Mölln’ü, Solingen’i unutamayız

Güncelleme Tarihi:

Mölln’ü, Solingen’i unutamayız
Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 2015 07:59

CORNELIA SCHMALZ-JACOBSEN.Hür Demokrat Partili (FDP) emekli bir politikacı.Münih’te yıllarca Belediye Meclisi’nde aktif görev aldı.Hatta bir dönem Münih Anakent Belediye Başkanı adayı bile oldu.Ama Liberaller olarak bilinen FDP’nin Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU) kalesi Münih’te hiç şansı yoktu.İşte o yüzden seçilemedi de...

Haberin Devamı

Dönemin Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Berlin Eyalet Başbakanı Eberhard Diepgen, 1985 yılında FDP ile oluşturduğu koalisyon hükümetinde Schmalz-Jacobsen’e Berlin Gençlik ve Aile Senatörü olarak görev verdi.

O dönemde ben Hürriyet’in Berlin Büro şefiydim.Cornelia Schmalz-Jacobsen ile ilk kez o zamanlar tanışmıştım.Çocuk ve gençlerin eğitimi, mesleki eğitimi için baştan itibaren çırpınıp durdu.

O zamanlar göçmen sözcüğü henüz politik literatüre girmemişti.O yüzden yabancı çocuk ve gençler deniliyordu.İşte Schmalz-Jacobsen, yabancı çocukların küçük yaştan itibaren yuvaya gönderilmeleri için de ağırlığını koydu.Yabancı kadınların Almanca öğrenmeleri için aydınlatma kampanyaları bile sürdürdü.

Almanya’da artan yabancı düşmanlığına karşı daha yoğun mücadele verilmesi konusunda dönemin Başbakanı Helmut Kohl’den gereken desteği göremeyen ve 3 yıl önce yaşamını yitiren Federal Hükümetin eski Yabancılar Sorumlusu Lieselotte Funcke’nin 17 Haziran 1991’de istifa etmesi üzerine yerine aynı partiden olan Schmalz-Jacobsen getirildi.

O dönemler Almanya’nın hükümet merkezi de başkenti de Bonn’du.Ben de Bonn’daydım.Federal Çalışma Bakanlığı binasındaki bürosunda birkaç kez söyleşi yaptım.Çalışmalarını hep yakından takip ettim.

Schmalz-Jacobsen, Berlin’deki angajmanını Bonn’da da sürdürdü.Göreve başladıktan kısa bir süre sonra birlikte daha iyi bir yaşam için kolları sıvadı.“Yabancıların dostlara ihtiyacı var. Bizim de” sloganı altında bir dostluk ve birlikte yaşam kampanyası başlattı.

Bu kampanyaya Almanya’nın önde gelen yardım kuruluşları, sivil toplum kuruluşları (STK), yayınevleri, yazarlar, bilmadamları tam destek verdi.Bu kampanya hem yoğun ilgi gördü hem de takdir topladı.1990’lı yılların ortalarına doğru, Helmut Kohl başbakanlığında CDU/CSU ve FDP’den oluşan koalisyon hükümeti tarafından hazırlanan Göç Yasa Tasarısı’na Alman vatandaşlığına geçiş koşullarının kolaylaştırılmasının girmesi için yoğun çaba gösterdi.

Almanya’da artık kana dayalı (ius sanguinis) yerine ius soli (doğulan yere dayalı) Alman vatandaşlık hakkının verilmesi için çırpınıp durdu.İşte o günlerde yaptığımız bir söyleşide Schmalz-Jacobsen, “Artık günümüzde kana dayalı vatandaşlık yasası çağdaş değildir. İnsanların birden fazla vatandaşlığı olabiliyor.

Almanya, Avrupa Birliği (AB) ülkesi vatandaşlarına olduğu gibi bazı başka ülkelerin vatandaşlarına da ‘çifte vatandaşlık’ hakkı tanıyor. Türklere niye aynı hak verilmesin? Türkler niye eşit haklara sahip olmasın? Burada doğup büyüyen, yıllardır bu ülkede yaşayan insanlar artık ‘buralıdır’. O insanların bu ülkeye sadakatından kimse şüphe etmemelidir” demişti.

