Başkentteki İngiltere Parlamentosu karşısında yer alan Queen Elizabeth II Centre’da düzenlenen panele, Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Osman Koray Ertaş, İngiltere Parlamentosu üyeleri, akademisyenler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, uluslararası yetkililer, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile çok sayıda davetli katıldı. “İnsan Hakları ve Filistin: Günümüz Dünyasında Adalet Arayışı” başlıklı panelin ilk oturumunda, Filistin’de yaşanan insan hakları ihlalleri ele alınarak sahadaki gerçekler ve uluslararası toplumun sorumlulukları kapsamlı şekilde değerlendirildi. Ayrıca, mevcut ihlallere karşı küresel farkındalığın artırılması ve adaletin sağlanmasına yönelik ortak çözümler geliştirilmesi amaçlandı.
‘BM GÜVENLİK KONYESİ’NİN REFORMA İHTİYACI VAR’Eski Güney Afrika Cumhuriyeti Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Naledi Pandor, panelin “Küresel Adaletin Yeniden İnşası: BM Reformunun İnsan Haklarına Etkisi” başlıklı ikinci oturumunda konuştu. Pandor, konuşmasında Birleşmiş Milletler’in (BM) yapısına ilişkin eleştirilerde bulundu. Rusya ile yaşadıkları savaşta Ukrayna vatandaşlarına gösterilen ilginin, içinde bulundukları kötü koşullara rağmen, Arakanlı Müslümanlara (Rohingya) ya da Filistinlilere gösterilmediğine işaret eden Pandor, küresel sistemde ciddi tutarsızlık ve eşitsizlik olduğunu dile getirdi. Pandor, dünyanın farklı bölgelerinde baskı gören toplulukların, BM Şartı’nda belirtilen tam korumadan yararlanmadığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
ADİL BİR DÜNYANIN MÜMKÜN OLDUĞUNA İNANIYORUM“Özgürlüğün ve adil dünyanın mümkün olduğuna inanıyorum. Hayatımı buna inanarak yaşadım. Ancak, zorunlu olan, BM’yi apartheidin zararlarından muzdarip Güney Afrikalılar olarak özgürlük mücadelesi verdiğimiz zamanki haline geri getirmek için reform yapmamız gerektiğidir. BM, kurtuluş örgütlerimizle yakın işbirliği içinde çalışan bir organdı. Biz, ırk ayrımcılığını insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak BM’de tescil ettirmeyi başardık; ancak bugün İsrail’in Filistin halkına baskı uygulayarak ve Filistinlilerin temel özgürlüklerini inkar ederek yaptıklarını henüz kabul ettirmiş değiliz.” Dünya vatandaşlarının günümüzde BM’nin statüsünün zayıfladığına tanık olduğunu belirten Pandor, BM’nin reforme edilmesinin elzem olduğunu bildirdi. Pandor, “Temel olarak BM Güvenlik Konseyi’nin reforma ihtiyacı var. Karar vericilerin de reforme edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘FİLİSTİNLİLER UKRAYNALILARLA AYNI MUAMELEYİ GÖRMÜYOR’Panelde konuşan eski İngiltere Parlamentosu üyesi Tasmina Ahmed-Sheikh, uluslararası kamuoyunun Ukrayna ve Gazze konularına gösterdiği iki yüzlü yaklaşımı eleştirdi. İki nokta da insanların öldüğünü kaydeden Ahmed-Sheikh, “Bazı insanların hayatına, diğerlerine göre daha fazla önem veriliyor. Ukrayna’dan gelen göçmenlere bakılıyor, onlara yerler veriliyor ama aynı muameleyi Filistinliler göremiyor” dedi. Ahmed-Sheikh, BM’de bir reforma ihtiyaç olduğunu anlattı. Daimi üyelik sisteminin değişmemesi ancak genişletilmesi gerektiğini savunan Ahmed-Sheikh, “Uluslararası mahkemeler tutuklama kararı çıkardıktan sonra, ‘Önemli değil.’ denirse bu mahkemelerin ne kıymeti kalacak? Onların sözünün önemli olması gerekiyor yoksa ülkeler bunu kendi menfaatlerine göre kullanacaktır” diye konuştu.
