Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Sinirler müthiş gerilmiş vaziyette

Küçücük bir adam.

Ben dağcıları hep daha cüsseli, uzun boylu hayal ederdim.

Yanılmışım.

31 yaşında.

Yani yaşı da küçük.

İstanbul doğumlu.

İşletme eğitimi alıyor, üniversite yıllardan itibaren de mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, bisiklet; kısaca doğa sporlarıyla ilgileniyor. Öyle böyle değil, pek çok etkinliğe, incelemeye katılıyor 92 ve 94'de Türkiye'nin en başarılı dağcısı seçiliyor.

*

Siz aslında tüm bunları biliyorsunuz değil mi?

O zaman ben niye anlatıyorum?

Mutlaka Nasuh Mahruki'nin 94'de Sovyet Asya'nın en yüksek beş dağına tırmanarak Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından, ‘‘Kar leoparı’’ unvanını kazanan az sayıdaki batılı dağcılardan biri olduğunu da biliyorsunuzdur.

Ve tabii 95'de Everest Dağı'na tırmanan ilk Türk ve dünyadaki ilk Müslüman olduğunu.

Sonra, dört kitap yazdığını.

‘‘Yedi Zirveler’’ projesini tamamlayan dünyadaki 44 dağcının en genci olduğunu.

Motorsikletle beş ülkeyi kapsayan 21 bin kilometrelik bir yolculuk yaptığını.

Türkiye'nin en yüksek solo ve okjisensiz tırmanışını gerçekleştirdiğini.

*

Biraz fazla teknik mi oldu?

Keselim o zaman.

Adam yaptığı işi, iyi yapmaya çalışıyor anlayacağınız.

Ayrıca insana güven veren bir hali var.

Gereksiz konuşmuyor, fazla konuşmuyor, duygularını kontrol etmeyi çok iyi biliyor.

Elbette ki, ben de AKUT'u temsilen, Sağlık Bakanı'yla kavga etmesini istedim, ne yalan söyleyeyim, çünkü o Sağlık Bakanı, beni de hasta ediyor, ama Mahruki hiç oralı olmuyor, demek istiyorum ki, adam makul, adam olgun, adam insan, dolduruşa gelmiyor.

Sakin bir güç.

Boş lafla safsatayla ilgilenmiyor.

Kendine güveniyor.

Hem sizin sorularınıza son derece soğukkanlı cevap veriyor, hem de Levent'teki evini arayan yüzlerce insanın telefonuna hızır acil gibi yetişiyor.

Nasuh Mahruki'nin konuştukça, anlattıkça hacmi büyüyor.

*

Nasuh Mahruki'nin annesini kaybettiğinden haberim yoktu.

Bu konuda bir tek kelime dahi etmedi.

Belki de hiçbir şekilde bu olayın malzeme haline getirilmesini istemedi.

Bu davranışını müthiş bir saygıyla karşıladığımı söylemeliyim.

Sanırım şunu da eklemeliyim:

Geçtiğimiz Pazar günü karaciğer yetmezliğinden vefat eden annesi Ümit Yüksel Hazar'dır. Babasının ikinci eşi Melike Hanım değildir. Bu açıklamayı yapıyorum, çünkü öyle zannedildi. Oysa gerçek, Nasuh Mahruki'nin öz annesini, yani Cem Mahruki'nin ilk eşini kaybettiğidir.

*

Perşembe günü yayınlanan söyleşide, konuşmamızın bir kısmını kullanamamıştım. Aşağıda okuyacaklarınız o röportajın devamıdır.

BİZ CANLILARIN ONLAR

CESETLERİN PEŞİNDE

Bu depremi tanımlayacak sıfatlar sayın.

- Korkunçtu. Hayal bile edemezdim. Gölcük'e ilk girdiğimde zaten karşılaştığım manzaraya inanamadım.

En çok neye kızdınız?

- Özel bir şeye kızmadım. Ama mesela ben orada canlı kurtarmaya çalışıyorum, vatandaş ceset çıkaralım diye baskı yapıyor. Doğal olarak bu da işimizi engelliyordu. Kurtarma söz konusu olduğunda, bütün konsantrasyon canlıya yapılmalı. Tamam ortalıkta ceset varsa, mikrop saçmasın diye alınmalı ama beş katlı bir binayı iş makinalarıyla kaldırmanın da bir alemi yok. Biz bir yerde çalışıyoruz, biliyoruz canlı var, o 20 kişiyi kurtarmaya çalışıyoruz. Ama yan binada canlı yok. Sahipleri bir yerlerden kepçe bulmuş, cesetlerini almaya uğraşıyorlar. Onlara, ‘‘Bunu yapmayın’’ dediğiniz zaman linç olayına kadar gidebilir iş. Ama bizim çalıştığımız binayı daha beter yıkacak, altından sağlam kimse çıkamayacak. ‘‘Kaç gündür bekliyorum’’ diyor, o da haklı ama burada da canlı var! Senin ki ceset zaten. On gün sonra alsan ne olur? Ama bunu böyle söyleyemiyorsun. Sinirler müthiş gerilmiş vaziyette. Gık desen vuracaklar. Siz başka bir şehirden gelmişsiniz, hayatınızı tehlikeye atıyorsunuz, bunun hiçbir önemi olmuyor. Ceset çıkarmadığınız için kötü adam oluyorsunuz. Canımı sıkan bunun gibi şeylerdi.

