Ayşe'nin gözlüğü

Ralli günlüğü (1)15 Şubat, saat 14:52Uçaktayım: Alkol ünitesi 3 (bir kaç kadeh kırmızı şarap içtim, ne olmuş yani!), 27 adet sigara (tamam, stresliyim Marlboro Lights'ları adeta yiyorum), kalori 6245 (ne siz sorun, ne ben söyleyeyim, tepsideki her şeyi sildim süpürdüm, sanırım dondurmayı yememeliydim) olumlu düşünceler 0!Motor sporlarıyla aranız nasıl?Sizi duyamıyorum, ben cevaplıyorum: Felaket!Peki o zaman ben Stockholm'e niye gidiyorum?Otomobilden anlamam, kullanma tekniğini bilmem, kim rallicidir, kim formula sürücüsüdür hiç ayıramam, onu bırakın pilot ve co-pilot farkına bile kafa yoramam, parkurla pistin farkı var mıdır, bununla hiç uğraşamam!İyi de işin özüne bu kadar uzak birinin Dünya Ralli Şampiyonası gibi uzaktan yakından alakası olmadığı bir aktivitenin içinde işi ne? Ben ancak Stockholm'den alışveriş yapıp, Costa Boda camlarından alabilirim. Ama bunu ne Dünya Ralli Şampiyonası'na katılacak ilk Türk Takımı’na (Volkan Işık, İlhan Dökümcü) ne de Marlboro Türk Takımı’nın direktörü İskender Atakan'a söyleyebilirim.Bir hata oldu, tamam dedim.Ben buralara asla gelmemeliydim!15 Şubat, 16:40Hotel Scandic: Alkol ünitesi 1 (sadece bir Bloody Mary eklendi), 32 adet sigara, yeni kaloriler eklenmedi zaten birkaç saat sonra yemeğe gidecekmişiz. İyi.Kalabalık bir kafileyiz.‘‘Turkish media’’ keyifli insanlardan oluşuyor. Demek istiyorum ki ‘‘arıza’’ biri yok aramızda. Ama lanet olsun! Herkes her şeye hakim...Gazetecilerin çoğunluğu spor muhabirlerinden oluşuyor, defalarca ralli izlemişler, tüm sürücülerin isimlerini, marifetlerini biliyorlar, otomobilleri tanıyorlar ve motor sporlarına bayılıyorlar.Bense sadece Carlos Sainz ismini biliyorum.Yuh olsun bana!Ama birkaç saat öncesine göre daha fazla şey biliyorum: En azından Marlboro sponsorluğunda Dünya Ralli Şampiyonası'na katılacak olan Türk takımıyla buralara kadar niye geldiğimizi keşfettim!Bir adet basın toplantısı aslında burada olmamızın sebebi.Bir lansman.Bizimkiler, yani Volkan ve İlham (isimleriyle hitap etmemde bir sakınca yok, hem onlar benim birkaç saattir arkadaşım!) önümüzdeki ay başlayacak ve Portekiz, İspanya, Arjantin, Yunanistan, Finlandiya, İtalya ve İngiltere'deki etapları kapsayacak ve aşağı yukarı bir yıl sürecek olan Dünya Ralli Şampiyonası'nda Toyota Celica GT kullanacakmış.Toyota Celice GT denilen zat, henüz arkadaşım değil.Yarın tanışacağız...Belki olur.Bizimkiler teknik özellikleri muhteşem olan bu otomobille, dünya ralli şampiyonasına katılacaklar ya...Bizler de bu marifetli yaratığı yakından tanımak için buradayız.15 Şubat 20:30Fem Sma Hus diye bir yerde yemekteyiz: Alkol ünitesi 4 (Mükemmel İsveç şarapları varmış meğer. Ama önce şampanyalı bir resepsiyonla başladı gece), olumlu düşünceler: Ortalama saatte 445 km (çok keyifliyim), 22 adet sigara tüketmiş olmak bile beni hüzünlendirmiyor, aldığım kaloriyi buraya yazmayacağım (İnsan kaç kere İsveç'e gidip geyik etleri ve sadece onlara özgü olan sorbe'lerden yer söyler misiniz?)Ben buraya iyi ki gelmişim!Yeni şeyler öğrenmek ne kadar güzel. Yemekte İskender Atakan bizim masada oturduğu için kendimi ne kadar şanslı hissettiğimi anlatamam. Bir kere çok efendi ve beyefendi biri. Ama saçma sapan bir biçimde alçakgönüllü. Dalga mı geçiyor nedir?Sen hayatının büyük bir kısmını bu spora ayır, kupadan kupaya koş, müthiş dereceler kazan, sonra da kalk, bu işten hiçbir şey anlamayanlara (o ben oluyorum) bu kadar kibar davran...‘‘Kardeşim bütün bunları bilmiyorsan niye geldin sen buralara?’’ demez mi insan? Der, değil mi? O demedi. Basın toplantısı yarın ama o sorulan tüm sorulara daha bir gece önceden cevap yetiştirmeye, bu dünya ralli şampiyonası hakkında bizi bilgilendirmeye girişti.Tabii bu kolay olmadı.O da, işe her şeyi taa en başından anlatmakla başladı. Otomobil'in ‘‘o’’sundan.Direksiyonunun nasıl tutulması gerektiğinden, yani ‘‘dokuzu on geçe’’den. ‘‘Frene bastım tutmadı!’’, ‘‘Gidiyordum araba savruldu’’ gibi kesinlikle palavra olan klişelerden, bütün bunların doğru olmadığından, hemen her şeyin sürücü hatasından kaynaklandığından. Vesaire vesaire...O her şeyi biliyor.Bir kere motor sporlarıyla uğraşıp uğraşmadığınızın önemi yokmuş, eğer bir otomobil kullanıyorsanız, kullanma tekniklerini doğru düzgün öğrenmeniz gerekiyormuş. Ama bunu Türkiye'de öğreten adam gibi yerler yok!Otomobilin insanı bir yerden bir yere götürmesi yetmezmiş, iyi kullanmak için onu iyi tanımak gerekirmiş, tanımak için de doğru düzgün bir eğitim almak. İskender Atakan’ın gelecekte bu işi A'dan Z'ye öğreten okullar açmak ve işin kompetanlarını getirtip eğitim vermelerini sağlamak gibi bir amacı var.Yani siz ona ‘‘trafik canavarı’’ deyin ve gerisini eski bir rallici olan İskender Atakan'dan dinleyin!Akşam yemeği otomobilin incelikleriyle başladı.Otomobil sporuyla devam etti.Ama hiç de sıkıcı değildi.Bu arada, Ren geyiği müthişti!16 Şubat 9:30Ericsson telefonlarının mucidi olan Bay Ericsson'un yazlık köşkünde basın toplantısındayız: 12 adet sigara (hiç de kötü değil!), alkol ünitesi sıfır, kalori miktarı dönünce rejim yapmamı gerektirecek ölçüde!, konsantrasyon bozukluğu 0 (tüm basın toplantısını pür dikkat dinledim ve ne keşfettim biliyor musunuz: Ben konuşulanları anlıyorum!)Şimdi arkadaşlar, bu Dünya Ralli Şampiyonası denilen şey, futboldaki şampiyonlar ligi gibi bir şey.Yani kesinlikle boru değil!Gezegenin en iyi rallicilerinin katıldığı bir şampiyona. Ve gerçekten iyi olmanız gerekiyor bu uzun ve heyecanlı ralliye katılabilmek için. Bugüne kadar bir Türk rallicisi Dünya Ralli Şampiyonası'nda boy göstermemiş.Şimdi gösteriyor.Ama tabii kimse ondan birinci olmasını beklemiyor.Zaten bu pek mümkün görünmüyor.Volkan Işık 67 doğumlu. Hız limitlerini 22 yaşında zorlamaya başlıyor. Önce İstanbul Rallisi'nde genel klasman üçüncüsü oluyor. 24 yaşında Renault-Mais takımında yarışmaya başlıyor. 26 yaşında ralli, tırmanma, rallikros ve pist branşlarında ekibini başarıyla temsil ediyor. 1993'te Rallikros kategori 2'de Türkiye şampiyonu oluyor, 1995'te İskender Atakan'ın yarış pistlerini terk etmesiyle Ford Escort Cosworth'un direksiyonuna geçiyor.Biraz karışık gibi görünüyor, ama değil. Demek istediğim son üç yıldır Volkan Işık'ın başarıları birbirini izliyor: Türkiye Ralli Şampiyonu, Grup A birincisi ve tüm yarışlara katılmamasına rağmen Türkiye Federasyon Şampiyonası ikincisi ve 96'da Türkiye Ralli Şampiyonası ikincisi oluyor. Kendisi anlaşıldığı üzere; esprili, biraz unutkan ve dağınık ama çok yetenekli ve kesinlikle gelecek vaat eden (ve bekâr olmakta ısrar eden) bir gencimiz. Bizim de onu, bu işlerle alakamız olmasa bile, en azından bir Türk, şeytanın bacağını kırarak Dünya Ralli Şampiyonası’na katılıyor diye desteklememiz gerekiyor.Anlatabiliyor muyum?Anladıysanız, Marlboro Türk Takımı'nın co-pilot'u olan İlham Dökümcü'ye geçiyorum. Kendisi bekar olmakta ısrar etmiyor, senelerdir mutlu bir evlilik sürdüyor, yani kendisi öyle söylüyor. Aslında bir makine mühendisi. Yarış hayatına 25 yaşında başlıyor. 29 yaşına kadar pek çok ralliye katılıyor ve Türkiye Ralli Şampiyonası'nda beşinci oluyor, 87-90 yılları arasında Emre Yerlici ve Can Okan'ın takımında çok başarılı yarışlar çıkarıyor. Ve sonra Emre Yerlici'nin co-pilotluğunu yapıyor. Kendisi bu arada Formula 3 sürücüsü. 95'te Türkiye üçüncülüğü, 96'da ise Türkiye dördüncülüğü var.Artık ben Formula'larla Ralli'lerin farkını biliyorum.Bu işlerle bir alakanız varsa siz de biliyorsunuzdur...Yoksa, kesinlikle arada büyük bir fark olduğunu öğrenme zamanınız gelmiş de geçiyor bile!Bir süre sonra ben bile yardımcı olamam size...Basın toplantısı bitti.Herkes konuştu ama çok uzatmadı.Allahtan gazetecilerin tümü soru sormaya kalkmadı. Zaten buna hacet yoktu. Anlaşılmayan bir şey de yok. Ben bile anladığıma göre!Bizimkilerin Dün
Yazarın Tüm Yazıları