‘İSRAİL’E VERİLEN DESTEK YÜZÜNDEN BM GÜVENİRLİĞİ DE ZARAR GÖRÜYOR’Eski Britanya Müslüman Konseyi Başkanı Zara Muhammed de Batılı hükümet yetkililerinin yaptığı, “İsrail, kendisini savunma hakkına sahiptir” açıklamalarına değindi. BM’nin hukuki olarak barışı getirme sorumluluğu olduğunu kaydeden Muhammed, “Fakat barış için çalışanların fonları elinden alınıyor. Mesela UNICEF’in istatistikleri var ama bunlara inanılmıyor, ‘Bunlar terörist’ deniyor. İsrail’e verilen destek yüzünden BM güvenilirliği de zarar görüyor” diye konuştu.
‘ULUSLARARASI HUKUK NEREDE’İsrail’in Gazze’de hastaneleri hedef almasına dikkati çeken Muhammed, “Uluslararası hukuk nerede? BM nerede? İlke kararları nerede? Bunların amacı ne? Oylar kullanılıyor ama ABD gibi ülkeler ya çekimser kalıyor ya da kendi menfaatleri doğrultusunda oy veriyor. En nihayetinde süper güçler hiçbir şey yapmıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi tutuklama kararı veriyor ama ‘İsrail’in kendini savunma hakkı var’ deniyor. BM gibi kurumları nasıl ciddiye alabiliriz?” ifadelerini kullandı. Muhammed, BM reformuna destek verirken küresel düzen içerisinde koordinasyon rolünü bir kurumun üstlenmesi gerektiğini belirtti.
‘ETKİLİ OLDUĞUMUZ İÇİN ENGEL UYGULUYORLAR’Panelin “Dijital Çağda Hakikat: Medya, İnsan Hakları ve Dezenformasyon” adlı üçüncü oturumunda konuşan gazeteci Rehma Zein, İsrail hakkında geleneksel medyada kullanılan, “Orta Doğu’daki tek demokratik ülke” ve “İsrail’in kendini savunma hakkı var” ifadelerine değindi. Bu ifadeleri, “sürekli çalışan halkla ilişkiler mekanizmasının bir ürünü” olduğunu söyleyen Zein, “Sosyal medyada ise herkes İsrail’in ne olduğunu, nasıl bir apartheid devleti olduğunu görüyor” dedi. Zein, adaletsizliğe sesini çıkaranlara karşı bir halkla ilişkiler çalışması olarak “aktivist” dendiğini belirterek, “Çocuklar öldürülmesin derseniz aktivist olmaz, insan olursunuz. Gerçekten mutlu olmalıyız çünkü (sosyal medyada) etkili olduğumuz için bize engel uygulanıyor. Var olmamız, gücümüzün farkında olmamız (sosyal medya şirketlerinin) işine gelmez” diye konuştu.
‘ADALETSİZLİKTEN KORKMAK, ADALETSİZLİKTEN DAHA KÖTÜ’Gazze’deki gazetecilerin adaletsizlikten korkmadan adaletsizliği gösterdiğini anlatan Zein, “Adaletsizlikten korkmak adaletsizlikten daha kötü. Konuşulması gereken konuşulmayınca daha kötü oluyor. Filistin bize düşünce liderlerinin konuşmasını beklememeyi öğretti” ifadelerini kullandı.
