Skandal üstüne skandal

Güncelleme Tarihi:

Skandal üstüne skandal
Oluşturulma Tarihi: Mart 31, 2021 09:40

Almanya, 26 Eylül’de genel seçimlerin de yapılacağı ‘süper seçim yılı’na skandallarla girdi. Ülke genelinde insanlar Kovid-19 belasıyla boğuşurken, koalisyon hükümetinin büyük kanadını oluşturan Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CDU/CSU) bazı milletvekillerinin işi ticarete döktüğü ortaya çıktı.

Haberin Devamı

Skandal üstüne skandal
CDU’lu Federal Meclis milletvekili Nikolas Löbel ile CSU’lu Georg Nüsslein hakkında koronadan koruyucu maske satan şirketlere arabuluculuk yapıp yüz binlerce euro ‘komisyon’ aldıkları şüphesiyle soruşturma başlatıldı.
Hem tepeden hem de tabandan gelen tepkiler üzerine iki milletvekili de partilerinden istifa etti.
Georg Nüsslein bu yasama döneminin sonuna kadar milletvekilliğini bırakmamakta direnirken, Nikolas Löbel milletvekilliğinden de istifa etti.
CSU’lu Bavyera Eyalet Parlamentosu milletvekili Alfred Sauter’in adı da ‘maske yolsuzluğuna’ karıştı.
Bir dönemler Bavyera Adalet Bakanı olarak da görev yapan Sauter’in de maske satan şirketlere arabuluculuk yapıp yüz binlerce euro ‘komisyon’ aldığı şüphesiyle hakkında soruşturma başlatıldı.
Alfred Sauter CSU’dan istifa etti, ama bağımsız milletvekili olarak 2023 yılında yapılacak eyalet parlamentosu seçimlerine kadar görevini sürdüreceğini açıkladı.
Aynı günlerde CDU Federal Meclis milletvekilileri Axel Fischer, kısa bir süre önce Küba’dan dönerken uçakta kalp krizi geçirip yaşamını yitiren Karin Strenz ile Mark Hauptmann’ın lobicilik faaliyetlerinin karşılığı olarak Azerbaycan’dan on binlerce, hatta yüz binlerce euro ‘rüşvet’ aldıkları iddiası üzerine dokunulmazlıkları kaldırılıp haklarında soruşturma açıldı.
Adı aynı zamanda ‘maske skandalına’ karışan Mark Hauptmann, hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti.
CSU’lu Federal Meclis eski milletvekili Eduard Lintner hakkında da Azerbaycan’dan 4.5 milyon euronun üzerinde ‘rüşvet alıp paylaşma’ suçlamasıyla soruşturma açıldı.
*
İşte ‘süper seçim yılı’ başlarında yaşanan bu skandallar, CDU’yu 14 Mart’ta Baden Württemberg ve Rheinland Pfalz’da yapılan eyalet parlamentosu seçimlerinde hezimete uğrattı.
CDU, 1990’lı yılların sonlarına doğruda da bir ‘bağış skandalı’ ile çalkalanmıştı.
Walter Leisler Kiep’in saymanlığı döneminde Alman silah tüccarı Karlheinz Schreiber’den 1991 yılında CDU adına 1 milyon mark bağış alındığı ancak kayıtlara geçmediği 1999 yılı kasım ayında ortaya çıktı.
Yıllarca CDU genel başkanlığı yapan Almanya’nın eski Başbakanı Helmut Kohl “Hiç haberim yoktu” dedi.
Ancak daha sonraki günlerde yapılan incelemeler, CDU adına çoğu elden milyonlarca mark bağış alındığı, hatta İsviçre bankalarında açılan ‘hayali kara hesaplara’ milyonlarca mark havale edildiği belirlendi.
Bağışlardan haberi olmadığını söyleyen Helmut Kohl’ün bile milyonlarca mark bağış topladığı ortaya çıktı.
Ama Helmut Kohl, “Kendilerine şeref sözü verdim” diyerek, CDU’nun kayıtlarına geçmeyen milyonları bağışlayanların isimlerini açıklamadı.
Hâlâ da kimlerin ne kadar bağışta bulunduğu bilinmemekte.
CDU’nun eski Genel Sekreteri Heiner Geissler’in her şeyi itiraf etmesi üzerine o dönemdeki CDU Genel Başkanı Wolfgand Schaeuble (şu anda Federal Meclis Başkanı) 16 Şubat 2000’de istifa edip görevi bıraktı.
Yerine, yaklaşık 2 ay sonra yapılan kurultayda 2005 yılından beri Almanya’nın başbakanlığını yapan Angela Merkel geldi.
Merkel 18 yılı aşkın süre CDU Lideri olarak görev yaptı.
Hem de adı hiçbir skandala karışmadan.
*
Yalnız politikada değil, Almanya’da Katolik Kilisesi’nde de skandallar yaşandı.
1946-2019 yılları arasında Almanya’nın çeşitli kesimlerindeki Katolik kiliselerinde görev yapan papazlar ile bazı din adamlarının reşit olmayan kızlı-erkekli çocuk ve gençlere cinsel tacizde, cinsel istismarda, cinsel tecavüzde bulundukları ortaya çıktı.
Ama Katolik Kilisesi sorumlularının bunu yıllarca gizledikleri de.
Nitekim hazırlanan 895 sayfalık bir raporda, 1670 papaz ve din adamının en az 3 bin 600 çocuk ve gence cinsel tacizde, istismarda ve tecavüzde bulunduğu yer aldığı halde, Köln Kardinali Rainer Maria Woelki, bu raporu açıklamamakta direndi.
Ancak kısa bir süre sonra kiliselerin imajına zarar vermemek için benzer olayların yıllarca ‘sistematik olarak gizlendiğini’ ve bu tutumun ‘hata olduğunu’ itiraf etti.
Tabii bu itirafla skandalların kurbanlarının acıları dinmedi.
Hiçbir zaman dinmeyecek de...

BAKMADAN GEÇME!