Seninle bakarım dünyaya

Evladına, “Salalı başıma zatın saye (gölge) / Ben seninle bakarım dünyaya” diye seslenmiş, şair Nâbi. Onun yedi yaşındaki çocuğuna yazdığı “Hayriyye” adlı eseri, babalık sevinciyle evlat sevgisinin en güzel ifadelerindendir: “Oldu zatın senin ey nur-ı basar / Ziynet-i gülşen-i hesti-i peder (Ey gözümün nuru! Senin varlığın, babanın gül bahçesinin süsü oldu)”. “Kalbine bulmaya medhal evham / Gözlerin görmeye gird-i elem (Kuruntular bulmaya geçit kalbine / Üzüntünün tozu bile girmeye gözlerine)”. 17. yüzyıl sonlarında yaşayan Urfalı Nâbi’nin asıl adı Yusuf’tu. Adını taşıdığı Hz. Yusuf’un Kuran’daki kıssası ise, bir babanın evladına derin sevgisinin sembolüdür...

Haberin Devamı

GÖZÜ YAŞLI BİR BABA

Hz. Yakup çocukları içinde Hz. Yusuf’a büyük bir sevgi duyar. Diğer oğulları ise Yusuf’u kıskanmaktadır. Kuran’da anlatıldığı şekliyle çocuklar bir gün nefislerine yenik düşüp küçük Yusuf’u ıssız bir kuyuya bırakarak terk ederler. Onun akıbeti konusunda babalarına yalan söylerler. Çok sevdiği Yusuf’u kaybeden Hz. Yakup’un gözlerine üzüntüden perde iner; dünyayı baş gözüyle göremez olur. Yıllarca evladının hasretini çekip gözyaşı döker.

Seninle bakarım dünyaya

Ne var ki aslında oğlu Yusuf ölmemiş, yaşadığı nice badirelerden sonra büyüdüğünde uzak bir diyarın, Mısır’ın veziri olmuştur. Hz. Yusuf, tüm yaşadıklarına rağmen, çocukken kendisini kuyuya bırakan kardeşlerini affeder. Hatta kim olduğu gizleyerek onları yanına getirtip gerçeği açıklar. Kendi gömleğini kardeşlerine vererek babasına yollar: “Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin”. Oğlunun öldüğünü asla kabullenmeyen Hz. Yakup ise, oğullarının kafilesi Mısır’dan ayrıldığı sıralarda yanındakilere şöyle der: “Eğer bana bunamış demezseniz, inanın ben Yusuf’un kokusunu alıyorum!” Nitekim bir süre sonra oğulları ona gelerek yıllardır beklediği müjdeyi verirler, “gözü gibi sakındığı” oğlu Yusuf hayattadır. Babalarından zamanında işledikleri büyük suç için af dilerler. Aldığı sevinçli haberle Yusuf’un gömleğini yüzünü bastıran Hz. Yakup’un gözleri açılır, yeniden görmeye başlar. Hep beraber Mısır’a giderler ve nihayet tüm aile birbirine kavuşur: “Yusuf’un yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, ‘Güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!’ dedi” (Yusuf, 93-99).

Haberin Devamı

Seninle bakarım dünyaya

BABAMI KORU

Kuran pek çok yerde ana-babaya iyi davranmanın önemini vurgular: “Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankâr bir zorba değildi (Meryem, 14)”. Anne-baba için daima hayır dilenmesi öğütlenir ve her namazda onlar için dua edilir. Bununla birlikte, kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel yanlışlarda “Babalarımızı bu yolda bulduk (A’raf, 28)” diyerek ısrarcı olmanın zararına dikkat çekilir.

*

Haberin Devamı

“Baba olmak” Kuran’da pek çok kıssada geçen bir temadır. Örneğin Hz. İbrahim, bir evladı olması için uzun yıllar boyunca sabırla dua eder. Dünyaya gelen iki oğlundan Hz. İshak (Hz. Yakup’un babası), İsrailoğulları’nın; diğer oğlu Hz. İsmail ise Mekke kökenli pek çok Arap kabilesinin ve Hz. Peygamber’in atası olacaktır.

BABANI UNUTMA

İSLAM medeniyetinde, maddi-manevi babalık için Hz. Peygamber’in davranışları örnek teşkil eder. O, Hz. Fatıma dışındaki tüm evlatlarını farklı yaşlarda toprağa vermenin acısını yaşamış, gözyaşı dökmüştü. Ancak bir baba olarak bu acıları daima sabır ve olgunlukla karşılamıştı. Onun kızlarıyla torunlarına açık sevgisiyle güler yüzünün yanı sıra, evlatlığı Zeyd bin Harise’ye ve tabii Hz. Ali’ye gösterdiği baba şefkati çok iyi bilinir. Ayrıca yetimlere daima bir baba gibi koruyucu ve kollayıcıydı. Mevlânâ, Mesnevi’de onun tüm insanlara şefkatini şu mecazi ifadeyle anlatır: “Peygamber, ey ulular, demiştir, ben sizin için bir baba gibi müşfik ve sevecenim. Çünkü hepiniz benim birer parçamsınız. Parçayı bütünden niçin koparırsınız?

Haberin Devamı

Seninle bakarım dünyaya

Türkler de yüzyıllar boyunca sevip saydıkları manevi kişilikleri “baba” sıfatıyla anmışlardır: Arslan Baba, Baba Tahir, Geyikli Baba, Somuncu Baba, Gül Baba... Ayrıca esnaf teşkilatının başına da “baba/Ahi baba” denirdi. Gündelik dildeyse “Baba-can” olmak, herkese evladına davrandığı gibi candan, koruyucu, kollayıcı davranmaktır.

*

Elbette babalık sadece soyda değildir... Özde ve davranışlarla da babalığın hakkını vermek gerekir. İşte böyle hakiki babaların, yani bizi maddi-manevi “biz” yapan babalarımızın hakkı ödenmez. Onların gönlümüzdeki müstesna yerini, Aşık Veysel’in sazına dediği gibi hep taze tutmak gerekir: “Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı/ Ben babamı sen ustanı unutma”.

Yazarın Tüm Yazıları