Ayıp saydığım için kadınlara bakamam

Röportaj, son derece keyifli sürerken telefonla bir haber geldi ve Kenan Işık'ın yüzüne, ekranlardan az çok tanıdığımız ürkek gülümseme oturdu.

Ardından da gözyaşları ‘‘pis beyaz sakallarına’’ süzüldü. Önce şaşırdık, sonra sevindik. Bunlar, bir babanın mutluluk gözyaşlarıydı. Büyük oğlu Ahmet, üniversite sınavlarında Türkiye çapında ilk 200'e girmişti. Bizim Hakan Denker de böyle bir anı ‘‘affetmezdi’’. Hemen deklanşöre bastı. Kenan Işık'ı eşi Beril Hanım yatıştırdı. Daha sonra da baba oğul sevinçle kucaklaştı. Ahmet'in gönlünde Boğaziçi Elektronik yatıyor.

Oğlunun sınav başarısını öğrenen babanın gözyaşları

Ve işte şimdi 500 milyar lira değerindeki soru geliyor. Soru şu: Demiryolcu Mevlit Bey'le Fahriye Hanım'ın oğlu olarak Malatya Şifa Mahallesi'nde 1948'de dünyaya gelen, 15 yıldır pis beyaz sakal bırakan, yaz tatillerini Zeki Müren'in vokalisti, besteci ve hemşerisi Cengiz Fırat'ın Altınoluk Elbis Otel'inde geçiren, diş hekimi eşinin adı Beril, çocuklarının adı Ahmet ile Mehmet olan ünlü tiyatro oyuncusu, yönetmeni ve yazarı kimdir? a) Kenan Işık, b) Rahmi Dilligil, c) İstemihan Talay, d) Tayyip Erdoğan...

Kenan Işık'la dünyanın oksijen deposu Edremit Altınoluk'ta saatler boyu konuştuk, tavla partileri yaptık yeniden konuştuk. Hem de Cengiz Fırat'ın son bestesi ‘‘Helal Olsun’’ ve eşi Sabiha Hanım’ın kendi elleriyle yaptığı kekler eşliğinde. Kenan Işık'ın ekrandaki havalı haline bakmayın; meğer o aslında ne kadar ailesine düşkün, ne kadar utangaç, ne kadar sulu gözlü bir çelebiymiş. Üstadım, ne sohbetinize doyduk, ne şiir okumanıza, ne de tavlada yenilmenize, tadı damağımızda kaldı.

Hep kadının elimi tutmasını istedim

- Programda kasılmıyorum, bazen sponsor firmanın gönderdiği ceketler dar geliyor da ondan. 52 beden olmasına rağmen kimisinin kolu uzun oluyor, kimisi de zırh gibi oturuyor üstüme. Kısa boylu değilim, şişman da değilim ama, kamera bunun tersini gösteriyor. Bana sorarsanız tek bir elbise giyip dikkat çekmeden bütün programı sunmak daha işime gelir. Çünkü orada sunucunun kravatıyla dikkat çekmesi önemli değil. Hanım hayranların senin söylediğinin tarzda ilgilenmiyorlar benimle, Tarkan'a yaptıkları gibi yani. Benim telefon sapığım filan da yoktur, bu telefon bende 9 senedir duruyor kimse aramıyor. Abuk suratımdan mı acaba, zaten benim öyle şeylerle de ilgim yoktur. Ben ayıp saydığım için kadına bakmam, geçmişimdeki birlikte olduğum hanımların hepsinden onların elimi tutmasını beklemişimdir hep. Hiçbir zaman, bayılsam da, ölsem de hayat boyu kompliman yapamam. Belki yapsam başarılı olacağım ama, içimden böyle bir şey gelmiyor.

BBC’den gelen övgü

- Yarışmada sorduğum soruları da bilmiyorum, cevaplarını da, zaten ana şirketin şartlarından biri de bu. TEM stüdyolarındaki çekimlerde ben aşağıdayım, soruların çıktığı bilgisayarlar ise yukarıda. Ben oraya adımı atmam, bir şey sormam gerekirse aşağıya ya Meltem geliyor, ya Fatih. Sunucunun yanıtları bilmesi işin tadını kaçırır, kaş göz oynamalarından anlam çıkarılır. Edebiyatla ilgili soruda bildiğim bir şiir varsa okumayayım mı? Böyle yapınca soruyu önceden biliyorum da, şiiri de onun için ezberlemişim gibi sananlar oluyor mu acaba? Böyle şeyleri en başta kendim için onursuzluk sayarım, salak mıyım ben? Her yarışmacının kazanmasını canı yürekten istiyorum. Ben yarışmacıyla ikinci derecede ilgiliyim, ben izleyicilere bakıyorum. Evde birisi oğluyla iddiaya giriyor, öteki ansiklopedileri karıştırıyor, hepsinin amacı öğrenmek. Bana yöneltilen eleştirilerde şu idrak yok: Bu ciddi, iyi bir yarışmadır ve ben bir krupiye değilim. BBC benimle röportaj yaptı, bu programı benim gibi sunan olmadığını söylediler. İngilizlerin Chris diye bir adamı var, neler yapıyor. ‘‘Bak cıbıl geldin, cebin dolu gidiyorsun’’ filan diyor. Ben böyle yapamam. Bizde para başka bir şeydir, paranın bir adabı, bir duruşu, cepte taşınışı vardır. Çok samimi bir arkadaşım bana ne sordu biliyor musun; ‘‘Bazıları 36 milyardan dönüyor mesela, o zaman sana patronun yüzde kaç veriyor?’’ dedi. Böyle bir şey olabilir mi, Türkiye ne hale gelmiş?..

