Ay sen çok yaşa e mi

Ay sen çok yaşa e mi Zülfü Livaneli... Geçen pazar günkü yazın olmasa tüm hafta boyunca hiç güleceğim yoktu. Sayende bütün bir hafta boyunca gülmekten göbeğim oynaya oynaya gezindim durdum.Bak şimdi yine aklıma geldi, gülmekten masanın altına düştüm, yarım saatte kendimi ancak toplayıp yine yazmaya koyuldum. Dünya basın tarihine geçmeye layık yazını kaçıran okurlar için yazından alıntı yapayım diyorum ama yine masa altına düşmekten korkuyorum.Efendim Zülfü Livaneli ‘‘Keçiboynuzu ve İnternet’’ başlıklı yazısında ‘‘esas mucizenin şu üzerinde yaşadığımız dünya’’da olduğunu buyurmuş. Örnek olarak da keçiboynuzu tohumunu gösteriyor. Aslına bakarsanız Livaneli'nin pek suçu yok. Suç yıllar önce bir konser vermek için gittiği İspanya'nın Mayorka adasında, kendisine adayı gezderen rehberde. Rehber keçiboynuzlarını göstererek, tohumlarının dünyanın her yerinde aynı ağırlıkta olduğunu söylemiş. Mucizelere inanmaya dünden hazır Livaneli de rehbere inanmış, gazetedeki yazısında ‘‘Hangi ülkede, hangi koşulda yetişirse yetişsin bu ağırlık bir miligram bile oynamazmış’’ diye aktarıyor.Aklım durdu, gözlerime inanamadım. Kardeşim koca bir gazetenin koca bir yazarısın. İnsan bir rehberin sözüne inanıp, hiçbir araştırma yapmadan bu bilgileri evrensel bir gerçekmiş gibi nasıl aktarır. İddia yenilir yutulur cinsten değil ya, aynı tuzağa düşüp araştırmadan yazmayayım dedim, kalktım kuruyemişçiden 200 gram yenilir yutulur bir şey olmayan keçiboynuzu satın aldım. Tanelerini ayıklar ayıklamaz, herşey ayan beyan ortadaydı. Hepsi birbirinden farklı boyda keçiboynuzu tohumları duruyordu karşımda. Yetinmedim kuyumcunun hassas terazisinin yolunu tuttum. Adamcağız ne istediğimi söyleyince tuhaf tuhaf baktı ama taneleri de teker teker tarttı. Sonucu tahmin edersiniz, değil dünyanın dört bir yanından hepsi aynı kuruyemişçiden alınma keçiboynuzu taneleri bile farklı farklı ağırlıklardaydı. Livaneli'nin bir miligram bile şaşmaz dediği ağırlıkları, 15 ile 25 miligram arasında değişiyordu. İstanbul'u Allah korumuş deyip kuyumcunun şaşkınlığına aldırmadan dükkandan çıktım.Livaneli'nin yazısı ‘‘Deyim yerindeyse ‘teknolojiperest' kuşaklar, bu alandaki her yeniliği büyük bir heyecanla karşılayıp, garip bir üstünlük duygusuna kapılıyorlar’’, cümlesiyle başlıyor. Deyim yerinde değil, değil olmasına ya Zülfü efendi, keşke sen de garip bir üstünlük duygusuna kapılmayıp önce İnternet’ten bir araştırsaydın. Yazının altında vermiş olduğun i-meyıl adresinden İnternet kullanıcısı olduğunu varsayıyorum, yoksa yanılıyor muyum? http://www.albritons.com/diduknow.html veya http://www.alldiamonds.com/fourcs.html adreslerine bağlanacak olsaydın karat kelimesinin gerçekten de ‘‘karup’’ kelimesinden geldiğini ancak keçiboynuzu tanelerinin hiç de öyle güvenilir bir ölçü olmadığını öğrenirdin.Şimdi siz söyleyin Allah aşkına, garip bir üstünlük duygusuna kapılmak İnternet'i doğru kullanmayı bilenlerin mi, yoksa sahip olduğu yarım yamalak bilgiyi onbinlerce dolara satanların mı hakkı? İş bilenin değil, işini bilenin anlaşılan...http://www.list2000.com.tr/interaktifyurtsan@ibm.net
Yazarın Tüm Yazıları