TL'nin değer kaybında en uzun süreyi yaşıyoruz

2002 sonrasında TL’nin en uzun süren değer kaybı Haziran ayı içinde Anadolu’dan bir işletme sahibi ziyarete gelmişti.

Haberin Devamı

Söz ekonomiden, dövizden açılınca, ‘Ben dolar aldım, 1.68’e kadar bekler, satarım.’

İşin doğrusu doların 2002 sonrası hareketini, yükseliş süre ve değer artışı trendini yakından izleyen birisi olarak tahminini biraz abartılı bulduğumu söyledim.
Çünkü, Türk Lirası, 2002’den bu yana 12 dalgada ABD Doları karşısında değer kaybetmiş. Bu 12 dalganın sadece 1’inde düşüş trendi 200 günün üstünde sürmüş. Onun da büyük kriz dönemi olduğunu söylemeye gerek yok.

Düşüş eğiliminde rekor süredeyiz!

Yine bu 12 dalgada en önemli yükseliş, 209 gün süren 2008’dekinde olmuş ve yüzde 55.1 değer kaybı yaşanmış. Ardından gelen dalgalarla ilgili verileri tabloda görüyorsunuz.

Açıkçası, ‘Dünyanın en büyük krizinde’ bile 1.78’leri gören doların, böyle bir harekete gireceğini tahmin etmiyordum.

22 Temmuz Cuma itibariyle dolardaki yükseliş trendinin süresi 223 günü buldu. Bu dönemdeki değer kaybı ise yüzde 26’yı yakaladı. Süre ilk defa 200 günü çoktan aştı.

Ancak, bu kez 3 güç el ele verdi: ABD borç tavanı sorunu, Avrupa Birliği’ndeki sıkıntılar ve hükümet üyelerinin ‘aman kriz var, fazla harcama yapmayın’ uyarısı…

Vatandaş bu kez satmadı, bekliyor

Geçmiş dolar yükselişlerinde vatandaş hemen satışa yönelir, bir denge oluşmasına katkıda bulunurdu. Bu kez, ‘Kriz geliyor’ havası o kadar yayıldı ki, vatandaş da elindeki doları satmıyor, ‘ne olur olmaz’ diye tutuyor.

ABD’nin borç sorununu çözeceğine yönelik beklentiler vardı, hafta sonu yine sorun çıktı. Artık son haftaya girildi. Önünde ‘kriz’ ve ‘not düşüşü’ tehditleri bulunan ABD’nin bu konuda bir şekilde uzlaşması bekleniyor.

Avrupa’da ise sorunlar eylül ya da ekime kadar ertelenebilir. Ancak, Türkiye’de yeniden canlanan ‘kriz beklentisini’ ortadan kaldırmak kolay olmayabilir. Belki hükümetin bir şey yapması gerekecek. Ya da sürpriz bir haber gelecek.

Haberin Devamı

PARANIN DOLAŞIM HIZI

‘Al ver, ekonomiye can ver’ adlı reklam kampanyasını hatırlarsınız… 2001’deki ekonomik kriz döneminde başlatılmış, sınırlı bir etki yaratmıştı.

Reklamlardaki mesajlarda, bir simit alırsanız, o un alır, un üreticisi buğday alır, çifti döner beyaz eşya alır gibi bir mantık vardı. Yani simit almakla kalmaz, paranın ekonomi içinde dolaşımını sağlar, şirket ve esnafın ayakta kalmasını katkıda bulunursunuz, deniyordu.

Paranın ekonomi içinde dolaşım hızına ‘Velocity’ deniyor. Kriz dönemlerinde bu hız (rasyo) azalıyor, büyüme dönemlerinde tekrar yukarıya dönüyor.

‘Velocity’ rasyosunu da GSYİH’nın, M2’ye (Nakit para, vadesiz mevduat, çekler, tasarruflar ve kısa vadeli mevduat) bölünmesiyle elde ediliyor.

ABD’de önemli sorunlardan

Son dönemde Amerika’da bu konu çok tartışılıyor. Ekonomideki sorunlar nedeniyle, Velocity oranı en düşük düzeylerinde seyrediyor. ‘Velocity’ rasyosunun düşük seyretmesi, işletmelerin daha az iş yapması anlamına gelir. O nedenle ekonomiyi yönetenler, bu oranı mümkün olduğunca artırmaya çalışıyorlar.
ABD’de 1990-2000 arasında ‘velocity’ oranı 2’lerin üzerindeydi, 2000-2010 arasında ise 1.85-1.90 aralığında dalgalandı. 2010’da ise 1.7 ve altında seyrediyor.

Oranlar Türkiye’de daha iyi

Türkiye’de ise ‘paranın hızı’, ABD’den daha yüksek rasyolara sahip. Ekonominin daha iyi olduğu 2006 ve 2007 yıllarında oran 2.5 ve üstünde seyrediyor. 2008’de 2.1’e gerileyen rasyo, son 2 yıl, krizin de etkisiyle 2’nin altında bir seyir izliyor.

İnsanların kriz ve gelecek beklentilerindeki endişe nedeniyle harcamadan kaçınmaları bu tabloyu ortaya çıkarıyor. 2010 sonunda  1.88’lere gerileyen oran, büyük olasılıklı 2011 sonunda 1.8’e, belki de altına ilerleyecek.

Haberin Devamı

BANKACILAR KARLA ÖVÜNMESİN

Geçen hafta önemli bir bankanın genel müdürü ile sohbet ediyordum. Söz, bankacılık sektörünün ‘itibarı’ ile toplumdaki algısına geldi.

Siz de izliyorsunuzdur, son yıllarda bütün dünyada bankacılık sektörüne yönelik olumsuz bir algı var. Neredeyse ‘kötü’ çocuk haline geldiler. Öyle ki, Harvard öğrencilerinin çalışmak istediği sektörler arasında bile gerilediler.

Sohbet ettiğim bankacı, Türkiye’deki kötü imajın arkasında, bankaların hep karlarını, kar artışlarını öne çıkarmalarının etkisi var. ‘Karımız arttı’, ‘En çok karı biz yaptık’, ‘Avrupa’nın en karlı bankasıyız’ gibi başlıklar, sıkıntı içindeki şirket ve vatandaşların hoşuna gitmiyor.

Bankacı, ‘Bence artık yaratılan istihdam ve sosyal sorumluluk gibi projelerle gündeme gelmemiz gerekir’ diyerek önemli bir mesaj da veriyor.

Gerçekten de büyük sanayi şirketleri ve telekomcular da çok para kazanıyorlar. Ama onlar, ‘karlarını vatandaşın gözüne sokmak’ yerine, daha çok istihdam ve sosyal sorumluluk projelerine sarılıp, onların iletişimini yapıyorlar. Biraz bankaların da artık ‘kar’ mesajlarının yerine ‘sosyal’ mesajlara yönelmesinde fayda var galiba.

twitter.com/sirketdoktoru

Yazarın Tüm Yazıları