Suriye’de son 48 saatte olanlar bize ne anlatıyor?

Bugün Suriye’de sahadaki hadiselerin akışına baktığımızda ve gelişmeleri Türkiye’nin Rusya ve ABD ile ilişkileri çerçevesinde değerlendirmeye çalıştığımızda karşımıza karmaşık bir matematik problemini andıran bir paradokslar serisi çıkıyor.

Haberin Devamı

Aslında son 48 saat içinde sahada olanları kısaca aktarmak bile Suriye’deki tablonun Türkiye açısından ne kadar karışık göründüğünü izah etmeye yeterli olmalıdır.

Göstermeye çalışalım...

RUS UÇAKLARI İDLİB’İ YİNE VURUYOR

Geçen hafta çarşamba günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Lideri Vladimir Putin arasında Soçi’de yapılan zirvenin dört gün öncesinde, Ruslar İdlib üzerindeki yoğun hava saldırılarını durdurmuştu. Erdoğan Soçi’den ayrıldıktan sonra hafta sonundan itibaren eski yoğunlukta olmamakla birlikte yeniden başladı hava harekâtları.

Örneğin, Rus savaş uçakları, önceki gün M-4 otoyolunun hemen üstünde Serakib’in 30 kilometre kadar batısında Basenkul isimli yerleşimin civarındaki bir noktayı bombaladı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin raporuna göre, Heyet Tahrir eş Şam’a (HTŞ) bağlı bir grubun karargâhını hedef alan operasyonda 7 kişi öldü.

Haberin Devamı

Rusların TSK’nın da kuvvetli bir askeri varlığının bulunduğu muhalefet bölgesinde gerçekleşen bu harekâtı, denetiminden bizzat TSK’nın sorumlu olduğu güvenli koridorun içindeki unsurları hedef aldı.

Bu arada, önceki gün dikkat çekici bir gelişme daha yaşandı ve Ruslar bu kez Türkiye’nin kontrolündeki Fırat Kalkanı bölgesindeki Mare kasabasına yakın bazı noktaları havadan vurdular. Ruslar’ın Fırat Kalkanı bölgesine uçakla harekât düzenlemesi pek karşılaşılmış bir durum değil.

Bu olayın, önceki gün Fırat Kalkanı bölgesinde bir Türk askerinin PKK uzantısı YPG tarafından düzenlenen saldırıda şehit edilmesi üzerine TSK ve Suriye Milli Ordusu (ÖSO) unsurları tarafından Tel Rifat’taki YPG hedeflerine verilen sert karşılıktan sonra meydana gelmesi dikkat çekti.

FIRAT’IN DOĞUSUNDA TÜRK-RUS ORTAK DEVRİYESİ

Bu hadiseler Fırat’ın batısında yaşandı. Şimdi Fırat’ın doğusuna geçelim. Önceki gün Fırat’ın doğusunda TSK’nın kontrolündeki Barış Pınarı bölgesinin sınırlarının doğusundaki koridorda Türk ve Rus askerleri ortak devriyeye çıktılar. Bu, Türkiye ile Rusya arasında 22 Ekim 2019 tarihinde Soçi’de imzalanan Barış Pınarı’na ilişkin mutabakat çerçevesinde öngörülen ortak devriyelerin 181’incisiydi.

Haberin Devamı

Yani Türkiye ile Rusya, Fırat’ın batısında İdlib ve Fırat Kalkanı bölgelerinde karşı cephelerde konumlanırken, iki ülkenin askerleri Fırat’ın doğusunda örnek bir işbirliği sergilediler.

Sahadaki bu tabloyu tamamlamak üzere siyasi kanattaki bir gelişmeyi de ekleyelim. Önceki gün iki ülkenin cumhurbaşkanları arasında bir telefon konuşması da gerçekleşti. Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, görüşmede ikili ilişkiler ve bölgesel konular ele alındı, ayrıca Erdoğan yaş günü nedeniyle Putin’i kutladı.

Olayların bu akışına bakınca, Türk-Rus ilişkilerinin bugünkü dinamiklerinin klasik bir şablona oturmadığını söylemek mümkün.