Hükümetin büyük kanadı CDU/CSU Eyaletler Meclisi’nde karşı çıktığı için Schmalz-Jacobsen’in görevi döneminde doğulan yere dayalı Alman vatandaşlık yasası hayali gerçekleşmedi.1998 yılında yapılan genel seçimleri Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Yeşiller kazandıktan sonra Cornelia Schmalz-Jacobsen de görevi bırakmak zorunda kaldı.İşte Schmalz-Jacobsen’in doğulan yere dayalı Alman vatandaşlığı girişimi, Gerhard Schröder’in başbakanlığında oluşturulan SPD-Yeşiller koalisyon hükümeti döneminde gerçekleşti.

Ancak CDU/CSU’nun karşı çıkması üzerine yine de tam SPD ile Yeşiller’in hedeflediği ve Schmalz-Jacobsen’in de arzuladığı gibi olmadı.Doğuştan çifte vatandaşlık hakkı tanındı ama 18-23 yaşları arasında tek vatandaşlıkta karar kılınması da yasada yer aldı.İşte Schmalz-Jacobsen’in opsiyon model olarak nitelenen bu tek vatandaşlıkta karar kılınması koşuluna itirazı vardı.

O yüzden kendisi gibi düşünenlerle birlikte bu uygulamaya hep karşı çıktı.Görevi çoktan bıraktığı halde, opsiyon model uygulamasına tepkilerini sistematik olarak sürdürdü.2009 yılında “Onlar bize aittir- Ülkemizin çocuklarına opsiyon model uygulanmasına hayır” başlığı altında yeni bir metin hazırlandı ve geniş kapsamlı bir kampanya daha başlatıldı.Bu metne Liselotte Funcke’nin yanı sıra Cornelia Schmalz-Jacobsen ile kendisinden 1998 yılında görevi devralan Marie Luise Beck ile Alman Parlamentosu’nun yıllarca başkanlığını yapan Rita Süssmuth da imza koydu.

Ancak, CDU/CSU’nun katı tutumu yüzünden bu alanda yıllarca olumlu sonuç alınamadı.Opsiyon model uygulamasına yıllar sonra SPD’nin, CDU/CSU ile oluşturulan büyük koalisyon hükümetinde bastırması üzerine 20 Kasım 2014 tarihinde son verilebildi. Böylece Almanya’da 2000 yılından sonra dünyaya gelen, daha önce dünyaya gelip de ebeveynlerin başvurusu üzerine Alman vatandaşlığına geçen Türk kökenli gençlere de çifte vatandaşlık yolu tamamen açılmış oldu.
***

Almanya’ya Türk işgücü göçünün 40’ıncı yılında (2001) yaptığım bir söyleşide, kendisini görevi sırasında en çok ve en derinden etkileyen olayların Mölln ve Solingen’de girişilen ırkçı saldırılarda toplam 8 Türk vatandaşının yaşamını yitirmesi olduğunu söylemişti. Konuşmakta zorlanan Schmalz-Jacobsen, “Hiç şüphesiz Mölln ve Solingen’deki korkunç olaylar yalnız beni değil, insan olan herkesi derinden etkiledi. Mölln ve Solingen’i unutamayız, unutmamalıyız da.  Beni etkileyen başka bir şey de, birlikte yaşam için insanların kafalarını, gönüllerini, kapılarını birbirlerine açmalarıdır. Bu ne yazık ki, hala arzu edilen düzeyde değildir. İşte bu durum da beni hep rahatsız etmekte, öfkelendirmektedir” demişti.

