tabii işime gelince onu dinlerim, gelmeyince kafamın dikine giderim.

Gidiyorum. İşte bu güzel adamdır, yıllar evvel ben çok küçük bir kızken, içinden geldiği gibi yazmamı söyleyen, samimiyetin satırlarla insanlara geçtiğini iddia eden, merak duygumun fazla gelişmiş olmasının röportajlarda işime yarayacağını belirten...

Hem Ayşe hem Ayşe Arman olmamda fevkalade önemlidir yani.

Eğer "İlkokul çocuğu gibi yazmaktan vazgeç!" filan deseydi bana bu mesleğin taa ilk yıllarında, ben upuzun cümleler kuran, anlaşılmayan yazılar yazan, kalın kalın sorulan soran, salak olmadığını, bir şeyler bildiğini insanlara ispatlamaya çalışan, fevkalade sıkıcı bir kadın olurdum.

Nispeten eğlenceli olmamı Muhittin’e borçlusunuz yani!

Bana hayatta salak durmakta bir sakınca olmadığını öğreten adamdır.

Olduğun gibi olmanın bir meziyet olduğunu söyleyen adamdır.

Sadece mesleki olarak değil, hayata dair de bir sürü şey öğretti bana.

Uzun yıllar birlikte çalıştık ama birkaç sene önce Hürriyet bünyesiyle yolları ayrıldı. Öyle değerli birini kaybetmek bence bu müessese için fevkalade olumsuz bir şey. Ama işte, kiminle yola devam edip, kiminle etmeyeceklerini bana sormuyorlar.

Biz bir sürü yaratıcı iş kotardık birlikte.

Onunla iş üretmekten muazzam keyif aldım.

Saatlerce haber ve röportaj konuşabiliriz ustamla, konuştuk da yıllarca.

Şimdi başka genç muhabirlerle bunu yapması dileğiyle.

Çok iyi iş çıkaracaklarından eminim.

Çünkü o öyledir, insanı teşvik eder, "Yaparsın koçum, hadi yürüüü!" der, sizi habere iter, bence gazetecilik okullarında ders de vermelidir o kadar bilgili ve tecrübelidir.

Sinir uçları da fevkalade açıktır.

Bundan böyle Ciner’in gazetesinin pazar ilavesini yapıyor olacağını okudum Medyatava’da. Rakip gazetelerde çalışacak olmamız durumu değiştirmiyor, ben yine işlerimi ustama beğendirmek için uğraşacağım.

Ustam, hayat boyu ustamdır.

İnanılmaz çok emeği geçmiştir bana.

Ne yapsam hakkını ödeyemem.

Yolu ve şansı açık olsun!

PARKLARDAN UZAK DUR!

Çarşamba günkü "Türküm ve evliyim!" yazısına en ilginç yorum Sevil Atasoy’dan geldi. "Aman ha, park-mark yazmışsın, senin için birden endişelendim!" dedi. Meğer parkta koşan adamlar arasından bol miktarda katil çıkarmış. Başladı New York Central Park’ta yaşanmış cinayetleri anlatmaya... Sevil Atasoy çok hoşuma gidiyor. Farklı çalışan bir beyin. Ve bence çok seksi bir kadın. Bayılıyorum onun kendini ve dişiliğini taşıma haline, giydiklerine, edasına, bakışına ve işine olan tutkusuna... Bu da böyle bir aşk ilanıydı!

KAHRAMAN’IN AÇIKLAMASI

Cumartesi günkü Hürriyet’te yayınlanan ve benimle yaptığınız röportaj için çok teşekkürler. Birkaç hususu netleştirmek istedim. Bana kendimi baba gibi hissettiren oğul, hayattaki en yakın dostumun, saygı duyduğum insanın çocuğudur, sevgilimin değil. Bu durumun yanlış ifadesi/anlaşılması ağır krizler yaratmıştır. Bunun yükü altında ezilmekteyim. Bir de söz konusu oğul, ben onu tanıdığımda 2 değil 4 yaşındaydı, 2 yaşındayken ben annesiyle tanışmıyordum dahi...
Yazarın Tüm Yazıları