Yarışmacı Fırat’ın cesareti çok güzeldi

- Yarışmaya girsem herhalde 500 milyarı kazanırım ama, bilemediğim çok soru da çıkıyor. Mesela kedibalığı diye bir soru vardı, hiç bilmiyordum. Yarışmaya gireceklere birinci tavsiyem mutlaka akıl yürütmeleri. Onunucu soruya kadar sorular böyle gidiyor. Mesela şu son 250 milyar lira değerindeki soru için herhangi bir ön bilgi gerekmiyordu. Çünkü seçeneklerle beraber soruyu düşündüğünüzde yüzde 80 doğru yanıt orada duruyordu, ‘‘telefon’’ diye bağırıyordu. Ben yarışmacı Fırat'ın yerinde olsam, soruyu bilmediğime emin olduğum an 125 milyarlık çeki alırdım. Yine de ‘‘500 milyarı ilk ben alacağım’’ cesareti çok güzeldi, telefonu bulmak gibi bir şeydi. Madem bu kadar ısrar ettin, Fatih bana çok kızacak ama, söyleyeyim. Eğer Fırat telefonu bilip devam etseydi, 500 milyar değerindeki sorusu şu olacaktı: Menşei Kanarya Adaları olan, güzel ötüşlü, sarı, mavi, beyaz tüyleri olan kuş hangisidir? a) Saka, b) Bülbül, c) İspinoz, d) Kanarya. Geçenlerde birisi yazmış; ‘‘Adam kaybettikten sonra Kenan gülümsüyordu’’ diye, haklı. Ortaokul 1. sınıftayken babam bir demiryolu kazasında öldü. Okuldan çıkıp otobüsle mahalleye geldiğimde çocuklardan biri ‘‘Baban ölmüş’’ dedi. O an tuhaf bir biçimde gülümsediğimi hatırlıyorum, öyle büyük bir travmaydı ki. Şimdi bana birisi kötü haber verdiği zaman kafamı yana çeviririm, çünkü bir gülümseme gelir yüzüme. O eleştiri konusu olan gülümsememi sonra banttan izledim, o üzüntünün verdiği tepkiydi.

Tayyip Bey çok ahlaklı biri

- Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliğini bana İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanı Şenol Demiröz teklif etti. Göreve atanmadan önce Başbakan Tayyip Erdoğan'la görüşme yapmak istedim. Odasına girerken ‘‘Buyurun ağabey’’ demesi çok dikkatimi çekmişti, çok mütevazı, samimi biriydi. Konuşmamın sonunda Tayyip Bey başını yana eğip, bana kendisi dahil kimsenin müdahale etmeyeceğini söyledi. Gerçekten de sözünün eriymiş, göreve geldikten sonra bir tek gün bile Tayyip Bey'den ne bir telefon, ne de mesaj aldım. Hatta sonradan öğrendim ki, bunu yapmaya kalkışanların hepsinin yolunu kesmiş. Tayyip bey verdiği sözlerin hepsine sadık kaldı.

20 senedir sahneye çıkmıyorum

- Özel tiyatrolar krize girince Devlet

Tiyatrosu'na müracaat ettim, ayrıca dışardan sınavlara girip konservatuar bitirdim. 1972'de Devlet Tiyatrosu'na girdim, 3 yıl Bursa'da çalıştım ve reji yapmaya başladım. Benim tercihim hálá rejidir, 20 sene var ki sahnede oynamıyorum. 1989'da İstanbul'a geldim, Raik Alnıaçık genel müdürlüğü boyunca beni yanından ayırmadı, atanma dilekçemi ancak istifa ettiği gün işleme koydu.

Tiyatro, güzel memelerin görüleceği bir yer değil

Bazı meslektaşlarımız işin suyunu çıkardı, gişe için pornografik sahneler yarattı. Tiyatro güzel memelerin, güzel baldır, bacakların görüleceği bir yer değildir. Bunları görüleceği bin tane yer var İstanbul'da, en azından bir kaset alıp evine gider, niye tiyatroya gelsin?

Ustalarımın başında Yıldırım Önal, Cüneyt Gökçer, Raik Alnıaçık, Macide Tanır, Ali Cengiz Çelenk gelir. İlk zamanlar klasik metinleri Cüneyt Gökçer gibi okumaya, sahnede ise Yıldırım Önal gibi durmaya çalışırdım.

Diploma fetişisti değilim, konservatuar bitirmedi diye Şener Şen'i inkar edebilir misiniz?

Yazdığım 6 oyunun hepsi mutlaka bir ödül kazandı. Yarışmalarda köpeğimin adı Gümüş'ü kullandım.

Hayranı olduğum Haluk Bilginer'in oyunculuğunda şimdilerde Naşit'ten izlenimler de buluyorum, müthiş.

Annem beni sahnede ilk kez Meydan Sahnesi'nde ‘‘Gazebo’’ temsilinde gördü. Çok şaşırdı, polis rolümü bir süre gerçekmiş gibi algıladı. Dilenci, hırpani rollere girmem hálá hoşuna gitmez. Ama, ‘‘Kim 500 Milyar İster’’e bayılır, kravatlı, tertipli çıkıyorum diye hepsini başından sonuna kadar izler.
Yazarın Tüm Yazıları