Türk göçünün 40’ıncı yılını değerlendiren Schmalz-Jacobsen, “Türk göçü üçüncü neslini yaşamaktadır. Bizim Türk göçüne alışmış olmamız gerekirdi ama hala bunun arzu edilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu benim algılamamdır. Biz Almanlar olarak, birinci nesil ‘misafir işçilere’ (gastarbeiter) çok şey borçlu olduğumuzu bilmeliyiz. Almanya’nın bugünkü refah düzeyine ulaşmasına, Almanya’nın yeniden inşasına Türk işçileri önemli katkılarda bulunmuştur. Zor işlerde çalıştılar. Daha doğrusu bu insanlar iki ülkeyi de, hem Almanya’yı hem de Türkiye’yi desteklediler. Türklerle ilgili rakamlara baktığımızda, göçün başlangıç döneminde erkeklerin oranının yüzde 90’lara vardığı görülmektedir. Bu insanların hemen hemen hepsi sosyal sigortalı işlerde çalışmaktaydı. Bugün erkek-kadın sayısı eşit durumdadır.

Daha önceki dönemlerde bazı yerleşim bölgelerinde getolaşma yaşandığı halde, bugün artık örneğin Kreuzberg’den başka kesimlere taşınan ve kentin her kesimine yerleşen Türklerin sayısı artmaktadır. Ben hep şunu söylüyorum: Türkler bizim dostumuz olarak buraya geldiler, dost olarak burada kaldılar. Biz bu dostluğu ciddiye alıp, korumalıyız. Bu tabii iki taraf için de geçerlidir. Ben Türklere ‘kendinizi burada kendi ülkenizde gibi hissedin’ diyorum” açıklamasında bulunmuştu.

***

Schmalz-Jacobsen, yabancıların Almanya’da uyumu konusunda medyaya önemli görevler düştüğünü de hep savundu.Görevi sıradasında zaman zaman hem Alman hem de yabancı medya mensuplarıyla bir araya gelerek birlikte yaşama destek verilmesini istedi.Görevden ayrıldıktan sonra da bu alandaki çalışmalarını sürdürdü.Amoldshain Protestan Akademisi’nde Göç ve Medya başlığı altında düzenlenen bir etkinlikte yaptığı konuşmasında, medya çalışanları ve medyayı yönlendirenler arasında çok az oranda göçmen kökenli bulunduğuna da dikkat çekmişti.Bu durumu eleştirmişti de. 

Almanya’da göç tarihi ile birlikte medyanın da yeni bir şekil aldığını da hatırlatırken, “Her çanak anteni olanı ve büfelerden yabancı gazete satın alanı uyum karşıtı olarak görmemeliyiz, böyle damgalamamalıyız. Bu tür yaklaşımlara izin vermemeliyiz. Nasıl BBC izleyen bir İngiliz’i, ya da NBC izleyen bir Amerikalı’yı uyum karşıtı olarak damgalamıyorsak, kendi dillerindeki gazeteleri okuyan, kendi dillerinde yayın yapan radyo programlarını dinleyen, televizyon programlarını izleyen göçmen kökenlilere de aynı şekilde davranmalıyız” demişti.

***
Schmalz-Jacobsen, 7 yıl süren görevi boyunca yabancıların Almanca öğrenmelerinin uyumu önemli ölçüde kolaylaştırıcağını hep gündeme getirdi. Ekonomik, sosyal ve politik yaşama katılımın yolunun iyi derecede Almanca bilmekten geçtiğinin altını hep çizdi. Almanca bilinmemesi durumunda kariyer yapmanın mümkün olmayacağını hep hatırlattı.

Almanca bilmeyen göçmenlerin kendi kabuklarına çekildiklerine de hep dikkati çekti.Federal Hükümet’in yabancıların Almanca öğrenmelerini desteklediğini, bunun için yılda 28.8 milyon Mark (1997 yılında) parasal katkıda bulunduğunu söyledi.Ancak bunun yetersiz olduğunu da...“Deutsch lernen - (k)ein Problem” (Almanca öğrenmek-Problem-Pomblem değil) başlıklı bir broşür bastırıp, yabancılara ulaşmaya çalıştı. Hem de “Alman öğrenmek kendi kültürünüze ihanet değildir” diyerek.Haklıydı da...Ne yazık ki, Alman politikacılar bu yöndeki çağrılara yıllarca kulaklarını tıkadılar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!