‘GELENEKSEL MEDYA TİKTOK YÜZÜNDEN ANLATIYI KONTROL EDEMİYORDU’Yapımcı ve oyuncu Reshad Strik ise sosyal medyanın da Siyonist gruplar tarafından yönlendirildiğini öne sürdü. Var olan sosyal medya oluşumları karşısında bir rekabet gelişince bunu susturma çalışmalarının başladığını anlatan Strik, ünlü medya yatırımcısı Rupert Murdoch’ın yaşadığı bir tartışma sonucu Sky Sports’u satın almasını örnek gösterdi. “Siyonist lobi bir araya geliyor, çevreliyor ve lobicilik yaparak parçalıyor” diyen Strik, TikTok örneğini de vererek “TikTok’un muazzam bir gücü var. Yaptığı şeylerle dünyayı değiştirdi. Yeni bir nesil etrafını gördü. 7 Ekim sonrası yaşananları orada görebildiler. Koşulları gördüler. Artık geleneksel medya, TikTok yüzünden anlatıyı kontrol edemiyordu” dedi.
Strik, asıl endişe edilmesi gerekenin Facebook ve Instagram’ın sahibi Meta şirketiyle ABD’li milyarder Elon Musk olduğunu söyleyerek, kendisine X’te uygulanan sansürden söz etti.
‘SİYONİZM BÜTÜN DÜNYADA BÖYLE BİR GÜCE SAHİP’Hollywood’da yaşadığı dönemde Filistin’den ve Siyonizm’den bahsetmenin mümkün olmadığını kaydeden Strik, ünlü bir menajerlik ajansında çalışan bir kadın oyuncu temsilcinin, içinde İsrail geçmeyen bir gönderiyi yeniden paylaştığı için önce görevinden uzaklaştırıldığını, ardından da kademe düşürülerek özür dilemeye zorlandığını anlattı. Strik, “Siyonizm bütün dünyada böyle bir güce sahip ve buna son vermek gerekiyor” derken Müslüman aktörlerin pek çok kara propaganda ve zorlukla mücadele ettiğini belirtti.
‘ANA AKIM MEDYA BİZİ GAZZE’DEKİ SOYKIRIMDAN UZAK TUTMAYA ÇALIŞTI’Panelde konuşan Dijital Yayıncı Muhammad Jalal, ABD Başkanı Donald Trump ile eski Başkan Joe Biden arasında fark görmediğini, Trump’ın yalanlar söylediğini, Biden’ın ise yalanlarını dezenformasyonla cilaladığını dile getirdi. Günümüzde dezenformasyonun yalanların üzerini örttüğüne işaret eden Jalal, dijital medya ve alternatif medyanın ana akım medyanın yaydığı dezenformasyon ve anlatılara karşı durduğu yorumunda bulundu. Jalal, “Ana akım medya bizi Gazze’deki soykırımdan uzak tutmaya çalıştı. Buna karşın, alternatif medya ise Gazze halkının sesini daima duyurmaya çalışmalı. Onların sesi duyulmalı” ifadelerini kullandı.
‘BİZİM SUSMA HAKKIMIZ YOK’Oyuncu Sinan Albayrak, insan haklarını ihlallerinin duyurulmasında sosyal medyanın önemine işaret ederek, kendi hesabı üzerinden ulaşmaya çalıştığı kişilere Gazze’deki soykırımı duyurmaya çalıştığını anlattı. Oyuncu kimliğini kullanarak sosyal medya aracılığıyla paylaşımlarının büyük kitleye ulaştığını kaydeden Albayrak, sözlerini şöyle sürdürdü: “7 Ekim’den beri vermeye çalıştığım mücadele, Gazze’de ve Filistin’de olanları elimden geldiğince duyurabilmek. Bu sosyal medyanın savaşı, bu savaş sosyal medyada yürütülüyor. Bizim susma hakkımız yok. Biz sustukça şimdi izlemekten kaçındığımız vahşet manzarası, kapımızın önünde değil, içeride olacak.”
Albayrak, ayrıca, sosyal medyada Gazze’deki vahşete sessiz kalan birçok arkadaşıyla iletişimini de sonlandırdığını dile getirdi.