Araştırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
Oluşturulma Tarihi: Şubat 18, 2006 00:00

Dalgıçlara yapay solungaç

Bir İsrailli bilim adamı, oksijeni doğrudan doğruya deniz suyundan alan bir soluma sistemi geliştirdi. Dalgıçlar bu aletle, tüp olmadan dalabilecekler. LikeAFish (balık gibi) olarak adlandırılan soluma aleti, pille çalışan bir yapay akciğer ve dalgıçlar kadar denizaltı araçlarının da oksijen ihtiyacını karşılayabiliyor.

LikeAFish, küçük bir tank içindeki su basıncını önemli ölçüde düşürebilmek için yüksek hızda bir santrifüj ile çalışıyor. Bu şekilde sudan ayrıştırılan hava gaz haline dönüşmekte. Söz konusu süreç bir şişenin açılması sırasında karbonik asidin dışarı çıkmasıyla karşılaştırılabilir.

Bu şekilde elde edilen hava dalgıcın tankına aktarılmakta. Alon Bodner’in sistemi bir kişinin ihtiyacı olan havayı üretebilmek için dakikada 200 litre su pompalamakta. Bir litre su %1,5 ile 2,5 oranında hava içermekte ve bunun %34’ü oksijendir. Bir kilo ağırlığındaki pil, bir saatlik dalma süresi için yeterli oluyor. Bodner şimdi bu aleti dalgıç giysinin içine yerleştirilebilecek kadar küçültmek istiyor.

Ünlü şair Shakespeare’in dış görünümüyle ilgili sır perdesi kalkıyor mu?

William Shakespeare’in dış görünümü sonunda kesin olarak açığa çıkacak. Önümüzdeki ay Londra’daki Portre Galerisi’nde açılacak olan sergi için çok sayıda Shakespeare portresi ilk kez yeni bilimsel yöntemlerle incelenecek.

Bu incelemeden sonra büyük bir olasılıkla geriye şairin yaşamış olduğu 1564-1614 yılları arasına ait tek bir resmin gerçekten de kendisine ait olduğu ortaya çıkacak. Söz konusu resim, 1603-1610 yılları arasında tamamlanan ve eski sahiplerinin ismine göre Chandos-Portresi olarak adlandırılan yağlıboya tablo.

1856 yılından bu yana Ulusal Portre Galerisi’nde bulunan tablonun üzeri geçtiğimiz yüz yıllarda defalarca yeniden boyanmış. Müzenin uzmanları şimdi özgün tablonun ne şekilde olduğunu görebilmek için tabloyu dijitalleştirdiler. Analizler sayesinde, Chandos Portresi üzerindeki kırk yaşlarındaki erkeğin en başından beri altın küpeli olduğu anlaşıldı. Ama bilim adamları yüzyıllar içinde örneğin saçların ve sakalın değiştirildiğini söylüyorlar. "Searching for Shakespeare" ("Shakespeare Arayışı") adlı sergi 2 Mart’tan 29 Mayıs’a kadar sürecek. Sergide şairin dış görünümüyle ilgili tartışmaları belgeleyen altı farklı portre sergilenecek.

İçme suyu bakterisi metanla besleniyor

Avusturyalı, Alman ve Danimarkalı bilim adamlarından oluşan bir araştırma ekibi, 135 yıldan bu yana gizemini koruyan içme suyu bakterisi Crenothrix polyspora’yı incelemeye başardı ve bu inceleme sonucunda ilginç bir bulguya ulaşıldı. Bakteri, hücre maddesi için gerekli enerjiyi ve karbonu, sera gazı metandan alıyor. Metanı değerlendiren mikroorganizma sayısı çok azdır ve bu amaçta tamamen farklı bir enzim tipinden yararlanırlar.

Bilim adamları söz konusu bakterideki protein türünün başka hiçbir canlıda bulunmadığını söylüyorlar. Sonuçlar metanı değerlendiren bakterilerin evrimine ve biyokimyasına bambaşka bir bakış açısı sundu. Metan oksidasyonu tahmin edilenden çok daha karmaşık.

Araştırmacılar şimdi Crenothrix polyspora’nın proteini hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışarak, içme suyundaki bakterinin atmosferdeki metan yoğunluğunu azaltıp azaltmayacağını öğrenecekler. Bu amaçta ilk olarak bakterinin kalıtımı çözülecek.

