Ayşe Arman: Ölümlü olmanın dayanılmaz ağırlığı






Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Birilerine misafirliğe gitmişiz, kapıda ayakkabımızı çıkarmış mıyız, çıkarmamış mıyız, konumuzla bir alakası yok, gitmişiz işte, ama evin sahibi değiliz, biz misafiriz tamam mı?

Çaresiz, şaşkın misafirler.

Biz yatıya kalmayacağız.

Kalamayacağız.

Boşuna yani yorganları, döşekleri hazırlamak.

Bir süre sonra ayrılacağız.

Paşa paşa.

Ya da ayrılmak zorunda bırakılacağız.

Misafir olduğumuzun farkına varmak lazım.

Yok öyle Allah ne verdiyse yemek, evin havasına, suyuna, koltuğuna, minderine, sedirine çok alışmak, hep orada olacakmış gibi davranmak.

Fazla yayılmamak lazım.

Biz gidiciğiz.

Ama işte misafirliğin süresi uzadı mı, insan alışıveriyor, dünya denilen bu kocaman evden hiç gitmeyecekmiş gibi hissediyor.

Sonra...

Düşünme, düşünme!

Sonra aynı sedirde oturduğun biri küt diye o kapıdan çıkıp gidiyor.

Fena oluyoruz tabii.

Zınk diye kalıveriyoruz.

Her seferinde, bildiğimiz şeyi ilk defa yaşıyormuş gibi hissediyoruz.

Ölümlü olduğumuzun, tek ortak noktamızın, bir kere daha farkına varıyoruz.

Ne kadar zavallı olduğumuz yüzümüze vuruluyor.

İçimiz burkuluyor.

Kendimiz için korkmaya başlıyoruz.

Kendi ayrılık senaryolarımızı bile hayal ediyoruz.

Sonra ‘‘Düşünme, düşünme!’’ diyoruz.

Bir sonraki kim

Bir süredir pis bir oyun oynuyorum.

‘‘Bir sonraki kim?’’ diyorum.

Yaşın bir önemi yok ki, kendimi de o Rus ruletinin mermilerinden biri olarak hayal ediyorum.

Biliyor musunuz hiç bir şeye fazla alışmak istemiyorum.

Bu gazeteye bile.

Fazla alışmak iyi değil.

Ee tanıyorsun o zaman, bu çatıda biraraya gelen insanları, seviyorsun.

Haliyle daha fazla acı veriyor.

Bu gazetede havada siyah tüylü bir şey mi uçuyor?

Neden insanlar ölüyor?

Şimdi sırası mıydı Orhan Bey'in gitmesinin?

Sırası yok değil mi bu işlerin?

Üç iyi adamdan biri

Cenazeleri de sevmem zaten.

Yapacak bir şey yok ama bir kokteyl havasında geçmesi sinirimi bozuyor.

Birbirini uzun zamandır görmemiş insanların bir araya gelme sebebinin neden bir ayrılış olması gerekiyor?

Neden vaaz veren Hoca, Atatürk'ün silah arkadaşlarından söz ediyor?

Alışkanlıklarımıza karşı gelmek, çıkıntılık etmek için söylemiyorum bunu, Hoca'nın da alıştığı budur, tabii ki iyi niyetlidir ama ben Atatürk'ün silah arkadaşlarının konumuzla ne alakası olduğunu bir türlü çözemiyorum.

Orhan Bey'i tanıyanların konuşmasını tercih ediyorum.

Biliyorum hiç önemi yok bunların.

Adam gitti.

Sizce de iyiler önce mi gidiyor?

Nereye gidiyor?

Vallahi sorsanız, hep bir ağızdan millet, ‘‘Bu gazetedeki üç iyi adamdan biriydi’’ der Orhan Olcay için. Ben diyorum. Yok, ölünce insanlar badem gözlü yapıldıkları için bunu söylemiyorum.

Öyleydi gerçekten.

Ama misafirliği zamansız son erdi.

Ailesine ve bütün sevenlerine (en çok da eşine) baş sağlığı diliyorum.

Bu katta, koridorlarda, barda (dipte köşedeki sağ masada) hayat onsuz zor geçecek, biliyorum.

HAMİŞ: Ben bu stresin canını okuyayım! Ne bela bir düşmansa, başımıza musallat oldu. Ve teker teker herkesi kılıçtan geçiriyor. Sadece Orhan Olcay'ın değil, bu mesleğin Azrail'i stres. Of be içim biraz rahatladı. Stres'e küfrettim ya.

Sinderella uykusu

Pazartesi günü Nazlı Zeynep'in kaleminden evli bir kadının meydan okumasını okudunuz. Türk kadın milleti beni yanıltmadı, ertesi gün karşı meydan okumasını gerçekleştirdi. İşte bir örnek...

Bizler var ya, bizler...

Uygun masa örtülerle sofralar kurduk, çeşit çeşit yemekler yaptık, ince askılı gecelikler, g-string'ler, jartiyerler giydik, yattakta en uç fantezileri yaşattık.

Sinüzit ve migren belirtilerine rağmen saçımızı uzun tuttuk, sevdiğimiz erkeğin bir parçası olsun diye çocuk doğurduk, işten eve koştuk, hizmetçi olduk, anne olduk, ahçı olduk, sevgili olduk, para getiren olduk, arkadaş olduk, çare olduk, neşe olduk, güvendik, sevdik.

Bizler var ya bizler...

Sizler gibi derin yırtmacımıza, uzun saçımıza, topuklu ayakkabımıza güvenmedik. Sadece erkeğimizin bize duyduğu sevgisine, bize göstermiş olduğu dürüstlüğe inanmak istedik.

Umarım Sayın Nazlı Zeynep, 29 senelik Sinderella uykusundan aniden uyandırılmaz benim uyandırıldığım gibi!

Son sözüm:

Siz, Sayın Nazlı Zeynep, evde bu akşamki uygun masa örtüsünü seçerken, kocanızın sizden daha uzun saçlı ve daha derin yırtmaçlı bir kadınla olmadığından emin misiniz? (Mine C.)

Yazarın Tüm Yazıları