Atina, sınırlı bir savaşı göze aldı

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Güzel bir Ankara akşamı başlıyor. Şehrin neredeyse merkezi sayılabilecek yerde kurulu olan orduevinin bahçesi, tüm askeri mekânlara hâkim olan çizgileri yansıtıyor.

Her şey çok güzel, ama en küçük bir abartı yok.

Orduevinin önündeki kubbeli binanın tepesinde, çok yüksek bir direk üzerinde pırıl pırıl bir Türk Bayrağı dalgalanıyor.

KANUNU BEKLEMEDEN

O bayrağa bakarken, Ankara'da askerlerin başlattığı yeni bir uygulamayı öğreniyorum.

Meclis komisyonlarında Türk Bayrağı ile ilgili yeni bir kanun tasarısı var. Bu tasarıya göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğu gibi, artık Türkiye'de de bayraklar hiçbir zaman gönderden indirilemeyecek.

Yani, hafta sonu uygulamasından vazgeçilecek.

Öğreniyorum ki askerler, kanunun çıkmasını beklemeden uygulamaya başlamışlar. Artık askeri mekânlardaki Türk Bayrakları hiç indirilmiyor.

Askerlerin Barış İçin Ortaklık toplantısı dolayısıyla verdikleri yemekte çok ilginç konular konuşuyoruz. Bunların her biri, gazetecilik açısından da, Türkiye ve bölge açısından da son derece önemli şeyler.

Şimdi çeşitli kişilerle yaptığım konuşmalardan önemli bölümleri aktarıyorum.

Önce yüksek rütbeli bir subayla konuşuyorum. Çok önemli bir tarihi tespit yapıyor:

‘‘Ben bütün tarih boyunca birbirine hasım ülkelerin silahlanma yarışlarını inceledim. Dünyada Türkiye ile Yunanistan kadar silahlanıp da sıcak çatışmaya girmemiş hiçbir örnek yok.’’

Bu sözler insanı endişeye sevk ediyor. Biraz sonra daha üst rütbeli bir subaydan dinlediğim şu sözler ise işin boyutlarını iyice vurucu hale getiriyor:

‘‘Bizim kesin kanaatimiz şu. Yunanistan bizimle sınırlı bir çatışmaya girmek istiyor.’’

DÖVERİZ AMA...

Böyle bir sıcak temasta ne olur?

Komutan cevap veriyor: ‘‘Bizden iyi bir dayak yerler. Zaten bizim değerlendirmemize göre, böyle bir savaşta küçük bir toprak parçasını kaybetmeyi bile göze almış durumdalar.’’

Öyleyse Yunanistan niye böyle bir savaşı istiyor?

Cevabı makul: ‘‘Çünkü Türkiye'yi mütecaviz bir ülke olarak göstermek ve böylece Avrupa'nın kapılarını tamamen kapatmak istiyorlar. Kaybettikleri toprağı da nasılsa masada alırız diye düşünüyorlar.’’

Komutanın vardığı sonuç şu: ‘‘Biz mutlaka siyasi ve diplomatik alanda başarılı olmalıyız. Yunanistan'ın bu tuzağına düşmememiz gerekir.’’

Bu arada başka önemli bazı şeyler öğreniyorum. Yunanistan, Rodos-Girit hattında Türkiye'ye karşı yeni bir cephe açmaya hazırlanıyormuş. Bunun ilk denemesini de Yunan Cumhurbaşkanı'nın Güney Kıbrıs'a gidişi sırasında yapmışlar.

Ege'deki duruma gelince...

Türk jetleri, hemen her gün Ege adalarının 6 mil sınırına kadar giriyorlar. Yani 10 mili tanımıyorlar.

SİLAHLI UÇAKLAR

10 milden içeri giren uçaklar silah yüklü uçmuyor. Yani Doğan Güreş zamanında başlatılan uygulama devam ediyor.

Ancak buna ilave çok önemli bir taktik uygulanıyor. 10 milin içine giren uçakların hemen arkasında silah yüklü F-16'lar uçuyor.

Yani Yunan uçakları, 10 millik uluslararası alanda uçan Türk F-16'larına ateş açtığı takdirde, hemen arkadaki bomba yüklü uçaklar devreye girecek.

Bu arada düşürülmesi muhtemel uçakların pilotlarını kurtaracak helikopterler de aynı bölgede hazır tutuluyor.

Kıbrıs'taki S-300'ler konusuna gelince...

Üst düzey komutan, ‘‘Biz gerekli her türlü tedbiri aldık. İstediğimiz an bu füzeleri imha edebiliriz. Unutmayın ki Kıbrıs'ta alan üstünlüğü bizde’’ diyor.

Öğrendiğim bir başka önemli konu da şu: Türkiye ile İsrail arasında, Hava Kuvvetleri alanındaki işbirliği şimdi Kara ve Deniz Kuvvetlerini de içine alacak şekilde genişletiliyormuş.

Yakında İsrail ve Türk kara birliği teatisi yapılacakmış.

Merkez orduevinin bahçesindeki gece çok neşeliydi. Ama herhalde en neşeli kişi, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir'di.

ALLAH ALLAH

Bir ara Türk Sanat Müziği söyleyen sanatçıya eşlik ediyor. Sanatçı, ‘‘Çile bülbülüm’’ şarkısının ‘‘Allah’’ nakaratını bizim oturduğumuz masaya söylettirmek istiyor.

Dikkat ediyorum, en kuvvetli ‘‘Allah’’ sesi Çevik Bir'den geliyor.

O sırada başından geçen ilginç bir olayı da anlatıyor. Geçenlerde hukuki bir işlem nedeniyle nüfus kayıtlarını vermek için bir yere gitmiş.

Kendisi ile ilgili bilgileri alan kişi, babasının Manastır, annesinin Selanik doğumlu olduğunu öğrenince, ‘‘Paşam biz sizin Alevi olduğunuzu sanıyorduk’’ demiş.

Orgeneral Çevik Bir, ‘‘Benim için Alevi'dir dediklerini işitiyorum. Benim için Alevi olmak da, Sünni olmak da aynı derecede şerefli şeylerdir. Her ikisi de bu ülkenin eşit vatandaşlarıdır. Ama Alevi değilim’’ diyor.

Barış İçin Ortaklık programı için Ankara'da bir araya gelen çeşitli ülkelerden subaylar, merkez orduevinin bahçesinde hoş bir gece geçiriyorlar.

Bundan çok değil 10 yıl öncesinde bu ülkelerin subaylarının karşılıklı siperlerde nöbet tuttuklarını düşününce, dünyadaki değişimin güzelliğini bir kere daha anlıyorsunuz.

YENİ DOSTLAR

Ben bahçeden ayrılırken, Polonya'nın Türkçe bilen büyükelçisi, sahnedeki sanatçıyla birlikte, ‘‘Eski dostlar, eski dostlar’’ şarkısını söylüyordu.

Ama şarkının ikinci nakaratı, ‘‘Yeni dostlar’’ şeklinde değiştirilmişti.













Yazarın Tüm Yazıları