Crenothrix polyspora bakterisi modern bakteriyolojinin kurucusu Ferdinand Cohn tarafından 1870 yılında keşfedilmişti. Bakteri özellikle de içme suyunda yaşıyor. İnsan için zararlı olmasa da bol miktarda bulunduğu zaman suda topaklanmalar oluşuyor.

Alzheimer hastalığı genetik

12.000 ikizle bir araştırma yapın uluslararası bir ekip, Alzheimer riskinin genlerle ilişkisinin sanılandan çok daha fazla olduğunu gösterdi. Vakaların %80’inde hastalığın ortaya çıkıp çıkmayacağı genler tarafından belirlenmekte. Bilim adamları buna rağmen yaşam biçimi ve çevre koşullarının da hafife alınmaması gerektiğini söylüyorlar. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Margaret Gatz ile çalışan bilim adamları, 1886’dan bu yana İsveç’teki veri bankasına kaydedilen tüm ikiz doğumları incelemişler. 11.884 ikiz şu anda 65 yaşın üzerinde. Bilim adamları, tek ve çift yumurtalı ikizlerdeki Alzheimer hastalığının varlığını araştırarak, genlerin hastalık üzerindeki etkisi hakkında bilgi edinmek istiyorlardı.

Mesela tek yumurta ikizlerinde iki kardeşte de Alzheimer görülüyorsa, bu genetik etkinin yüksekliğine işaret edecekti, ama eğer kardeşlerden sadece biri hastaysa yaşam biçiminin önemi ortaya çıkacaktı. Elde edilen sonuçlara göre araştırmaya katılan ikizlerden 392 çiftten birinde Alzheimer görülürken, tek yumurtalı ikizlerde bu oran daha yüksek.

Ayrıca tek yumurta ikizlerinde hastalığın ortaya çıkış yaşı da, çift yumurta ikizlerine kıyasla birbirine daha yakın. Bu verilere göre genlerin hastalık riski üzerindeki etkisi %79, çevresel faktörlerin ise %21 civarında. Bilim adamları bununla birlikte hangi genlerin rol oynadığını henüz bilemiyorlar.

Luxor’da dev heykel başı bulundu

Mısır’ın Luxor kentinde bulunan dev heykel başı arkeologlar arasında heyecan yarattı. Heykel başının büyüklüğü bir metre.

Kahire Eski Eserler Dairesi’nden yapılan açıklamaya göre heykel başı firavun Amenophis III’e ait ve pembemsi bir granitten yontulmuş. Hourig Sourouzian yönetiminde çalışan ekip, heykel başını Nil nehrinin batı kıyısında yer alan tapınağın içinde buldu. Eski Mısır’da İ.Ö. 1340-1379 yılları arasında hüküm süren Amenophis III, tek Tanrılı dini kabul eden ilk hükümdar olarak tarihe geçen Amenophis IV’ün babasıydı. Aynı ekip geçen hafta da Amenophis’in eşi Teje’nin bir heykelini gün ışığına çıkarmıştı. Siyah granitten yontulan Teje heykelinin boyu 1, 60m.

Beklentiler, tat duyusu üzerinde etkili

Bir insanın, çok kötü bir yiyeceğin tadını gerçekten de bu şekilde algılaması, beklentisiyle ilgili diyor Wisconsin Üniversitesi’nden Jack Nitschke. Mesela çok acı bir yemeğin daha az acı olduğu düşünülerek yenmesi halinde, acı tat çok fazla hissedilmemekte.

Nitschke ve ekibi bu sonucu, 54 kişinin katılımıyla gerçekleştirdikleri testlerle elde ettiler. Denekler sade su, az kininle acılaştırılmış bir sıvı ve yoğun kinin içerikli bir sıvı içmişler.

Ancak aldıkları her yudum öncesinde, bilim adamları içeceğin tadı hakkında bilgi veren semboller göstermişler. Mesela çok acı içecek öncesinde eksi işareti gibi. Sonuçta sembollerde eksi işaretini gören denekler gerçekten de içeceğin acı tadını yoğun bir biçimde hissetmişler. Bu algılama sırasında beyinde tatlara karşı duyarlı olan beyin bölgeleri de önemli ölçüde etkinleşmiş.

