İtirazım var bu dertli şansıma...

Türkiye’nin bu yoğun siyasi gündeminde Bülent Ersoy’un görüşlerini aktarabileceği bir mecra yaratılamazsa, fanzin çıkaralım mı diye, şahsen kapısına dayanmayı düşünüyorum

Haberin Devamı

İtirazım var bu dertli şansıma...

Tabularına evlatlarından daha çok sarılan bir topluma, hiç müdana göstermeden varlığını kabul ettirmesinin yanında, Türkiye’nin bakmalara doyamadığı bir figürdür Bülent Ersoy.
Sağlam bir tedrisattan geçmiş musiki donanımıyla, ilk kez 1974’te, Maksim’de sahneye çıkan Ersoy’un, arabesk ve popun hüküm sürdüğü 70’lerin ikinci yarısında yaptığı koyu klasik albümlerin satış rekoru kırmasında, ona ekranını büyük bir muhabbetle açan TRT’nin katkısı önemliydi. Gel gör ki 12 Eylül darbesi, muhabbetin tadını kaçırdı. Ersoy, ilerleyen yıllarda, özel kanallarda sık sık ‘ressam diktatör’ olarak andığı Kenan Evren’in ‘travesti ve transseksüel sanatçılara sahne yasağı’ koymasıyla, sekiz yıl boyunca uzak kaldığı sahne ve ekranlara, yıllar sonra, Turgut Özal döneminde çıkarılmış kanun sayesinde kavuşabildi.
Türkiye, divasıyla bol bol hasret giderebiliyordu artık. Literatüre “fevkaladenin fevkinde” benzeri tabirler hediye ettiği Popstar yarışmasının en büyük merak konusu, yarışmanın galibinin kim olacağından ziyade, Ersoy’un o hafta hangi konuda fikirlerini paylaşacağı ya da kimi azarlayacağı idi. Üstelik konu ne olursa olsun, Ersoy’un, dilini korkak alıştırdığı iddia edilemezdi. Ülkenin şehit haberleriyle sarsıldığı günlerden bir gün, Popstar jürileri hamaset edebiyatıyla süslenmiş, bilindik başsağlığı dileklerini ifade ederken, Ersoy, sözü alarak, trajediye, hele ki TV’de dillenmesine alışılmadık bir perspektif getirdi:
“Eski zamanlardaki savaşlar, mertçe, delikanlıca yapılan savaşlardı. Şimdi masa başındaki entrikalarla yapılan savaşlar gibi değildi ki. Benim doğurganlık özelliğim olsaydı, çocuk doğurmuş olsaydım, çocuğumu askere göndermezdim. Birilerinin masa başı hesapları yüzünden, doğurduğum çocuğu toprağa vereceğim; var mı böyle bir şey ya?”
Bu soru muhtelif kurumların pek hoşuna gitmedi. RTÜK, program hakkında inceleme başlattı, Ersoy hakkında da ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçundan 9 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Gezi Parkı döneminde, “ilk üç gün iyiydi”cilerle hemfikirdi, düşüncelerini yine ‘a la Bülent’ bir üslupla, kamuoyuyla paylaştı:
“Ağzı süt kokan, tertemiz, pırıl pırıl, tahsilli gençlerimiz, demokratik haklarını kullanmak için böyle bir atılımda bulundular. Ama ne zaman, bu 35-40 karat çocuklarımızın arasına önyargılı kişiler girip de bu yakmalar yıkmalar başladı, o işin şıklığını bozdu. Hep dediler ki Bülent Ersoy neden konuşmuyor? Bülent Ersoy oraya gelemezdi. Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki ben şaşaaya, gösterişe, abartıya çok meraklıyım. Kimileri tarafından beğenilir, kimileri tarafından zem edilir ama ben buyum. Kaç ağaçsa artık mesele bilmiyorum ama mühim olan tabiat. Tabiatın dengesinde hayvanlar da çok önemli rol alıyor malum olduğu üzre. E daha mart sonuna kadar üzerinde çeşitli kürklerle ortalara çıkmış bir hanım, oraya gidip de şimdi ağaçların savunucusu olursa, bu inandırıcı olmaz. Yandaşınız olan bu hanım, daha düne kadar yok rakun, yok çinçila giyiyordu derlerse, siz de yara alırsınız. Polisimizin vur denildiyse öldürme pahasına yaptığı çıkışlar da gözden kaçmadı; hiç hoş olmadı.”

BEDDUA, TÜRBAN VE AYRILIK

Bülent Ersoy Show’un başladığı günden beriyse, tabiri caizse, hadisesiz gün geçmiyor. Emsalsiz kıyafetleri, saç modelleri ve makyajlarıyla, her hafta sosyal medya âlemini halı gibi silkeleyen Ersoy, bir seferinde kanalın yeni başlayan bir diziyi, programının önüne koyması üzerine öyle sinirlendi ki, beddua konusunda Fethullah Gülen’i aratmadı: “Bana yapılan bu haksızlığı unutmayacağım, ben hiçbir şeyi unutmam. Show TV temelinden yansın, genel müdür de yansın!”
Geçen ekim ayındaki bir programda, playback söylediği şarkıda aksaklık yaşanması üzerine, teknik ekip ve saz heyetine “Allah belanızı versin, salak, kuş beyinliler” şeklinde fırça kayması, Show TV’nin 120 bin lirasının, ceza bedeli olarak RTÜK’ün kasasına transferine neden oldu.
Neticede, bir hafta boyu mizansen olup olmadığı tartışılan artistik bir şekilde bayılıp, kandil gecesine denk gelen bir başka hafta tesettüre girmesi gibi ‘aksiyon’larla, her hafta bomba bir gündem yaratmayı başaran Ersoy’un programının sonlandırıldığı haberi düştü ortamlara.
En son, yapımcı Mehmet Fevzi Siverek, Ersoy’un kaprislerinden yıldığı için programı bitirdiğine dair zehir zemberek açıklamalarda bulunurken, Ersoy, kendine yakışır kalibrede konuklar çağırılmadığı için programı bıraktığını iddia ediyordu.
Onu bunu anlamam; kanalları göreve çağırıyorum. Malum, önümüzde seçimler var, Suriye meselesi var, Türkiye’nin siyasi gündeminde var evladı var; hatta yok, yok… Bülent Ersoy’un görüşlerini aktarabileceği bir mecra yaratılamazsa, fanzin çıkaralım mı diye, şahsen kapısına dayanmayı düşünüyorum.

Yazarın Tüm Yazıları