Eğitim sistemi nasıl olmalı?

1835 yılında Belçikalı istatistikçi Adolphe Quetelet insanları farklı özelliklerine göre sıraladığında ilginç bir şey keşfediyor.

Haberin Devamı

İnsanları hangi özelliğine göre sıralarsa sıralasın (boy, yaş gibi), aşağıdaki şekilde olduğu gibi ortaya her zaman normal ya da ona yakın bir dağılım (çan eğrisi) çıkıyor.

Örneğin, dünyadaki tüm insanları boylarına göre sıralarsak insanların yüzde 0.13’ü 2.20’nin üzerinde. Ortalama boy 1.67 ile 1.77 arası değişiyor. Yani insanların yaklaşık yüzde 68.26’sı ortalama boya sahip (ülke ortalamalarında farkları var tabii ki).

Bunun eğitimle ne ilgisi var? Çok. Nasıl mı?

KİMLER  BASKETBOLCU OLUR?

Dünya boy ortalamasına bakıldığında boyu 2.20’nin üzerinde olan insanların yüzde 17’si NBA’de oynuyor. Büyük bir oran. Neden?

Çünkü uzun boy, basketbolda büyük bir avantaj sağlıyor.

Peki ortalama boya sahip oyuncu yok mu? Var. Ama onların zıplama becerileri çok gelişmiş, kol boyları uzun veya başka özellikleri var.

Haberin Devamı

Yani zıplama becerisine veya kol boyuna göre bir sıralama yapsak, onlar çan eğrisinin en sağında. Yani yüzde 0.13’lük kısımda.

EĞİTİMDE DURUM NE?

Basketbol için uzun boy, zıplama becerisi veya kol boyu avantajlıysa, eğitim için acaba ne avantajlıdır?

Eğitim için en avantajlı beceri ‘bilişsel beceri’. Nasıl uzun boy basketbol için avantajlıysa, bilişsel beceri de okul için avantajlı.

O zaman tüm çocukları bilişsel becerilerine göre sıralarsak, bazıları yüksek, bazıları düşük becerikli olacak.

Ortalamanın üzerinde olanlar da okulda otomatikman avantajlı, düşük ortalamanın altında olanlar da otomatikman dezavantajlı duruma düşecek.

Tabii ki nasıl kol uzunluğu ya da zıplama becerisi kısa boyun dezavantajını kapatıyorsa, azim, okul kalitesi, ailedeki öğrenme ortamı bilişsel becerinin eksiğini kapatabilir ama temelde bu çocuklar daha dezavantajlı konumda olacak.

Nasıl kısa bir oyuncunun basketbol sahasında olmaması gerekirse bana göre bilişsel becerisi çok düşük bir çocuk da okulda olmamalı (bu çocuklara ne yapılmalı aşağıda yazacağım).

Ama bu çocuklar okulda olduğu için ve bilişsel kapasiteleriyle değerlendirildiği için sıkıntı yaşıyor.

Dahası bu çocuklara okul zarar veriyor. Çünkü onlar bu sistemde başarısız kabul ediliyor ve dolayısıyla başarısız/tembel olarak etiketleniyor. Bu da tüm hayatlarını olumsuz etkiliyor. Özgüvenini kaybeden çocuk, güçlü olabileceği başka alanlarda kendini denemiyor.

Haberin Devamı

Peki bu bilişsel becerisi düşük çocuklara ne olacak? Eğitim almayacak mı?

NE YAPILMALI?

- Bu sorunu iki şekilde çözebiliriz. Birincisi, her çocuk kendi yeteneğine göre farklı okullarda eğitim alır.

Her insan, mutlaka bir veya birkaç özelliğiyle çan eğrisinin en sağındadır. Doğuştan gelen yetenekleri vardır. Bu ‘yeteneklerin’, eğitimle ‘beceriye’ dönüşmesi gerekir.

Örneğin yarışmalarına sadece on sekiz ay hazırlanarak altın madalya kazanan Donald Thomas, doğuştan uzun tendonlara sahip. Uzun tendon, kangurularda olduğu gibi, atlama için büyük avantaj sağlıyor.

Thomas, dünya şampiyonu oluyor çünkü tendon boyu açısından insanlar sıralansa Thomas çan eğrisinin en sağında.

Haberin Devamı

FARKLI BİR OKUL MÜMKÜN

Bilişsel olarak zayıf olan bir çocuğun, sanat ya da müzik yeteneği çok gelişmiş olabilir.

Derste hiç konuşmayan ama beden eğitimi dersinde yıldızlaşan çocuklar var.

Bu çocuk dört yıl sadece temel eğitim alır (okuma, yazma ve aritmetik) ve ondan sonra hangi özellikleri açısından çan eğrisinin en sağındaysa orada eğitimine devam eder. Bunun örnekleri var. Bazı ülkelerde, müzik yeteneği olan çocuk günde sadece bir saat ‘online’ akademik ders alıyor. Onun dışında müzik eğitimi alıyor.

TÜM YETENEKLERE DAYALI BİR OKUL

İkinci çözüm de okulları bilişsel beceriye dayalı bir yapıdan kurtarmak.

Çocuk sayısal veya sözel derslerde başarılıysa okulda başarılı kabul ediliyor. Felsefe, spor, sanat veya müzik derslerinin çok önemi olmuyor.

Haberin Devamı

Bu dersler de fen veya matematik dersleri kadar önemli olmalı. Okulda tüm yetenekler aynı şekilde değer görmeli.

Kısacası eğitimde sadece bilişsel beceriyi ön planda tutarsak, çocukların neredeyse yarısına haksızlık etmiş oluruz.

Ama aynı veya farklı okullarda, her çocuğun kendi yeteneğine göre eğitim verirsek, o zaman tüm insanlar kendi kapasitesinin en üstüne ulaşır. Her çocuğun bu hakkı olmalıdır.

O zaman herkes anlamlı ve mutlu bir yaşam sürer.

ZİYA SELÇUK UMUT VERİCİ BİR GELİŞME

ZİYA Selçuk Hocamız Milli Eğitim Bakanı oldu. Eğitim sistemimiz için son derece umut verici bir gelişme. Kamuoyu kendisini yakından tanımıyor olabilir ama eğitim dünyası yakından tanır. Ziya Hoca eğitimciler tarafından çok sevilir. Ziya Hoca hem eğitim felsefesini, hem eğitim politikalarını, hem de pedagojiyi iyi bilen bir akademisyen. Teorik olarak güçlü. Bunun yanı sıra alanda da deneyimli. Ziya Hoca, zor bir görevi devraldı. Kendisine bu süreçte başarılar diliyorum.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları