Bana önyargı verin dünyayı yerinden oynatayım

Santiago madem böyle bir suç işliyor, o halde ölmeli. Başta Angela’nın erkek kardeşleri olmak üzere, kasabanın kararı bu. Cinayet sonrasında sorgu yargıcının hükmü ise, namus cinayetlerinin işlendiği bütün bölgelerde geçerli: "Bana önyargı verin, bütün dünyayı yerinden oynatayım." Kasabadaki önyargı cinayetin görünmez aracı.

Sevişme sahnesi şiir gibi. Lirik ve gerçek gibi. Kadın, Angela Vicario (Meriç Benlioğlu), erkek Bayardo San Roman (Burak Davutoğlu). Zifaf gecesinde ürkek dokunuşlarla başlayan sevişme, kısa sürede ikisini de, hırçın dalgalara sürüklüyor. Saatler sonunda sakin bir liman.

Oysa, bütün olay o sakin gibi görünen limanda başlıyor. Çünkü, Angela bakire çıkmıyor. İspanya’da ölüm güncesi. Pek çok ülkede olduğu gibi. Namusun iki bacak arasında arandığı bir başka sahtekarlık.

Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in, bana göre, özellikle her gazetecinin mutlaka okuması gereken romanı, Kırmızı Pazartesi. Roman ilk kez Türkiye’de senaryoya dönüştürülüyor. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneye konuyor.

Romanı oyunlaştıran ve yöneten Macit Koper. Geçen hafta izlediğim Kırmızı Pazartesi, muhteşem bir yönetim. Ayrıca, oyunda aksayan tek bir oyuncu yok. Her enstrümanı notaya uygun, kusursuz çalan bir orkestra gibi. Sahnede tek tek oyuncular yok, sanki bir koro gibi. Birbiriyle bağ kuran oyuncu ve sahneler, nefes kesen tempoda. Zengin dekor eşliğinde.

DİKKAT ET SANTİAGO

Salona girdiğinizde, her koltuğun arkasında bir sarı zarf. Zarftan çıkan çamurlu kağıtta şu yazılı: "Dikkat et Santiago Nasar seni öldürecekler!..."

Oyun başlamadan, daha bu zarfla birlikte seyirci kendini oyunun içinde buluyor. Brechtvari, epik bir oyun.

Öldürüleceği ilan edilen Santiago (Murat Coşkuner), zifaf gecesinde bakire çıkmayan Angela’nın, "Olan bitenin bütün sorumlusu o" dediği kasabanın genç ve yakışıklı delikanlısı.

Santiago madem böyle bir suç işliyor, o halde ölmeli. Başta Angela’nın erkek kardeşleri olmak üzere, kasabanın örtülü kararı bu.

Örtülü, çünkü cinayetin işleneceğini bütün kasaba biliyor. Belediye başkanı, papazı, kasabı, bakkalı, pansiyoncusu herkes biliyor, ama kimse cinayeti önlemek için adım atmıyor.

BIÇAK HER GÜN BİLENİYOR

Çünkü, ortada temizlenmesi gereken bir namus var. Töre böyle emrediyor. Namus ancak cinayetle temizleniyor. İki kişinin bıçakla işlediği cinayet, aslında kasabanın ortaklaşa işlediği cinayet.

Kaldı ki, o işi yapanın Santiago olduğu da kesin değil.

Cinayet sonrasında sorgu yargıcının hükmü ise, namus cinayetlerinin işlendiği bütün bölgelerde geçerli: "Bana önyargı verin, bütün dünyayı yerinden oynatayım." Kasabadaki önyargı cinayetin görünmez aracı.

Daha da feci olan, cinayetin işlenmesini izleyen kasaba halkı, cinayet sonrasında da, kanlı eylemin yanında duruyor. Kimsede pişmanlık yok. Herkes kendine göre bir gerekçeyle, vicdanını temize çıkarmak peşinde. Töreye karşı çıkmak, dünyayı değiştirmek, kolay değil.

Kırmızı Pazartesi, çünkü cinayetin işlendiği bıçaklar, kasapta bir pazartesi günü bileniyor. Herkesin gözü önünde ve herkesin bildiği amaçla.

O bıçaklar dünyanın belli bölgelerinde sadece pazartesileri değil, her gün bileniyor. Bazen töre cinayetleri için, bazen başka amaçlarla.

Önemli olan, biz o cinayetlerin ne kadar tanığıyız? Cinayetleri önceden ne kadar biliyoruz ve önlemek için ne yapıyoruz?

Önlemek için hazırsanız, oyun boyunca olayları anlatan, bizi cinayet gününe götüren anlatıcı (Murat Garibağaoğlu) gibi, yüzlerce sayfalık, çamurlaşmış mahkeme dosyasını fırlatmanız yeter.
Yazarın Tüm Yazıları