Bilim adamları aynı sıvıyı içen deneklere, eksi yerine sıvının daha az acı olduğunu gösteren + sembolünü gösterdiklerinde ilginç bir şekilde, sıvıyı o kadar acı bulmamışlar. Buna paralel olarak tatların algılanmasından sorumlu beyin bölgelerindeki etkinlik de azalmış.

Bilim adamları aynı testi tatlı içeceklerle tekrarlayınca benzer sonuçlar elde ettiklerini söylüyorlar. Bundan sonra şekerli tadın beyinde ne gibi reaksiyonları harekete geçirdiği araştırılacak.

Kuş gribi enfeksiyonuna karşı aşı üretildi

Amerikalı bilim adamları ölümcül grip salgınını önleyecek bir aşı maddesi ürettiler. Bilim adamları aşının, insanlar için de tehlikeli olan H5N1 virüsünün çeşitli köklerini taşıyan fareleri hastalıktan koruduğunu açıkladılar. Amerikan Salgın Dairesi CDC bilim adamı Suryaprakash Sambhara’nın konuyla ilgili araştırması, The Lancet dergisinde yayımlandı. Sambhara ile çalışan ekip, konvansiyonel grip aşısı üretiminin çok uzun zaman gerektirmesi ve sadece belli başlı bir kök üzerinde etkili olması nedeniyle alternatif bir yöntemden yararlandı.

Geleneksel yöntemde, milyarlarca tavuk yumurtası içindeki virüs kökünün yalıtılması ve aşı üretimi için temizlenip, öldürülmesi en az altı ay sürmekte. Oysa Sambhara ve ekibi, virüs proteini hemagglutinin (H5HA) beşinci alt tipini üreten, genetik değişimden geçirilmiş nezle virüsü (adenovirüs) kullanmışlar. Bu protein, H5N1 kuş gribi virüsünün de bir içeriğidir.

Araştırmacılar, H5HA aşısını farelere aşıladıktan sonra 2003 ve 2004 yılında ortaya çıkan kuş gribi virüslerini enjekte etmişler. Farelerin bedenlerinde sadece az sayıda nötrleştirici antikor oluşmasına rağmen, ölmemişler, hatta kilo kaybı bile yaşanmamış. Analizlerden anlaşıldığı üzere, H5HA aşısı, kuş gribi enfeksiyonuyla savaşmaya yardımcı olan uzmanlaşmış T-hücrelerinin oluşumunu tetiklemekte. Bilim adamları aşının halihazırdaki ve gelecekteki kuş gribi virüslerine karşı etkili bir strateji olabileceğini söylüyorlar.

Akşam yemeği diğer öğünlerden daha fazla şişmanlatmıyor

Uzun bir süredir akşam yemeğinin diğer öğünlere kıyasla daha şişmanlatıcı olduğu kanısı yaygındı. Amerika’da gerçekleştirilen bir araştırma şimdi bu kanının doğru olmadığını gösterdi.

"Fakat araştırmamız, akşam yemeğinin üzerine yenilen abur cuburun da iyi olmadığını ortaya koydu" diye açıklıyor Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nden (OHSU) Judy Cameron. Araştırma çerçevesinde bir yıl boyu 16 Rhesus maymununun beslenme alışkanlığı izlenmiş.

Bilim adamları bu gözlemleri sırasında maymunların toplam kalori miktarının %64’ünü geceleri aldıklarını fark etmişler ve bir karşılaştırma sonucunda ağırlıklı olarak gündüz veya gece beslenenler arasında kilo farkı saptanmamış. Bilim adamlarına göre Rhesus maymunları, primatlardaki şişmanlığın araştırılmasında en iyi modeli oluşturuyorlar.

Bu sonuca pek şaşırmayan beslenme uzmanları, ne zaman değil ne kadar yemek yendiği önemli diyor. Ayrıca beslenme alışkanlığını üç büyük öğün yerine beş altı küçük öğüne bölmek de kilo üzerinde farklı bir etki yapmıyor. Ancak gün içinde beş altı öğün, kan şekeri seviyesindeki düzensizliği önlemekte.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!