Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Duygu Asena: Bodoslama atlarım aşka

Duygu Asena benim için çok şey ifade eder. Lise öğrencisiyken, yok satan ‘‘Kadının Adı Yok’’u bulacağım diye, kitapçı kitapçı dolaşmam bir yana, üniversite öğrencisiyken, gazeteci olabilmek için de yine onun karşısına...

Çıkamamıştım!

O çok havalıydı, en şaşaalı zamanıydı, bir basın toplantısındaydı. Zaten randevu filan da almamıştım, hiç sevmem öyle şeyleri, ‘‘Kadınca burada mı?’’ diye Gelişim Yayınları'na dalmıştım. O arada Ercan Arıklı'yla tanıştım, kader işte, Kadınca Dergisi olmadı ama Nokta Dergisi'nde stajyer olarak işe başladım.

Duygu Asena'nın haberi bile yok. Ama benim bu mesleğe başlamam da onun payı çok.

Geçen hafta, beni çok çok güldüren bir ‘‘Üstün erkek tartışması’’ başlattı. Fırsat bildim. Zaten onunla röportaj yapmayı hep istemiştim. Kısmet bugüneymiş...

Bunca yıldır hayatınızdaki hedef: a) kadınları kurtarmak b) benzersiz aşklar yaşamak c) dilediğim gibi yaşamak

- Üçü de aslında ama şimdi b) şıkkını tercih ederim.

Yani aşk her zaman işten daha önemli?

- Elbette. On tane güzel adam arasında, en eciş bücüşüne hissedebileceğiniz açıklanamayacak bir durum var. Aşk o. O duyguyu çok seviyorum. O yüzden de boşandıktan sonra bir daha hiç evlenmedim. Tutkuyu, heyecanı, şehveti bitirdiğine inandığım için hep tek başına yaşadım. Ama hep aşkın peşinde koştum.

Ve bu kadınları kurtarmaktan daha önemli...

- Evet ve çok daha heyecan verici.

Bir aşk uğruna Tunceli'de kadın hakları konferansı vermekten de vazgeçilebilir yani.

- Kesinlikle. Her yere gitmekten vaz geçerim.

İş için Tunceli'ye gittiniz. O zaman şu anda aşık değilsiniz.

- Değilim.

Zor mu artık aşık olmak?

- Çok kolay.

İncinmekten, acı duymaktan korkmaz mısınız?

- Korkmam. Muhakkak inciniyorsun zaten.

Kendinizi koruyan bir tip misinizdir?

- Ne alakası var. Bodoslama atlarım aşka. Tabii hatalar da yapıyorsun. Sanal aşklar yaşıyorsun. Üç dört ay, hayatımda bir erkek olmadan yaşarsam, ki çok enderdir, bir özlem duyuyorum, ilk hoşlandığım kişiye kendimi aşıkmışım gibi kaptırıyorum. Kısa sürede aşk olmadığı ortaya çıkıyor.

Erkekler sizden korkuyor mu?

- Aşık olduklarım korkmuyordu.

Ortalıkta sevgililerinizle çok görünmüyorsunuz.

- Çok çıkan biri zaten değilim. Ama dört duvar aşkları da yaşadım. Yani gizli aşklar. Adam da ünlüdür ya da ilişkiyi saklamasının başka bir nedeni vardır.

SADAKAT KARIŞIK MESELE

Allahaşkına kadın erkek meselelerine dair halledemediğiniz hiç mi bir şeyler yok!

- Olmaz mı? Sadakat konusunda kafam hala karışık. Aldattığını düşündüğün adamı ve hayatını kurcalamak mı? Yoksa bırakayım ne istiyorsa yapsın mı?

Sizin sanki kurcalamıyor olmanız gerekiyor.

- Ama öyle değil. Eşitlik duygularımın gelişmiş olmasından belki. Aldatmayan erkek yok, bunu biliyorum. Yeni ve başka bir insanla beraber olmanın zevkli bir şey olduğu konusunda karşımdakine hak da veriyorum ama kadının da o hakka sahip olduğunu düşünmüyorlar.

Sizin için hiç böyle bir şey söz konusu olmadı mı?

- Aşıkken sadık yaşıyorum. Dolayısıyla karşımdakinin de, bu sadakate uygun davranmasını istiyorum. Sadakatim bitince zaten ilişkim de bitiyor. En uzun ilişkim yedi yıl sürdü. Sonra bir iki buçuk sene süren var. Ondan sonra, üç aylık, beş aylık şeyler.

Peki kurcaladınız ve ortaya çıktı ki, sizi aldatıyor, tepkiniz...

- Hele ben sadık yaşamışsam... Gözümün içine baka baka yalan söyleyen bir erkek çok küçülüyor benim gözümde. Bir şey yapıyorsan, onu savunmalısın, değil mi? Tek eşli yaşıyoruz görünürde ama kafamız tek eşli değil. Yani aşıkken bile şu masada oturan başka bir erkeğe bayılabilirim.

Ama yatamazsınız...

- Yatabilirim ama....

Anladım ‘‘Ben yatmıyorsam o da yatmasın! Yoksa perişan ederim’’...

- Söylüyorum işte çözemedim. Mantıken anormal olmadığını düşünüyorum. Bu bir ahlak sorunu. Ya söz vermeyelim ya da verdiğimiz söz tutalım. Aldatmak, başkasıyla beraber olmak değil, onun adı zevk. Aldatmak, yalan söylemektir. Aşklarından ölseler bile, adamların gözleri dışarıda. O zaman sen neden yoksun kalasın...

