Ayşe'nin Gözlüğü...

Mine G. AblaMine G. Abla, bir yazı yazmışsın geçenlerde...Dediler ki bana, ‘‘O sensin!''‘‘Yok nereden çıkarıyorsunuz, olamaz, o ben değilimdir, Mine G. Ablam yapmaz, neden yapsın ki!'' dedim.Dinletemedim.İnan, ben arkadaşlarımın dolduruşuna geldim...***O yazıda, ‘‘Apış arasını iki elinin ortasına alıp kara kara düşünmeye başladı kadın'' diye bir cümle vardı.Döndüm arkadaşlarıma dedim ki, ‘‘Yok devenin nalı, olamaz artık bu kadarı! Çocuklar, Mine G. Ablam, niye benim için böyle söylesin? Karşı gruptan olsak hadi neyse, grubumuz aynı, neden böyle bir şey desin? Hem beni tanımaz etmez, bir kere bile görmedi, tanısa belki severdi...''.Arkadaşlarım, ‘‘Senden başka yazı çaldığını itiraf eden var mı?'' dediler.‘‘Var'' tabi dedim, ‘‘Gülay Göktürk''.Mine G. Ablam, Gülay Hanım'ı yazamaz mı?Üstelik ayrı grubun gazeteleri...‘‘Yazamaz'' dediler ve yine eklediler, ‘‘İster inan ister inanma o sensin!''.Ben inanmıyorum.Öyle değil mi, Mine G. Abla?Sen beni yazmadın, değil mi?O ben değildim, değil mi, Mine G. Abla?***Mine G. Abla, senin o ‘‘yazı ustası büyük yazar''la yaşadığın aşkı ve sonunda çektiğin acıları anlatan yazıların vardı ya, ben hem kendime örnek aldım, hem de bütün arkadaşlarıma gösterdim ‘‘İşte böyle yazmak lazım!'' dedim ve ekledim: ‘‘Yazı ve kadın dediğin böyle olur!''.Sen ‘‘Aşk, değerli adamlarla yaşanırsa aşk anlatılabilir, o aşkta çekilen acı gerçektir, yazmaya değerdir, sıradan insanların öyküleri ilginç değildir!'' diyenlerden değilsin. İşte bu yüzden sen kimselere benzemezsin.Biliyor musun, birkaç kendini bilmez de çıkıp demişti ki, (sonradan okudum ben de o kitabı, adı Kızkardeşim Karım, istersen al, ya da ben sana Paris'e yollarım!), ‘‘Lou Salome de bir şekilde hayatının bir döneminde Nietzsche'ye değmişti. Yazdıklarıyla bir türlü hayatta bir şey olmayı beceremeyince, seneler sonra başlamış Nietzsche'yle yaşadıklarını yayınlamaya, onun hakkında diziler yazmaya, mektuplarını kitap yapmaya''.Belki ilgi toplarım diye...Yani, Lou Salome onun ününden faydalanarak ucuz bir numara yapmış.Ben de dedim ki, ‘‘Anlıyorum, Mine G. Ablam'a bağlamak istiyorsunuz bu olayı, lütfen kesin bu konuşmayı''...***Ama ben de aynen senin gibiyim.İnanmadım söylenenlere! Üstelik tanımadan etmeden, bir insanı böyle kötülemek neden?Hatta Nora Romi'yle Paris'teyken vaktin olsaydı, seninle tanışmayı çok istemiş, ‘‘Daha önceki logo fotoğrafındaki, o yüksek ökçeli ayakkabıları belki ayağında görürüm, Mine G. Ablam'ın'' demiştim.Sevdim, yazılarını da seni de...Açıklaması yok, sebebi de!Hep korudum seni, kendini bilmezlere harcatmadım.Söyle, Mine G. Abla...Ben inanmıyorum zaten ama...Sen beni yazmadın, değil mi Mine G. Abla?O ben değildim değil mi, Mine G. Abla?***Dedim ki, ‘‘O, Paris'te yıllarca özgür yaşadı, kadınların apış aralarına bulaşmaz, öyle bir tabir kullanmaz, ona yakışmaz, böyle bir köylülük yapmaz!''.Herşeyden önce hijyenik bir şey değil, Mine G. Abla.Ben, yıkanmadan sokağa çıkmam, neden öyle bir şey yapayım!Ben ki, senin ismindeki ‘‘G'' den sonra gelen noktaya, ‘‘Ne cesur kadın, ismini korkusuzca böyle kullanıyor'' diye her önüme gelene örnek göstermişim...Söyle, Mine G. Abla...O ben değilim, değil mi Mine G. Abla?Sen beni yazmadın değil mi?***Üstelik biz fotoğraflarımız konusunda da aynı üslubu kullanıyoruz. Sen, eski bir fotoğrafını yarım kullanarak esrarengiz bir hava veriyorsun kendine, ben de kıyısından köşesinden o kara gözlüklerle senin izinden gidip aynı şeyi yapmaya çalışıyorum!Ayrıca bir başka benzerliğimiz daha var.Senin yayın yönetmenin, benim eski genel müdürüm. Ben de Mehmet Yılmaz'ı çok severim. Yemin billah ederim, bunu her yerde de söylerim. Üstelik ondan çok şey öğrendim. Gözlüğü yazabiliyorsam, Ertuğrul Özkök kadar Mehmet Yılmaz'ın da çok emeği ve ısrarları vardır. İlk günlerde o akıl fikir verirdi. Yazıları daha büyük bir kitleye okutabilmek için nasıl yazılması gerektiği konusunda bana yaptığı katkıları unutabilmem mümkün değil. Daha doğrusu nankörlük olur, Mine G. Abla...Çevremdeki herkesin ‘‘O sensin, o sensin!'' dediği, benim ise kesinlikle ihtimal vermediğim, şişman amcaların köşelerinde değindiği o yazında demişsin ki:‘‘Apış arasını, iki elinin ortasına alıp kara kara düşünmeye başladı kadın. Acaba bugün ne yazacaktı? Boyunu posunu öğrenmişlerdi. Kuaförünü biliyorlardı. Yaşını başını, anasını danasını, adet öncesini, adet sırasını, ve sonrasını bir bir öğrenmişler, hatta takvim tutuyorlardı. Yatağının özelliklerini ezberlemişler, giyip çıkardıklarını hatmetmişlerdi. Gardrobunun kapısını ardına kadar açıp, umutsuzlukla baktı: Acaba kıyıda köşede, yazılacak bir şey kalmamış mıydı? Kirli çamaşır sepeti dahil her yeri karıştırdı, bir şey bulamadığı zavallı. Ama umutsuzluğa düşecek kadın değildi o. Sıçrayıp oturdu, bilgisayarın üstüne. Dünyada konu mu kalmamıştı allasen? Geçen gün ağda yaptıran o değil miydi?...''Böyle devam ediyordu yazı Mine G. Abla...Hem, ben ağda da yaptırmam Mine G. Abla, aileden tüysüzüm!Gel bak kollarıma, küçük sarı tüylerden başka bir şey yoktur orada vallaha...Söyle Mine G. Abla...Sen beni yazmadın değil mi? O ben değildim, değil mi, Mine G. Abla?
Yazarın Tüm Yazıları