Sorry Kerem Bürsin!

Sonradan özür diledi ama, söz ağızdan çıktı bir kere: Kerem Bürsin ben ve benim gibi mekanlara gidip oturanların hepsine saydırdı.

Haberin Devamı

“O kafelere gidip maskelerinizi çıkarıyorsunuz ya” diye ağzından tükürükler saçarak sinirlenmiş Bürsin.
Kahvemizi içerken ya da yemeğimizi yerken maske takmamızı beklemiyor herhalde.
Kaldı ki kendisi de setlerde maskesiz oyunculuk yapıyor.
İşin doğrusu, bana asıl ilginç gelen bunları tartışmak ve birbirimize bu yüzden hakaret etmek.
Şahane bir vakit kaybı!
Oysa bir yılı devirdik.
Herkes kendini korumayı öğrendi. Ne yapacağını, ne yapmayacağını biliyor.
Vakalar arttı diye kimse kimseye bir şey deme hakkına sahip değil.
Vaka artışının sorumlusu tek başına bir odak, yani mekanlar filan da değil.
Çok klişe karşılaştırma ama, yazmadan olmaz:
Miami’de her yer açık.
Orada olsa yine mekanlara gidenlere böyle bir şey der miydi acaba Bürsin?
Neden herkes kendi ülkesine gelince ekstra agresifleşiyor?

Haberin Devamı

Sanal film galasının ardından...
“Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü” adlı BKM filminin önceki gün sanal galası vardı.
Ben galayı açtığımda Harun Tekin ve Koray Candemir bir koltukta oturmuş, şarkı söylüyorlardı.
TRT’nin eski “Bir Solist” programlarını anımsatan bu sıkıcı akustik dinleti 15-20 dakika kadar devam etti.
Neden bu dinleti konulmuştu, anlamadım. Filmle ilgisini de çözemedim.

Sorry Kerem Bürsin

İkiliyi dinlerken tek düşündüğüm şu oldu:
Koray Candemir 20 yıl önce nasılsa şimdi de öyle.
Değişmiyor, ‘yakışıklı’ yaş alıyor.
Müzik bitince Yılmaz Erdoğan’a bağlanıldı.
Aslında bir tiyatro oyunu olan eseri nasıl yazdığını anlattı Erdoğan.
Kışlada yazdığını bilmiyordum mesela.
Güzel detaylar verdi oyunla ilgili.
Nitekim sanal galada filmin perde arkasına dair bir şey öğrenmek daha iyi oluyor.
Bir stüdyodaki sıkıcı konseri izlemek ise pek bir şey ifade etmiyor. Vakit doldurmak için yapılmış havası veriyor.

Film nasıldı

90’ların sonunda kapalı gişe oynamış “Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü” oyununun film versiyonu gayet özenli bir çalışma.
Bazı sahneler doğal olarak tiyatro oyunu gibi akıyor.
Tüm karakterler de bir sembolü temsil ediyor.
O dönem Türkiye’sinin sembolleri.
Hepsinin sınırları fazlasıyla belli.
Ama eserin kurgusu çok iyi olduğundan tüm bunlara takılmıyorsun.
Beni asıl rahatsız eden galiba başroldeki Ecem Erkek oldu.
Bazı sahnelerde oyunculuğu Gupse Özay’ın “Deliha”sı gibiydi.
Üstün zekalı 1960’lar Türkiye’si Gülseren’inden çok, bu dönemin Deliha’sının tavırları sinmişti üstüne.

Yazarın Tüm Yazıları