Babacan’ın ÅŸikáyeti

SANMAYINIZ ki Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda Türkiye’deki dini özgürlüklerle ilgili bir soruyu yanıtlarken:

Haberin Devamı

"Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor" demesi bir dil sürçmesidir.

Hayır!Â

Bu, "insanlarımızın dinini yaşayamadığı" için "yeterince özgür sayılamayacağını" söyleyen; TBMM’deki "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünün o nedenle "tam olarak hayata geçmiş sayılamayacağını" çağrıştıran sözler söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın düşüncelerini de yansıtan, hesabı kitabı yapılmış bir siyasi görüştür.

Anayasa Mahkemesi’ndeki dava yüzünden bu sırada duyduğunuz "Biz laikliği sadece korumakla kalmıyoruz, onu bilfiil yaşıyoruz" türü laflara bakarsanız aldanırsınız.

Bu muhteremlerin "demokrasiye" bağlılıkları ne kadar ise, "laikliğe" bağlılıkları da ondan ne bir nebze fazla ne de bir nebze eksiktir.

Sadece bu iki değere değil, "Avrupa Birliği’ne üye olma" fikrine de bağlılıkları çok çok demokrasiye ve laikliğe bağlılıkları kadardır.

Ve hepsinin ortak noktası, "amaca ulaşıncaya kadar böyle görünme" stratejisidir.

O nedenle burada karşımızda samimi bir "özgürlük" taraftarı bakan yok.

Karşımızdaki bakan, "Türkiye’deki Müslüman çoğunluğun laik rejimin getirdiği sınırlamalar yüzünden dinini yaşayamadığından" şikayet eden ve "bu rejim böyle kaldıkça Müslüman çoğunluk da maalesef bu zulme katlanmak zorundadır" mesajını vermek isteyen biridir.

Aksi halde Sayın Ali Babacan’ın, geride kalan 6 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tarafından söz konusu eksiklerin veya aksaklıkların giderildiğini, o nedenle artık "dini özgürlük" konusunda Türkiye’nin bir eksiği kalmadığını söylemesi gerekirdi.

Babacan da biliyor ki, şikayeti, Meclis’teki çoğunluğu ne kadar büyük olursa olsun bir siyasi iktidarın müdahale edemeyeceği alanla ilgili.

Onu yani Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerini bertaraf etmedikçe, AKP’nin yapabildikleri işte bu kadar oluyor.

Yani?

Yani cemaatlerin kamu kurumlarında egemen olması sağlanıyor.

Kimseye yasak koymuyormuş gibi yapılırken verilen mesajlarla bağnazlık (yobazlık) güçlendiriliyor.

Devletin koyduğu kurallara aykırı Kuran kurslarının açılması teşvik ediliyor.

Cemaat yurtlarında geleceğin yobazları yetiştiriliyor.

"Namaz", yaratanla kul ilişkisinden çıkartılıp "İslami manifesto"ya dönüştürülüyor.

Türkiye, nüfusuna göre "en çok camiye sahip ülke" haline geldiği halde bu da tatmin etmiyor.

Yıllar önce Korkut Özal’ın tavsiye ettiği şekilde "cemaat gettoları" kuruluyor, o da yetmiyor.

Çünkü Babacan’ın şikayet ettiği o engel var ya...

O yüzden Türkiye’yi bir şeriat devletine dönüştürmekte hálá zorlanıyorlar.

Aksi halde istediklerini yapar, "artık özgürüz" derlerdi.

Yazarın Tüm Yazıları