Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç YelçeYazarın Tüm Yazıları

Dünya Kanser Günü

Merhabalar sevgili okurlar.

Haberin Devamı

1975 yılına yeni girmiştik. Ben bir yandan Çayırova’ da özel bir şirkette çalışıyor, bir yandan da şimdilerde Marmara Üniversitesi bünyesinde eğitim veren Atatürk Eğitim Enstitüsü İngilizce Öğretmenliği Bölümü’ nde yüksek öğrenim görüyordum. Feneryolu’ nda, annemlerle aynı apartmanda oturuyorduk. Kızım henüz 3,5 yaşındaydı. Edebiyat öğretmeni olan annem kızım doğduktan sonra emekli olmuş ve onun bakımını üstlenmişti. Her sabah işe giderken kızımı anneme bırakıyor, akşam alıyordum. Yani kızımla benden fazla annem ilgileniyordu. 

 

Her şey yolunda giderken annem göğsünde bir şişlik hissederek doktora gitti ve ameliyat olması gerektiğini öğrendi. Babam vakit geçirmeden onu hastaneye yatırdı. Ameliyatta annemin bir göğsü alındı. O zamanlar “kanser” hastalığı bugünkü gibi yaygın değildi. Annemin ameliyatından önce yakın çevremizden kimsenin bu hastalığa yakalandığını duymamıştım. Bu yüzden anneme de hiç yakıştıramamıştım kanseri. 

 

Haberin Devamı

Annemin iyileşmesi oldukça uzun bir zaman aldı. Ameliyatın ardından gördüğü radyoterapi tedavisi cildinde yanıklara neden oldu. İyileştikten sonra bile zaman zaman kolu şişmeye devam etti. Ne yazık ki bizim iyileşme sandığımız süreç ancak bir yıl kadar sürdü. Annem hiç geçmeyen bir karın ağrısı ve şişkinlik çekmeye başladı. Neticede kanserin karaciğere metastaz yaptığı anlaşıldı. 

 

O tarihlerde kemoterapi tedavisi bugünkü gibi yaygın değildi. Bu yüzden anneme radyoterapi tedavisi uygulamaya başladılar. Ancak bu tedavi iyi gelmediği gibi daha da yordu annemi. 1976 yılının Haziran ayında babam onu, hava değişikliği için çalıştığı bankanın dinlenme tesislerine götürdü. Ama annem giderek daha da kötüleşti ve eve dönmek yerine hastaneye kaldırıldı. Kanser, maalesef, tüm vücuduna yayılmıştı. Yani yapılabilecek bir şey kalmamıştı…

 

12 Temmuz 1976’da annem hayata ve bizlere veda etti. O, benim “kanser” e verdiğim ilk kurbandı. Daha 53 yaşındaydı ve yaşayabileceği ve bize yaşatabileceği çok şey vardı…

 

Haberin Devamı

1990 yılında babamda bir unutkanlık başladı. O’nu dönemin önde gelen nörologlarından biri olan Prof. Erdoğan Özdamar’ a götürdük. Prof. Özdamar babamı muayene ettikten sonra beyin damarlarında bir kireçlenme olabileceğini ve ilaç tedavisi ile düzeleceğini söyleyerek bizden MR çektirmemizi istedi. O gün sevinçle döndük eve. Ama ne yazık ki pek uzun sürmedi bu sevinç. MR sonuçları babamın beyninde oldukça büyük bir tümör olduğunu gösteriyordu. Tümörün ameliyatla çıkarılması mümkün olmadığından babama radyoterapi tedavisi uygulanmaya başlandı. Ancak babam daha tedavisi yarılanmadan oldukça ağır bir alerjik reaksiyon ile karşılaştı. Yüzden başlayarak ayaklara kadar devam eden bir yanıkla kendini gösteren bu reaksiyonun adı Stevens Jones sendromu idi. Bu sendrom babamın bilincini yitirmesine ve hayatının son üç ayını bitkisel yaşamda geçirmesine neden oldu.

 

Haberin Devamı

Sonunda beyin tümörü babamı bizlerden ayırdı. 14 Eylül 1990’da onu annemin yanına uğurladık. Cenaze merasiminde bir yanım inanılmaz büyüklükte bir acı çekerken diğer yanım babamın üç aydır yaşamakta olduğu, daha doğrusu yaşamak zorunda kaldığı bu çaresizlikten kurtulduğu için seviniyordu…

 