İDLİB’DE TÜRKİYE ABD İLE BİRLİKTE RUSYA KARŞISINDA DURUYOR

Haberin Devamı

Burada karşımıza çıkan kafa karıştırıcı durumu tahlil edebilmek için Suriye’ye kuşbakışı bakalım ve Türkiye’nin politikasını iki kompartmana yerleştirelim. Türkiye’nin Fırat’ın batısı ve doğusuna dönük olmak üzere iki parçalı bir Suriye politikası var.

Türkiye, Fırat’ın batısındaki birinci düzlemde Esad rejimiyle çatışma içinde. Dolayısıyla rejimin baş destekçisi Rusya ile çatışma ekseninin karşı kutuplarında yer alıyor. Türkiye, rejimin kuzeye doğru ilerlemesini frenlemek amacıyla bu bölgede kuvvetli bir askeri güç bulunduruyor. İdlib’in muhalefet bölgesi olarak kalması Türkiye’nin sahada yarattığı askeri caydırıcılığın bir sonucu. Türkiye, ayrıca Afrin’in yanı sıra geniş bir alana yayılan Fırat Kalkanı bölgesini de SMO unsurlarıyla birlikte denetliyor.

Haberin Devamı

İdlib üzerinde Türkiye ile Rusya arasında bir dizi mutabakat var ve bunların uygulanmasında Rusya’nın önceki günkü ateşkes ihlalinin de gösterdiği gibi iki ülke arasında önemli görüş ayrılıkları yaşanıyor. Rusya, kuşkusuz Şam’daki merkezi hükümetin otoritesinin kuzeyi de kapsamasını hedefliyor.

Türkiye, İdlib konusunda izlediği politikada ABD’nin, genelde Batı dünyasının desteğini yanında buluyor. Bu bölgede sıkışmış olan 3 milyon dolayında insanın çatışmaların yeniden tırmanması halinde kuzeye doğru şiddetli bir göç dalgasını başlatması ihtimali, Türkiye’nin yanı sıra özellikle Avrupa ülkelerini de kaygılandırıyor.

Özetlersek, Türkiye İdlib’de Esad rejimi ve Rusya ile karşı karşıya gelirken, burada ateşkesin sürmesini isteyen Batı dünyası ile büyük ölçüde aynı dalga boyunda buluşabiliyor.

Haberin Devamı

FIRAT’IN DOĞUSUNDA RUSYA İLE ABD’YE KARŞI...

İdlib’deki bu denklem Fırat’ın doğusunda 180 derece tersyüz oluyor. Bu coğrafyada Türkiye ile Rusya, birden iki müttefik olarak kümeleniyorlar, ABD’ye karşı... Her ikisi de ABD’nin Fırat’ın doğusunda özerk bir yönetimi desteklemesinin “ayrılıkçı bir gündem” yarattığını belirtiyor. Bunu söylerken Astana sürecindeki ortakları İran’ı da yanlarına alıyorlar.

Örneğin, geçen 8 Temmuz’da Kazakistan’ın başkenti Nur Sultan’da üç ülkenin üst düzey dışişleri heyetlerinin Astana formatı çerçevesinde düzenledikleri toplantıdan sonra yayımlanan ortak açıklamadan yapacağımız şu alıntılar, Türkiye ile Rusya’nın İran’la birlikte sahadaki duruma nasıl baktıklarının en çarpıcı ifadesidir:

“(Türkiye, Rusya, İran)

- Suriye’nin kuzeydoğusundaki bölgede uzun vadeli güvenlik ile istikrarın ancak ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde sağlanabileceği hususunda mutabık kalmışlardır. Gayrimeşru özyönetim teşebbüsleri dahil olmak üzere, terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmişlerdir.

- Suriyenin birliğini zayıflatmayı amaçlayan ve komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını yinelemişlerdir.

- Suriye Arap Cumhuriyeti’ne ait olması gereken petrol gelirlerine yasadışı şekilde el konulmasına ve bu gelirlerin aktarılmasına ilişkin itirazlarını teyit etmişlerdir.”

FIRAT’IN DOĞUSUNDA DE FAKTO BİR DEVLETE DOĞRU

Görüleceği gibi bu maddelerin hepsi, Fırat’ın doğusunda omurgasını PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği kuvvetli destek, sağladığı himaye nedeniyle ABD yönetimine gönderilen mesajlardır.

Özyönetim girişimi” ile YPG/SDG’nin denetimindeki özerk yönetime karşı çıkılıyor. “Terörle mücadele kisvesi” ile kastedilen, ABD’nin DEAŞ’la mücadele gerekçesine dayanarak SDG ile ittifak kurmasıdır. Açıklamadaki bütün mesajlar birlikte değerlendirildiğinde, “ayrılıkçı gündemler”in teşvik edildiği görüşüyle, bağımsız bir devlete gidişe dönük kaygılar dile getiriliyor. Bu çerçevede YPG/SDG’nin, ABD’nin himayesinde Fırat’ın doğusundaki petrol gelirlerine el koymasına kuvvetli bir itiraz var.

Türkiye, sonuçta Fırat’ın doğusunda Rusya ile birlikte aslında Şam’daki merkezi hükümetin pozisyonu yönünde ABD’ye karşı tavır alıyor.

Fırat’ın doğusunda bağımsız bir devlet yapılanmasının kuvveden fiile çıkmakta olduğu artık ABD çevrelerinde de teslim edilmekte olan bir görüştür. Örneğin, ABD’nin Suriye’deki son Büyükelçisi Robert Ford, “Şarku’l Avsat” dergisi için kaleme aldığı, önceki yayımlanan yazısında açık bir dille “Girilen kilitlenmede, özerk yönetimin Amerikan askeri şemsiyesi altında fiili (de fakto) bir küçük devlete doğru evrilmekte olduğunu” yazdı.

Bu arada, ABD Başkanı Joe Biden da önceki gün Kongre’ye yaptığı Suriye ile ilgili “Ulusal Acil Durum” bildiriminde, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki askeri eylemlerinin IŞİD (DEAŞ) ile mücadeleye zarar verdiğini ileri sürmüştür. ABD de Fırat’ın doğusunda Türkiye’den şikâyetçidir.

BÜYÜK FOTOĞRAFI GÖZDEN KAÇIRMAYALIM

Bütün bu çelişkilere dikkat çektikten sonra fotoğrafın bütününe baktığımızda şu yönelişlerin de altını çizmeliyiz.

m İdlib’de sahaya hâkim olan radikal çizgideki Heyet Tahrir eş Şam’ın (HTŞ) “Kurtuluş Hükümeti” adı altında bir bakanlıklar organizasyonu üzerinden sivil alanı kontrol eden, kendine göre gelir kaynaklarına sahip bir yönetim modelini yerleştirdiği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. İdlib, üstelik başka ülkelerden gelmiş yabancı savaşçıların da son kale olarak sığındıkları bir toplanma merkezine dönüşüyor. Türkiye’nin sınırda Hatay’ın hemen yanı başında Afganistan’a benzeyebilecek bir yönetim yapısının kalıcılaşması ihtimalinin yol açabileceği sonuçlar şimdiden hesaba katılmalıdır.

m Son dönemde Arap dünyası ile Esad rejimi arasındaki ilişkilerde normalleşmenin sağlanması yönünde birbiri ardına çok kritik adımlar atılıyor. Bu durumun en son örneği Ürdün oldu. Suriye ile son 10 yılda önemli ölçüde dışlandığı Arap dünyası arasındaki belirgin normalleşme yönelişi, bir noktada Türkiye’nin Şam karşısındaki politikasına yeni bir bakışla eğilmesini gerektirecektir.

m Buna ek olarak, belli aralıklarla yapılan toplantılar üzerinden ABD ile Rusya arasında Suriye’nin geleceğine dönük bir diyaloğun da şekillenmekte olduğu gözleniyor. Bu iki ülke arasındaki diyaloğun nasıl bir içerik kazanacağı, Suriye’ye bulunacak çözüm açısından önemli sonuçlar doğurmaya adaydır.

Sıraladığımız son yönelişleri başta altını çizdiğimiz paradokslara eklediğimizde, Türkiye’nin Suriye karşısında Fırat’ın doğusu ve batısı şeklinde kesin hatlarla bölünmeyen, daha bütüncül bir politika üzerinde kafa yormaya başlamasının zamanı çoktan gelmiş bulunmaktadır.

Yazarın Tüm Yazıları