Başarı hırsı insanlara yollarını kaybettirdi

Türk okuyucusuyla ilk kez Çekirge’de buluşmuştu Robin Sharma ve kitabı Ferrari’sini Satan Bilge...

İstanbul’a geldiğinde ilk röportajını da Çekirge ile yaptı Sharma. Onunla ilgili anlatacak pek çok şey birikti. İki haftalık yolculuğa buyrun o zaman!

Dünyada milyonlarca satan Ferrari’sini Satan Bilge kitabının yazarı ve ünlü kişisel gelişim uzmanı Robin Sharma, uzun bir uçak yolculuğu sonunda Kanada’dan Türkiye’ye ulaşmıştı. Yorgundu doğrusu. Ama benim de ceplerim soru doluydu. Hem işini nasıl yaptığını öğrenmek hem de onu tanımak, gerçekte nasıl biri olduğunu anlamak istiyordum. Ayrıca çevremde onu ’ticari’ bulanlar vardı. Bunun cevabını da kendisinden almalıydım. Defoları nelerdi? Nasıl bunları kamufle ediyordu? 41 yaşındaki Sharma ile D§R ve Borusan Oto’nun katkılarıyla geldiği İstanbul’da konferansı öncesi sohbet ettik.

Ne ben ona Ferrari’yi sordum ne de o, bunun aslında bir sembol olduğunu anlattı tekrar. Biz, çok farklı şeyler konuştuk Robin Sharma ile. En güzeli de pişmanlıkları, hataları ve tutkularıyla mükemmel olmayan, ama mükemmelliğin yolunu gösteren samimi bir adamı tanımaktı. Çünkü o, pek çoğumuzun bilip de hayatına uygulayamadığı parlak cümleleri sadece kitaplarına alan bir adam değil, bir gerçek. Kendisi ve şirketi Sharma Leadership International ile ilgili daha çok bilgi edinmek ve ona ulaşmak isterseniz www.robinsharma.com adresine girin. Bu arada GOA Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı "Sen Ölünce Kim Ağlar"ı hemen alın.

Robin Sharma ile sohbetimiz zaman ve mekan sınırını aştı, köşeden taştı. Dolayısıyla Robin Sharma, iki hafta boyunca Çekirge’nin konuğu olacak efendim...

n Okuyanları peşinden sürükleyen, motive eden kitaplarınızı nasıl bir ortamda yazıyorsunuz?

- Ernest Hemingway, kendini yazı yazmaya hiç hazır hissetmediği zaman yazarmış, çünkü bu onun işi. Benim içinse tam tersi bir durum söz konusu. Ben ancak ilham geldiğinde yazabiliyorum.

n Nasıl yani?

- Sen Ölünce Kim Ağlar adlı kitabım sanki içimden fışkırdı! Çünkü hayatımda çok zor bir dönemden geçiyor, boşanıyordum. Bunu şöyle açıklayabilirim. Kendinizi iyi hissettiğinizde ve hayatınız güzel aktığında, çok derinlere inmez, iç sesinizi dinlemezsiniz. Onun yerine daha çok arkadaşlarınızla birlikte olur, eğlenir, canınızın istediği şeyleri yaparsınız. Kendinize ağır ve derin sorular sormazsınız.

n Aynı zamanda şükretmek de unutulur öyle zamanlarda...

- Evet, kesinlikle. Oysa hayatımızda işler yolunda gitmediğinde daha önemli şeylere odaklanır, bazı şeyleri fark edersiniz. Örneğin, güneşin doğuşu, doğa, arkadaşlık, hayatın güzellikleri... Yeni kitabım da benim böyle bir zor dönemimde ortaya çıktı. Zaten kitap yazmak için ilham gelinceye kadar beklerim. Çünkü eğer ilham gelmemişse bir paragraf yazı yazmak 2 günümü alır, oysa ilham aldığımda bir anda yazımı bitiririm.

n Sen Ölünce Kim Ağlar ne kadar zamanda yazıldı?

- 3 ayda. Ferrari’sini Satan Bilge’yi 6 ayda yazmıştım. Ermiş, Sörfçü ve Patron’u da birkaç ayda yazdım.

n Internet sayfanıza baktığımda şöyle bir cümle dikkatimi çekti: "Robin Sharma dünya klasmanında yer almanıza yardımcı olur". Niye sık sık ’dünya klasmanı’ gibi bir tamlama kullanıyorsunuz?

- Öncelikle hoşuma gidiyor. Çünkü eğer dünya klasmanındaysanız en iyisiniz demektir. Ayrıca son derece motive edici ve iyi bir standart olduğunu düşünüyorum.

n Hayatımızın kontrolünü ele geçirmekten de çok sık bahsediyorsunuz. Sizce bu, söylediğiniz kadar kolay bir şey mi?

- Aslına bakarsanız benim bahsettiğim pek çok şey oldukça basit, ama her zaman uygulamasının çok kolay olduğunu söylemek zor. Ayrıca hayatınızı bir günde değiştirebilirsiniz demiyorum. Türkiye’den kitaplarımı okuyan pek çok kişi bana mail atarak özellikle Ferrari’sini Satan Bilge’yi okuduktan sonra hayatlarında büyük değişiklik olduğunu anlattı. Hayatınızın kontrolünü, karar alarak ele geçirmeye başlayabilirsiniz. Bugün bir karar alıp uygulayabilirsiniz. Adım adım aldığınız kararlar arttıkça hayatın kontrolünü de ele geçirirsiniz. Çünkü çok büyük bir güce sahibiz. Ama maalesef kurban rolüne bürünerek, ebeveynlerimizi, çevremizdekileri ya da yaşadığımız şehri suçlayarak bunu unutmuşuz.

n Annem size özellikle bu soruyu sormamı istedi: Ermiş, Sörfçü ve Patron adlı kitabınızdaki kahramanın değişimi 2 ay sürmüştü. Bu, gerçek olabilir mi?

- Önemli kişiler ve şirketlerle yaptığım çalışmalarda aldığım neticelerde gördüğüm, değişimin 30 günde bile gerçekleştiği. Bunun için birkaç basit uygulama yeterli: Erken kalkmak, insanları bulduğunuz hallerinden daha iyi bir moda getirmek, standartlarınızı yükseltmek (dedikodu yapmamak, negatif olmamak), sağlığınıza dikkat etmek (eminim mezarlıktaki en zengin kişi olmak istemezsiniz!)... Bu saydıklarımdan birkaçını 30 gün uygulayabilirseniz kendinizi her zamankinden iyi hissedeceksiniz. Unutmayın bir dağa tırmanırken ancak bulunduğunuz yükseklikteki çevreyi görebilirsiniz, oysa tırmandıkça fazlasını göreceksinizdir. Kişisel gelişim için de durum aynı, daha derinlere inip kendinizi tanıdıkça gücünü fark edeceksiniz. Oysa insanları korkutan tam da bu. Çünkü büyük yetenekler büyük sorumluluk getiriyor beraberinde. Ne yapabileceğinin sınırları olmadığını görmek de insanı korkutur. Çünkü harika işler yapabilir, fark yaratabilir, ardında kalıcı bir şeyler bırakabilir. Oysa korku insanların hayatını sınırlar.

n Son yıllarda kişisel gelişim, meditasyon, Doğu felsefesi bu kadar popüler oldu?

- Çok uzun yıllar boyunca bilgelik ve felsefe hakimiyetinde yaşanmış. Şimdi modern dünyayı yaşıyoruz. Ve bu dünyada ’iş’ var, ’başarı’ var. Dolayısıyla başarılı olmak, para kazanmak, güzel bir ev, araba almak gibi amaçlarımız var. İnsanlar mücadele veriyorlar. Çünkü hayatlarında başarı isterken iç dünyalarının da huzurlu olmasını istiyorlar.

Nike, IBM, Microsoft ona danışıyor

- Nike, IBM- Microsoft gibi dünya lideri şirketlerle, starlarla, milyarderlerle, İngiliz Kraliyet ailesi üyeleriyle çalışıyorsunuz. Onları sıradan insanlardan ya da şirketlerden farklı kılan özellikler neler?

1. Klişe gibi gözükebilir, ama gerçekten de en iyi şirketlerin çok net tek hedefleri vardır. Örneğin Google. Tek yaptıkları, araştırma. Ama şu aralar odak noktalarını kaybediyor, başka alanlara giriyorlar.

2. Büyük şirketler herkese lider gözüyle bakar. Bu yüzden her çalışanının yeteneklerini geliştirmeye çalışır. Aslında aralarında 1-2 tane gerçek lider olsa da en azından insanlara sonuçların sorumluluğunu üstlenmeyi öğretirler.

3. Büyük şirketlerin büyük kültürleri vardır. İnsanlar orada bulunmaktan hoşnut olur, insanlara saygı duyulur, kendilerini geliştirme olanağı verilir.

4. Yenilikçidir. Unutmamak lazım ki, başarı kadar hızla kaybolan bir şey yoktur! En başarılı olduğunuz zaman şirketin en zayıf dönemidir bir anlamda, çünkü bunun konforuna hızla alışabilir.

Gelelim tanıdığım başarılı insanlara... Öncelikle bizden farkları olmadığını söylemeliyim.

1. Kendilerine inançları çok büyük. İnsanlar onlara gülse bile, her büyük insana gülündüğünü biliyorlar. Sen Ölünce Kim Ağlar kitabımda korkularınızın üstüne gidin diyorum. Gandhi, Martin Luther King Jr, Salvador Dali’ye güldüler!

2. Çok fazla çalışıyorlar. ’Ne kadar çok çalışırsam şansım o kadar artar’ diye bir söz vardır.

3. İstisnai ve özel insanların diğer insanlarla arası çok iyidir. Bill Clinton buna iyi bir örnektir. Kimse hayatının sonuna geldiğinde iyi bir insan olduğu için pişmanlık duymaz. Ölüm yatağındaki kimseye golf arkadaşı yanındayken huzur içinde öldü denmez; yani ilişkiler ilk sırada olmalıdır.

4. Çok yaratıcı, yenilikçidirler. Çok yüksek seviyede enerjileri vardır. Bunu da iyi beslenerek, spor yaparak, doğayla baş başa kalarak yaptıkları stres yönetemiyle başarırlar. Yorgun bir kişi ne evinde ne de işinde yaratıcı olur.

DEVAMI HAFTAYA...
Yazarın Tüm Yazıları