Bağdat Caddesi'nde 40 bin dolar aylık kira verilir mi

Yaz başı yakın bir işadamı dostum "Bir konuda fikrini almak istiyorum" dedi.

Haberin Devamı

Bağdat Caddesi'nde iki katlı bir yeri varmış. Bir süredir buraya sahip olduğu kafe zincirinin yeni şubesini açmayı planlıyormuş.

Fakat uluslararası bir kafe zincirinden yeri için çok cazip bir teklif almış ve kafası karışmış.

"Sence ne yapmalıyım?" dedi.Â

Ne de olsa ekonomi gazetesi yönetiyorum; bir görevimiz de ücretsiz danışmanlık!

Şaka bir yana, şartları öğrendikten sonra "Hemen ver gitsin" dedim.

KDV dahil aylık 40 bin dolar kira, en az 3 yıllık sözleşme.

"Sen hayalini kurduğun kafeyi açsan ayda 40 bin dolar kazanabilir misin?" dedim.

"En iyi şartlarda bile ilk 3 yıl mümkün değil" dedi.

Bir de bunun üzerine yatırım maliyeti ve küresel krizin Türkiye'ye etkilerini ekleyin, tablo kabak gibi ortada!

Fakat onun da sahip olduğu az şubeli ve prestijli kafe zincirini büyütme hayali var.

Aslına bakarsanız işadamı dostumun yaz başında yaşadığı çelişkiyi uzun bir zamandır Türkiye'de birçok iş insanı yaşıyor.

Bir yanda tam da ekonomik durgunluktan dolayı işlerini büyütmeleri için inanılmaz fırsatlar var, diğer yanda aşırı belirsizlik!

Ücretsiz danışmanlığın verdiği rahatlıktan olsa gerek, "Önümüzdeki yıl zor geçecek; sen, hazır uluslararası bir zincir bulmuşsun dükkânını kiraya ver, sırtını sağlama al. Gerekirse git caddede daha uygun şartlarda kendine yeni bir yer kirala" dedim.

Önerim hoşuna gitti ve hakikaten de aynen uyguladı.

Bağdat Caddesi'nde sahip olduğu yeri çok iyi şartlarda kiraya verip, kendisine daha uygun koşullarda yer bakmaya başladı.
Geçenlerde aradı; bir yer bulmuş, geçen yıl 45 bin dolar kiraya giderken şimdi 20 bin dolara düşmüş. Dahası 1 milyon dolara kadar çıkan hava parası resmen buhar olmuş. Sembolik hava parasıyla yeri tutma şansı varmış.

"Ee daha ne bekliyorsun?" dedim.

"Yaz başında beni uyardın; haklı çıktın. Acaba biraz daha beklesem mi?" dedi.

"Benim ücretsiz danışmanlık hizmeti buraya kadar, bundan sonrasına sen karar vereceksin" diyerek lafı geçiştirmeye çalıştım; baktım kararlı, hiç bırakmaya niyeti yok.

Dün, piyasaların "üretimin barometresi" olarak kabul ettiği sanayide kapasite kullanım oranları açıklandı.

İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranı aralık ayında, geçen yılın aynı ayına göre 16.4 puan azalıp yüzde 64,7 seviyesine düşmüş.
Aslında kapasite kullanım oranlarında eylülden bu yana hızlı bir düşüş trendi var.

Ekim yüzde 76,7, kasım ise yüzde 72,9. Fakat aralık ayında yaşanan dramatik düşüş son 17 yılın en kötüsü. Bırakın 2001 krizini, sanayi bölgelerini doğrudan vuran 1999 depreminde bile kapasite kullanım oranı bu derece düşmemişti.

Bu veri son 3 aydır global krizin de etkisiyle üretimin Türkiye'de nasıl S.O.S verdiğini açıkça gösteriyor. Bu yılın ilk iki çeyreğinde bu tablonun düzeleceğine dair herhangi bir sinyal ya da hükümet tarafından alınmış bir önlem yok.

Peki, üretimde durum bu da tüketim çok mu farklı?

Maalesef değil! Zaten olması da düşünülemez.

İç ve dış talepte daralma olmasa yani tüketim kısılmasa sanayici kapasitesinin çok altında bir üretime niye insin?

Kapasite kullanımında yüzde 80 ve üstü işlerin fena gitmediğine dair önemli bir eşiktir. Yüzde 70 işlerin pek de iyi gitmediğine işarettir, yüzde 60'lar ise üretimin durma noktasına geldiğini gösterir.

Benzer eğilimleri tüketici güven endekslerinde de görebilirsiniz.

Bir de tüm bu verilerin üretildiği sembolik önemde mekânlar vardır.

Tüketim eğilimi için Bağdat Caddesi her zaman önemli bir kilometre taşıdır.

Geçen yıl Bağdat Caddesi'nde kiralar Paris'in ünlü caddesi Champs Elyeese ile karşılaştırılıyordu. Bu yüzden de 200 metrekarelik dükkânlar 30-40 bin dolar kira, 800 bin dolar hava parasıyla kapanın elinde kalıyordu.

Oysa bu yıl çok köklü markalar bile bu astronomik kiralara dayanamıyor.

Gerçi Zara gibi bu kriz ortamında büyüyenler de var ama yirmi yıldır Bağdat Caddesi'nde bulunan Benetton bile sonunda havlu atmış.
Alışveriş merkezlerinden sonra astronomik kira ve işletme maliyetleri birçok ünlü markayı sokak ve caddelerde de tedirgin etmeye başlamış.

Haber merkezinde arkadaşlarımız uzun bir süredir sahaya inerek hem Anadolu'nun hem de İstanbul'un sembol mekânlarını mercek altına aldı.

İlk elden gelen bilgiler, üretim ve tüketim endekslerini fazlasıyla haklı çıkarır nitelikte.

Kimileri bu durumu aşırı büyümenin kaçınılmaz sonucu olarak görebilir.

Kimileri ise gaza basmak için fırsat.

Ha siz de işadamı dostum gibi tam da bu kritik noktada benden ücretsiz danışmanlık bekliyorsanız, söyleyeceğim çok basit.

Eğer o kararı verebilecek durumda olsam bugün bu sütunda yazı yazıyor olmaz, sizlerin arasında iş yapıyor olurdum.

Meşhur fıkradır, bir işadamı bir panelde uzun uzun dinlediği bir iktisatçıya dayanamayıp sormuş: "İyi de hocam şu doların ve faizin hali ne olacak?"

İktisatçı gayet samimi cevap vermiş: "Siz bakmayın benim ekonomiyle ilgili parlak cümleler kurduğuma, eğer sorunuzun cevabını biliyor olsam burada ahkâm kesmek yerine dışarıda ticaret yapıp para kazanıyor olurdum. Anlayacağınız ben bildiğim değil bilmediğim için iktisatçı oldum."

Yazarın Tüm Yazıları