Kalmayın. Sizin de gözleriniz dışarıda olsun. Yani öyle hissediyorsanız.

- O zaman yalana dayalı bir ilişki oluyor. Söylüyorum işte çözemedim.

Sadece kendi sorunlarıyla ilgilenen sıradan bir kadın olmak istemez miydiniz?

- Kendi sorunlarım nedir ki? Aşk acıları mı? Eskiden üç ay sürerdi, şimdi üç gün sürüyor.

Yani şiddeti mi azalıyor yaşadığınız aşkların?

- Öyle hissetmiyorum ama olabilir de. Zaten üzülmekten hep korkarım. Ve acı çekmekten. İlişki bitince içime kapanmam, aksine yeni aşklar peşinde koşarım. Bir ilişki yüzünden günlerce ağlamak olmaz ki. O kadar hızla bitişe doğru gidiyoruz ki, üç gün üzüntü bile fazla.

EN ÇOK KENDİMİ SEVDİM

Yani sizi perişan edecek bir aşk yok.

- Evet, yok.

Ama acıdan bu kadar korkmak, aşka tam anlamıyla değmeyi de azaltıyor olamaz mı?

- O aşkından kahrolan insanlar var ya, onlar acıyı seven insanlar diye düşünüyorum. Acı çektiklerini göstererek diğer insanların ilgisini çekmeye çalışıyorlar. Ne bileyim ya da mücadele güçleri yok, daha iyi şeyler yaşayacaklarına inançları yok. Oysa benim acı çekmeye hiç niyetim yok. Ağlamadım mı? Hüngür hüngür. Ama ilişki ciddi bir şekilde bitmeye yöneldiyse, telefonlara saldırmam. Hiç aramam. Kraliçeler gibi otururum, insanlar beni arar.

Sizi durduran ne?

- Kendimi karşımdakinden kesinlikle daha fazla seviyorum.

Karşıdakini daha fazla sevmek daha iyi değil midir? Aşk bu değil midir?

- Hayır ancak kendini çok sevdiğin zaman karşındakini daha iyi seversin.

Hayatınıza giren bütün erkekler bir araya gelseler...

- Çok isterim. Kalabalık bir parti olur ama iyi anlaşırlar. Ayrıldığım kocam hariç hepsiyle arkadaşım.

Yani o partide, sigara içip, uzaklara bakmaz sizin erkekleriniz...

- Yok yok eğlenirler.

Peki onların karıları, şimdiki sevgilileri girsin mi ikinci karedeki görüntüye. Yoksa kraliçe olarak sadece siz mi olmak istersiniz.

- Ben olayım sadece. Erkek arkadaşlarımla da karıları olmadan beraber olmayı seviyorum. Onlar geldiği zaman ortam değişiyor. Bambaşka oluyorlar. Maalesef.

Meslek hayatına yeni başlayan bir kadın konumunda olsanız, çocuk sahibi olmak ister miydiniz? Artık ‘‘Ya kariyer ya çocuk’’ söylemi yok ya.

- Evlendiğim zaman hamile kaldım. İkimiz de öğrenciydik, istemedik o çocuğu. Hatta eski kocam istemedi. Benim de işime geldi, ‘‘Tamam’’ dedim. Zaten çocuğuna korkunç düşkün bir anne olurdum. Onun için belki her şeyden vazgeçerdim. İyi ki o çocuğu doğurmamışım. Kendimden başka birini kendim kadar sevmek ve ona takılmak istemiyorum.

Kendiniz için hayal ettiğiniz kariyer bu muydu?

- Hiçbir kariyer hayal etmedim ki! Fotomodel gibi çağırdılar beni Hürriyet Gazetesi'ne. Fotoğrafım çıkacaktı, yazımı da başkası yazacaktı. Sonra bir gün ben yazdım, Nezih Demirkent ‘‘Bu kız güzel yazmış’’ dedi. Üçbuçuk yıl boyunca, haftada yedi gün köşe yazdım. Sonra da zaten bir aşk macerası yüzünden oradan kovuldum.

Gazetedeki dolapların içinde sevişme efsaneleriniz var.

- Yok hiç öyle bir şey olmadı. Zor durumda kalmaktan çok korkarım. Denizin ortasında, ormanın ortasında sevişebilirim ama gazetedeki bir dolapta değil.

Üstün erkek tartışmasını niye başlattınız?

- Benim erkeğim benden üstün olmalı diyorlar, tuhaf geldi, matrak bir yazı yazmak istedim. Yani onların üstünlük ile kasdedilen şeyi kurcalamaya çalıştım. Paraca üstünlüğe girmiyorum. Nedir, daha iyi yönetici olmak mı? Daha iyi romanlar yazmak mı? Kendisine güvenen erkeğe geliyor sonunda iş. Ama köşe yazmayan, romanları olmayan, gazete yönetmeyen, işe yeni bir muhabir olarak girmiş bir erkek de kendine güvenebilir. Yani benim beraber olacağım erkeğin illa genel yayın müdürü ya da bilmemne bankasının genel müdürü olması gerekmiyor. Zaten bir çoğundan hoşlanmıyorum.

YARIN: Artık sinirli ve huysuz değilim

Yazarın Tüm Yazıları