Ankara Suriye anlaşmasından rahatsız mı?

ABD’nin Suriye’ye havadan sınırlı bir askeri harekât düzenlemesiyle ilgili takvim adım adım ilerlerken ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin geçen pazartesi günü (9 Eylül) Londra’da yaptığı bir açıklama bütün hesapları altüst etti.

Haberin Devamı

Esad rejiminin “askeri müdahaleyi durdurmak için yapabileceği bir şey olup olmadığını” soran bir gazeteciye Kerry, “Tabii, elindeki kimyasal silahların hepsini geciktirmeden teslim edebilir...” yanıtını verdi.
Bu açıklamanın ardından baş döndürücü bir tempo içinde cereyan eden gelişmeleri hep birlikte izledik. Kerry’nin sözlerinin tetiklediği diplomatik hareketlilik, Esad rejiminin de olurunu bildirmesiyle birlikte Suriye’nin kimyasal silahlardan arındırılması konusunda bir ABD-Rusya mutabakatına yol açtı. ABD Başkanı Barack Obama, bunun üzerine Suriye’ye müdahale kararını şimdilik askıya aldı.

***

Varılan mutabakatın Türkiye’ye dönük bir sonucu, AK Parti hükümetinin ABD’nin sınırlı hava harekâtı seçeneğini bile yetersiz bulan, Suriye’ye Kosova benzeri uzun süreli bir hava bombardımanını savunan pozisyonunu tümüyle boşlukta bırakmış olmasıdır.
Şimdi Kerry’nin açıklamasının ardından sürecin barışçıl bir çözüm çerçevesine kaymasını Ankara’nın nasıl karşıladığını resmi açıklamalar üzerinden anlamaya çalışalım.
İlk tepki, Kerry’nin açıklamasını yaptığı 9 Eylül gününün akşamı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan geliyor. Habertürk kanalında konuşan Davutoğlu, “Eğer böyle bir tavır sergilenirse bu, bütün ülkelerde olduğu gibi Suriye için de olumlu bir adım olur ancak ortada bir suç var” dedikten sonra bir hayli şüpheci bir bakış yansıtıyor:
“Bugün böyle kozmetik bir yöntemle eğer geçmişte uygulanan o büyük suçu unutturmak adına nerede olduğunun tespit edilmesi bile aylar alacak olan bir kimyasal silahlar envanterinin çıkarılması veya devri gibi konuyla zaman kazandırılmaya çalışılırsa, Beşşar Esed’in bundan sonraki katliamlarına yeşil ışık yakılmış olur.”

***

Amerika-Rusya-Suriye üçgeni içinde müzakereler sürerken Ankara şüpheci bakışını sürdürüyor. Üzerinde çalışılan yönteme ikinci önemli tepki perşembe günü (12 Eylül) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan geliyor. Başbakan, TÜMSİAD toplantısında yaptığı konuşmada şöyle diyor:
“Esed rejimi bugüne kadar hiçbir taahhüdünü yerine getirmemiş, verdiği sözlerin tamamını çiğnemiştir. Bu yolla daha fazla katliam yapabilme için zaman kazanmıştır ve zaman kazanmaya devam ediyor. Biz kimyasal silahlarla ilgili olarak da aslında inanmıyoruz, güvenmiyoruz... Kimyasal silahlar noktasında verilen sözlerin de yerine getirileceğine kuşkuyla bakıyoruz”.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın aynı gün (12 Eylül) NTV’deki açıklamaları da açık bir hayal kırıklığı yansıtıyor:
“Şimdi orada bence de çok büyük bir yanlışlıkla Kerry’nin, yani ‘Kimyasal silahların teslim edilmesi veya kontrolüne müsaade edilmesi karşılığında bu işten vazgeçeriz’ şeklinde anlaşılabilecek sözleri maalesef müdahale imkânını ortadan kaldırdı... Kimyasal silah kullanan ve kullanabilecek olan bir ceberut yönetime karşı bir şey yapılması gerekliydi. Ama Rusya’nın da işine yaradı, Esed’in de işine yaradı, Kerry’nin bu sözleri... Amerika bundan dönemedi, çok büyük bir gaf bence Dışişleri Bakanı’nın. Eğer bilmeyerek yaptıysa büyük bir gaf, bilerek yaptıysa da bunun ötesinde bir tanımlama gerekir. Şimdi iş döndü...”
Arınç
’ın Kerry’ye dönük açık bir eleştiri de içeren bu sözlerinden sonra Ankara’nın tutumundaki ilk önemli ayar değişikliği bir gün sonra (13 Eylül) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan geliyor. Davutoğlu, düzenlediği bir basın toplantısında bu konuda şunları söylüyor:
“Kimyasal silahlar bir ülkeden temizlenecekse, bu olumludur. Nereden olursa olsun, bir gram kimyasal silah bile yeryüzünden kalkacaksa bunu biz destekleriz...”
Davutoğlu
, ertesi günü (14 Eylül) “Bu kimyasal silahların öyle veya böyle tasfiyesi, Suriye halkı için de, bölgemiz için de, hepimiz için güzel bir haberdir” diye tekrarlıyor.
Davutoğlu, bununla birlikte, her iki açıklamasında bir dizi çekinceyi de kayda geçiriyor. Bunlardan birincisi, anlaşmanın Esad rejimin kimyasal gaz kullanmış olmasının yarattığı suçu ve sorumluların cezalandırılması gereğini ortadan kaldırmaması gerektiğidir. İkincisi, kimyasal silahların imhasının rejimin diğer silahlarla saldırılarına devam etmesi serbestisini getirmemesi, rejimin saldırılarının durdurulmasıdır. Üçüncü çekince, anlaşmanın uygulamasının uzun bir zamana yayılması tehlikesidir. Türk hükümeti, bu nedenle Suriye’nin oyalama taktiklerine başvurması halinde bir B planının da hazırlanması gerektiğini savunuyor.
Bütün bu açıklamalar ışığında, AK Parti hükümetinin, Suriye’deki kimyasal silahlar için bulunan çözümü ilk aşamada olumsuz karşıladığı, daha sonra kabullenme noktasına geldiği, ancak girilen süreçle ilgili ciddi çekinceler taşıdığı sonucuna varabiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları