Güncelleme Tarihi:

Bu, Almanya’da da böyledir.
23 Şubat’ya yapılan erken genel seçim öncesi sürdürülen seçim kampanyası bounca, “kardeş partiler” olarak bilinen Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) de, Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) de, iktidara gelir gelmez, Almanya’ya düzensiz göçü engelleyecekleri, sığınmacı sayısını azaltıp, başvuruları kabul edilmeyenleri derhal sınır dışı edecekleri sözü verdiler.
Seçimlerden “en güçlü kanat” olarak çıkan CDU/CSU, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile ortaklık ederek 6 Mayıs 2025’te iktidara geldi.
Ve sözünde durarak düzensiz göçün, sığınmacı sayısının azaltılması için Almanya’nın komşu ülkelerle olan sınırlarında kontrolleri artırdı.
Başarılı da olundu.
Kaçak olarak Almanya’ya girmek isteyen onbinlerce kişi sınırlardan geri çevrildi.
Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler üzerinden gelen ve sığınma başvurusunda bulunmak istediklerini söyleyenlerin Almanya’ya girmelerine izin verilmedi.
Birçok “insan taciri” yakalanarak gözaltına alındı.
Ve alınan bu “katı önlemler” sayesinde Almanya’da bu yıl sığınma başvurusunda bulunanların oranında, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 60 düşüş kaydedildi.
Ama CDU/CSU’luların Almanya’da ağır suç işleyen yabancılar ile başvuruları kabul edilmeyen sığınmacıların derhal sınır dışı edilmesi vaadi sözde kaldı.
Çünkü bir hukuk devleti olan Almanya’da birilerini sınır dışı etmek o kadar da kolay değildir.
Bu konuda son kararı Alman politikacılar değil, “Alman yargıçlar” verir.
Alman yargıçlar sınır dışı edilme kararı verseler bile, “güvenli ülke” kategorisine girmeyen, Afganistan gibi ülkelerden gelen sığınmacıların geri gönderilmesi de kolay değildir.
İşte bunun mümkün kılınması için CSU’lu Federal İçişleri Bakanı harekete geçti ve Afganistan’da 2021 yılında iktidarı ele geçiren Taliban yönetimiyle “pazarlık” başlatıldı.
Başvuruları kabul edilmeyen Afgan sığınmacıların normal uçak seferleriyle ülkelerine geri gönderilmesi “pazarlıklarına” tepki gösterenler oldu.
Özellikle de Yeşiller’li politikacılar, “Taliban teröristlerle pazarlık olmaz” diyerek tepki gösterdiler.
Ama aynı politikacılar, adeta “dün dündür, bugün bugündür”, “dün öyleydi, bugün böyle” dedirtircesine, şu anda Birleşmiş Milletler ( BM) Genel Kurul Başkanı olan Yeşiller’li eski Federal Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un da defalarca Taliban yönetimiyle “pazarlık” yaptığını unutuverdiler.
Ancak bu “unutkanlık” Almanya’da başka partiler ile politikacılar da yaşandı ve hala da yaşanmakta.
2011 yılında Japonya’da Fukuşima Nükleer Santralı’nda meydana gelen patlamadan sonra, CDU lideri Angela Merkel başbakanlığında CDU/CSU ile Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan dönemin koalisyon hükümeti, Almanya’daki tüm nükleer santralların kademeli olarak kapatılmasına karar verdi.
SPD’li Olaf Scholz başbakanlığında SPD, Yeşiller ve FDP’nin oluşturduğu bundan önceki koalisyon hükümetinin de, son nükleer santralların 15 Nisan 2023’te kapatılmasına karar vermesi, CDU/CSU’luları küplere bindirdi.
“Nasıl olur da enerjiye, elektriğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan böyle bir dönemde nükleer santrallar kapatılır” diyerek tepki gösterdiler.
“Yani dün öyleydi, bugün böyle” dedirtircesine tüm nükleer santralların kapatılması kararını kendilerinin aldığını birden unutuverdiler.
Aynı durum, Modern Alman Vatandaşlık Yasası’yla ilgili gelişmelerde de yaşandı.
Scholz hükümeti döneminde Almanya’da 8 yıl yerine 5 yıldır Almanya’da düzenli olarak yaşayanlara, hatta iyi uyum sağlayanlara 3 yıl sonra Alman vatandaşı olma yolunu açan yasal düzenleme hayata geçirildi.
Ancak bu “hızlı vatandaşlığa”, “turbo vatandaşlığa” CDU/CSU karşı çıktı.
İşte CDU/CSU ile SPD’den oluşan koalisyon hükümeti, “hızlı vatandaşlık” uygulamasına son vermek için harekete geçti.
Kendi dönemlerinde böyle bir karar alındığı halde, SPD’li politikacılar da bir yerde CDU/CSU’ya boyun eğdi.
İşte aynı durum bugünlerde “Yurttaş Parası”, güneş enerjisi panelleri ve yeni yapılan konutlarına en az yüzde 65 yenilenebilir enerji tüketici sistem monte edenlere verilen desteğin durdurulması konusunda da yaşanmakta.
Bu alanlara devlet katkısı kararı, SPD’li Şansölye Olaf Scholz döneminde alındığı halde, CDU/CSU’nun bastırması üzerine hükümet ortağı Alman sosyal demokratlar da “kıvırmaya” başladılar.
Adeta “Ne yapalım, hükümetin büyük kanadı CDU/CSU böyle istiyor” dercesine.
Ve adeta “dün öyleydi, bugün böyle”, “dün öyle, bugün böyle” dedirtircesine.
Almanya’da partilerin ve politikacıların bu tutumu ve yaklaşımını görünce insanın aklına ister istemez, Türkiye’nin eski Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” söylemi geliyor.
