BALYOZ GEREKÇELİ KARAR (4) İhtimale dayanan gerekçeli karar olur mu?

BALYOZ davasıyla ilgili gerekçeli kararı okurken, sıkça ihtimallerden söz edilmesi dikkatimi çekti. Mahkeme heyeti, dijital delillerle ilgili savunmanın yönelttiği itirazları geçersiz kılmaya çalışırken birçok durumda varsayımlar üzerinden sonuca gitmeye çalışıyor.

Haberin Devamı

Bu söylediğimi somut bir şekilde izah etmeye çalışayım. Gerekçeli kararın en önemli yönlerinden  biri, bazı delillerde çelişkiler olduğunu, yani bu delillerin problemli olduğunu kabul etmesidir. Mahkeme heyeti, bu kabulün ardından problemlerin hangi nedenlerden kaynaklanmış olabileceğini izah etmeye başlı başına bir bölüm ayırıyor, bu konuda bir takım tezler öne sürüyor. 

* * *

Bu tezleri değerlendirmeye geçmeden önce bir çekincemi kayda geçmek istiyorum. Kararda “sadece ve sayıca çok az bazı dijital belgelere yöneltilen çelişki iddiaları” denilerek (Sayfa 1040), bu kategorideki deliller niceliksel olarak önemsiz bir eşikte takdim ediliyor. Bu nitelemenin söz konusu çelişkilerle ilgili durumu objektif bir şekilde yansıttığı kanaatinde değilim. Çünkü iddianamede dijital delillerle ilgili gördüğümüz çelişkiler, “çok az” nitelemesinin çağrıştırdığı hacmin çok üstündedir.

Çelişkilere geçersek, bu tür sorunlu delillerin varlığı ile ilgili birden çok kabul var gerekçeli kararda, örneğin 1038’inci sayfadaki şu ifadeler: “Dijital verilerin veri yollarında, yazar bilgilerinde uygunsuzluk olması, dijital verilerin delil olma niteliğini tek başına ortadan kaldırmaz.”

Daha kuvvetli bir ifadeyi yine aynı sayfadan verebiliriz:

Gerek sanıkların belgelerin oluşturulma aşamasında gerekse sanıkların ve cunta yapılanmalarının güncelleme çalışmalarında dijital verilerde bugünkü savunmalarının temelini oluşturan birçok çelişkiler oluşturmalarının da mümkün olduğu sonucuna varılmıştır.”

Gerekçeli karar, bu ihtimalin nedenini 1040’ıncı sayfada biraz daha açıyor:  “... sanıkların... komplo iddialarını ısrarla gündeme getirmeleri göz önüne alındığında, yakalanmaları halinde kullanılmak üzere bizzat sanıklar tarafından bilerek yapıldığı ihtimalini de ortaya koymaktadır.”

* * *

Haberin Devamı

Görüleceği gibi, gerekçeli karar, bazı sanıkların günün birinde yakalanma ihtimaline karşı ileride kendilerini savunabilmek için bilinçli bir şekilde bu hataları yaptıkları önermesinde bulunuyor. 

Karar, aynen “görevlendirme belgelerinin güncelleştirildiği” tezinde olduğu gibi, çelişkili delillerin oluşturulmasını -kimin, nerede, nasıl- yaptığını somut maddi unsurlarıyla ortaya koyamıyor.       

Mahkeme heyetinin bu konulardaki görüşü, son tahlilde daha çok teorik yönü ağır basan bir değerlendirme olarak karşımıza çıkıyor.    

Bu arada, istihbarat çalışmalarıyla ilgili kimi belgelerde bazı hataların neden normal karşılanması gerektiği konusundaki bir görüşle de karşılaşıyoruz: “Bilgiyi toplayan personelin nitelik olarak yetersiz olması ve bilgi kaynaklarının bilgiyi toplayan personeli yanıltması nedeniyle bir kısım eksiklik ve yanlışlıklar olmasının normal karşılanması gerektiği anlaşılmıştır.” (Sayfa 1038)

Özellikle jandarma ile ilgili belgelerdeki çelişkilere getirilen bir gerekçe de dikkat çekici. Burada sorun, 2003 yılında hazırlandığı ileri sürülen Fatih semtiyle ilgili bazı keşif belgelerinde belediyenin 2007 yılında koyduğu sokak isimlerinin çıkmasıydı. Gerekçeli karara göre, buradaki çelişkinin nedeni, “Bu sokak isimlerinin resmiyete çevrilmeden önce halk arasında kullanılan isimler olmasıdır”. Mahkeme heyeti, buradan hareketle savunmanın bu konudaki görüşlerine “itibar etmemiştir.”  

* * *

Haberin Devamı

Savunmanın en önemli dayanaklarından biri, hüküm giyen pek çok subayın, isimlerinin geçtiği darbe belgelerinin hazırlandığı ileri sürülen tarihlerde yurtdışında olduklarını kanıtlamış olmalarıydı. Gerekçeli kararda  bu duruma da bir izahat getirilmiş:

“Teknolojinin  ulaştığı aşama ve iletişimdeki kolaylıklar dikkate alındığında, aralarında çok kolay bir şekilde belge alışverişi olabileceği
... ”

Görüleceği gibi, yine bir ihtimalden söz ediliyor.

Karardan başka örnekler de verilebilir. Sonuçta, dijital belgeler söz konusu olduğunda ihtimal ve varsayımlara dayalı kanaatlerin geniş yer tuttuğu bir gerekçeli karar var karşımızda. Balyoz’un bundan sonraki aşamasında Yargıtay’ın ceza yargılamasının hedefi olan “maddi gerçeği” ararken, bu kanaatler üzerinde nasıl bir hüküm vereceği şimdiden büyük önem kazanıyor.

Yazarın Tüm Yazıları