Şu andaki durum nedir?

- AKUT'un derdi arama ve kurtarma yapmak. Üstlendiği bir başka misyon da halka bunun nasıl yapılacağını öğretmek. Öncesinde de, sonrasında da. Gerçi bu depremde pekçok insanı kendi çevresindeki insanlar kurtardı. Değirmendere'de bir çocukla tanıştık mesela, sekiz çocuğu çıkarmış. Bir tane sağlam çekiçle. Çünkü orada yapılacak şey, kazazedeyi saptamak ve ardından ona ulaşacak en hızlı ve güvenli yolu bulmak, etrafındaki betonu açmak. Bizim kullandığımız aletlerle tamam daha hızlı çalışıyorsunuz ama yoksa, çekiçle de yapabilirsiniz.

Sizin kurduğunuz sivil örgüt dışında, halkla bu ölçüde kaynaşan bir örgütün bulunmaması ve geç davranılması çok acı değil mi?

- Çok acı ama Türkiye burası. Ne yapalım yani, bizim trafiğimiz daha mı iyi? Bizim milletvekillerimiz birbirlerine silah çekmiyorlar mı? Trafikte her gün 30 kişi ölüyor, eğitim sistemi ortada. Demek istiyorum ki, bir ülkenin A'sı ne ise, B'si de o! Bizim A'mız, B'miz, C'miz bu iken kurtarmada süper olmamız beklenemez değil mi? Kurtarmada da Türk gibi davrandık.

Askerin özel eğitilmiş bir kurtarma birimi olmalıydı diyenler var.

- Var zaten. Askeriye de çok büyük bir felaketle karşılaştı, biliyorsunuz. Yüzlerce insan yok oldu. Onlar da onlarla uğraştı.

AKUT olarak sizin askerle aranız nasıldı?

- Çok iyi. Dönerken Değirmendere'deki bütün malları Donanma Komutanlığı'na verdik.

Bunca gönüllünün katılmasına ne diyorsunuz?

- İnanılmaz seviniyorum. Diyorum ya, bizler 1500 kişiyi organize ederek çalıştık. O sayede 200 insanı canlı olarak kurtardık.

31 YAŞINDAYIM ÜLKEMİN ŞARTLARINI BİLİYORUM

Evsiz kalan 650 bin kişiye konut vaadi verildi. Gerçekleşeceğine inanıyor musunuz? Adana depremzedelerinin bir kısmı hala evlerine kavuşmadı da.

- Bu konu beni ilgilendirmiyor.

Müteahhitleri mi, politikacıları mı daha çok seviyorsunuz?

- Hiçbirine özel bir sevgi duymuyorum. Ama tüm suçu müteahhitlere yüklemek çok yanlış. Sen zamanında müteahhitleri kontrol etme, sonra adamı hapse at, iş bitsin. Yok böyle bir şey. Bütün binaların depreme uygun yapılması gerekiyor. İnsanlar buna uymadığı için binalar çöküyor. Ama uyulmamasının da bir yaptırımı yok. Bu sistem oturmuyor, bu sistem oturduğu takdirde bir dolu şeyin çözüleceğine inancım var.

Bu kadar yabancı ekip arasında insan Türk olduğu için utanç duyuyor mu?

- Yoo. Biz kendimizi biliyoruz zaten. 31 yaşındayım ve bu ülkenin şartlarını biliyorum.

Ne kadar milliyetçisiniz?

- Bu ülkeyi seviyorum. Bu ülke dışında hiçbir yerde yaşamayı düşünmem.

BOYUMUZU AŞAN BİR ŞEY OLDU

Sizin AKUT olarak yaptığınız da bir siyaset. Farklı bir siyaset. Ve sanki klasik siyaset yapanlar size kendilerine rakip olarak gördü. Baskı altında hissediyor musunuz? Ya da onlarla mücadele edecek gücü kendinizde hissediyor musunuz?

- Kimseyle mücadele etme gereği hissetmiyoruz. Bizim böyle bir amacımız olamaz ki. Tüzüğümüzde yazıyor: Arama Kurtarma Derneği, arama ve kurtarma çalışması yapar. Onun dışındaki konular bizi ilgilendirmez. Sadece bu son olayda lojistik destek konusuyla çok büyük bir yükün altına girdik.

İstemeden nasıl girdiniz?

- Çünkü orada biz vardık ve AKUT olarak bize geldi her şey. Kurtarma çalışması yaparken, bir taraftan yiyecekler ve giyecekler yığılıyor. Ne yaptık? Motosikletli ekipler oluşturduk. Ve ücra köylere onları yollamaya başladık. Onlara ihtiyaçlarını soruyorlardı. Ne gibi ilaçlar lazım mesela. Geliyorlardı merkeze, malzemeleri alıp, gereken yerlere götürüyorlardı.

Bu sizin boyunuzu aşan bir şey mi oldu?

- Hem nasıl. Biz, bir de o malzemelerin nereye gideceğiyle de uğraştık. Sağlıklı kurtarma yapamadık. Çünkü kadromuzun büyük çoğunluğu bu işlere baktı.

Yazarın Tüm Yazıları