Hem annemin hem de babamın kayıpları tabii ki beni çok üzdü. Hatta o günlerde bunlardan daha büyük bir üzüntü olamayacağını düşünüyordum. Ama yanılmışım…  Aralık ayı sonlarında belindeki ağrı nedeniyle doktora giden eşimin, çektirdiği MR neticesinde, kemik kanseri olduğu anlaşıldı. Ancak kanser vücudun başka bir organından metastaz yapmıştı. Gerçekleştirilen ileri tetkikler kanserin akciğerlerde başladığını, ardından kemiklere sıçradığını gösterdi. 2011 yılına girerken eşim de kemoterapi tedavisine başladı. Ama ne yazık ki pek uzun sürmedi bu tedavi süreci. Kendisiyle her zaman gurur duyduğum sevgili eşimin durumu, Nisan 2011 tarihinde, büyük bir heves ve heyecanla hazırladığı “Yaşamdan Alıntılar” adlı fotoğraf kitabının yayınlanmasının hemen ardından, daha da ağırlaştı. Ve 14 Mayıs 2011’de O’ nu da “kanser” e kurban verdim… 

 

Haberin Devamı

Bununla da sona ermedi bu amansız hastalığa verdiğim kurbanlar; birlikte büyüdüğüm ve kardeşim saydığım kuzenimin göğüs kanserine yakalandığı anlaşıldı. Önce ameliyat oldu, ardından da hemen kemoterapi tedavisine başlandı. Tedavi sürecinde kızları onun için yurt içinde ve yurt dışında yapılabileceklerin tümünü gerçekleştirdiler. Ancak sonuç yine de hüsran oldu. Canım kuzenimi 30 Nisan 2016 tarihinde kaybettik. Kansere bir kurban daha vermiştik… 

 

“Kanser” beraberinde getirdiği sağlık sorunlarının yanı sıra maddi ve manevi yönlerden uzun süreli mücadele gerektiren bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya genelinde her yıl ortalama 18 milyon kişiye kanser tanısı konuyor. Yine dünyada her yıl kansere bağlı 8,8 milyon ölüm gerçekleşiyor. Önümüzdeki on yıl içerisinde ise bu sayının 14 milyona yükselmesi bekleniyor. Ülkemizdeki en son resmi rakamlar değerlendirildiğinde, bir yıl içerisinde yaklaşık 96,200 erkek ve 67,200 kadının kanser teşhisi aldığı tahmin ediliyor. 

 

Haberin Devamı

80 ülkeden 270 kuruluşun üye olduğu, dünyadaki en büyük, bağımsız, kâr amacı gütmeyen kanserle savaş örgütü olan Uluslararası Kanser Savaş Örgütü (Union International ALE Contre le Cancer- UICC), gelecek nesillere kanserden arındırılmış bir dünya bırakmak amacıyla çalışıyor. Örgüt, dünya liderleriyle iş birliği yaparak kanser kontrol önlemleri konusunda desteklerini almayı ve Birleşmiş Milletler Bildirgesi’ nde belirtilen kanserle ilgili taahhütlerin yerine getirilmesini sağlamayı hedef alarak yürütüyor çalışmalarını. Türkiye de bu örgüte 1969 yılında üye olmuş bulunuyor. 

 

Her yıl 4 Şubat tarihi; kanserle ilgili farkındalık ve bilinç düzeyinin artmasının sağlanması, kansere karşı mücadelede önemli bir adım olan doğru bilinen yanlışlardan kurtulunması ve doğruların herkese ulaştırılabilmesi amacıyla “Dünya Kanser Günü” olarak anılıyor. UICC, Dünya Kanser Günü’ nü; kanserin önlenmesi ve kontrolüne yönelik politikaların etkinliğinim ölçülmesine yönelik hedef ve göstergeler ortaya konulması, küresel kalkınma gündeminde kanserin önceliğinin arttırılması ve kansere karşı küresel eylem geliştirilmesi için savunuculuk faaliyeti olarak kullanıyor.

 

Dünyada her geçen gün daha fazla insan tütün ve tütün mamullerine, hareketsiz yaşam tarzına ve yanlış beslenme gibi kanserin en önemli risk faktörlerine maruz kalıyor. Oysaki sağlıksız yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesiyle kanserlerin 1/3’den fazlasının gelişimi engellenebiliyor. Ancak, “erken teşhis” in tedavinin başarılı olması adına atılan ilk ve en önemli adım olduğunun hiçbir zaman unutulmaması gerekiyor.

1997 yılında ben de sol göğsümden bir kitle aldırdım. Yapılan biyopsi sonucunda “meme kanseri olduğum anlaşıldı. Ancak erken teşhis sayesinde, beş yıllık bir ilaç tedavisi sonucunda, yeniden sağlığıma kavuştum.

Kansere yenik düşen tüm sevdiklerimi ve sevdiklerinizi rahmetle anıyor; teknolojideki gelişmelerin, en kısa sürrede, bu menhus hastalığa çare olmasını diliyorum.

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileği ile…

 

Not: Bu yazının hazırlanmasında, T. C.  Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ve Uluslararası Kanser Savaş Örgütü web Sitelerinden yararlanılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları