Günlerin Köpüğü

Aylin LİVANELİ
Haberin Devamı

Kimlik ve yabancılaşma

BAZI sanatçıların dehası inkár edilemez.

Yarattıkları sanat eserlerinin değeri tartışılmaz.

Buna rağmen birkaç kişiye hiçbir önbilgi vermeden, o ünlü gözünden yaş damlayan çocuk resmini ve Picasso'nun ‘‘Guernica’’ tablosunu gösterdiğinizde, çoğunluk birincisini beğenir.

Oysa Guernica tablosunun, diğeriyle kıyaslanamayacak ölçüde değerli olduğu ortadadır.

* * *

Bir süredir New York Üniversitesi'nde değişik kültürlerden kişilerle bir edebiyat çalışması yürütüyoruz.

Çalışma konusu ‘‘Yirminci Yüzyıl Edebiyatında Kimlik ve Yabancılaşma.’’

Joseph Conrad'ın ‘‘Karanlığın Yüreği’’, Borges'in ‘‘Ficciones’’, Hemingway'in ‘‘Güneş de Doğar’’ı gibi, geçtiğimiz yüzyılın en önemli kitaplarından bazılarını incelediğimiz bu çalışmada, kişilerin tepkileri beni çok şaşırttı doğrusu.

Her şey Ernest Hemingway'in romanını satın almak için gittiğim New York Üniversitesi'nin kitabevinde başladı.

Kitabı raflarda bulamadığım için danışmana sordum. ‘‘Hemingway'in ‘Güneş de Doğar’ romanını arıyorum.’’

Danışman: ‘‘Yazarın adı ne dediniz?’’

Ben: ‘‘Hemingway.’’

Danışman: ‘‘Kodlar mısınız?’’

Ben (Dehşetle danışmanın bu yazarı daha önce hiç duymadığını fark ederek ve içimden Allah Allah çekerek): ‘‘H-E-M-I-N-G-W-A-Y.’’

Danışman:

‘‘Kitabın adı ne demiştiniz?

Ben (ağır ağır): ‘‘The Sun-Also-Rises’’ (Güneş de Doğar)

Danışman (tekrarlayarak): ‘‘The Son Also Rises?’’ (Erkek Çocuk da Doğar.’’

İngilizcede güneş (sun) ve erkek çocuk (son) birbirine çok benzediğinden ikisini karıştırmıştı.

Oysa İngilizce'de güneşin doğmasına ‘‘rise’’, çocuğun doğmasına ‘‘born’’ deniyor. (Bu da biraz İngilizce dersi gibi oldu ya neyse.)

En azından buradan doğrusunu anlayacağını sanmıştım ama yanılmışım.

Neyse bu hatayı da düzelttikten sonra zar zor tozlu rafların birinde bulduk kitabı.

Daha sonra üniversitede Hemingway'in yazdıklarından çok yazmadıklarının önemini tartıştığımız toplantıda birkaç kişi, ‘‘Söylemek istediği şeyi neden açık açık yazmıyor?’’ gibi sorular yönelttiler.

Tabii bu soruyu soranlara, her şeyin açık açık anlatıldığı bir yazı parçasının edebiyat olamayacağını anlatmak kolay değil.

Amerika'da günümüzün entellik sembolü sayılan, kişiye 3 beden büyük, ağı dizlere inen, paçaları yerleri süpüren kot pantolonuyla, acı çekermiş gibi yürüyerek nihilizmi, ne demek olduğunu bilmeden, bir yaşam biçimi olarak benimsemiş yeni jenerasyon Amerikalılardan biri, Hemingway'i bu kitabından ötürü cinsel ayrımcılıkla ve ırkçılıkla suçlaması epey ilginçti.

‘‘Kitabıh kahramanları içki içip gezmekten başka bir şey yapmıyorlar. Neden bu kitap Nobel ödülü aldı ki?’’ dedi bazıları da.

Joseph Conrad'ın büyük eseri, ‘‘Karanlığın Yüreği’’ de pek beğenilmedi.

Bir kişi, ‘‘Bu kadar edebiyat yapmaya ne gerek var?’’ diyerek tepkisini dile getirdi.

Kenan Evren'in bir Picasso tablosuna bakarak, ‘‘Ben daha iyisini yaparım’’ demesi gibi, ‘‘Ben olsam daha iyi yazardım’’ dedi bir kişi de.

Arjantinli ünlü yazar Borges'in kitabından ise kimse bir şey anlamadı.

Bu kitap da ‘‘Anlayamadığım bir şey iyi olmasa gerek!’’ düşüncesiyle anında yargılanıp zihinlerdeki çöp tenekesinde yerini aldı.

İnsan hayal kırıklığına uğruyor doğrusu.

Koskoca New York Üniversitesi'ndeki seviyenin daha yukarılarda olmasını bekliyor...

* * *

Barnes and Noble Amerika'nın en büyük kitabevi zinciri.

En küçüğü 3 katlı.

Ama yakından bakıp, kitapları incelediğinizde çok az bölümünün edebiyata ayrıldığını görüyorsunuz.

Rafların büyük bir kısmını kolay okunur gerilim, korku ve aşk romanları dolduruyor. Geri kalan raflar da ünlülerin hayatı, kendine yardım ve yemek kitaplarından oluşuyor.

* * *

Popüler kültür yaygınlaştıkça büyük yazarların, bestecilerin ve ressamların yerini şarkılarında bol bol küfür eden Puff Daddy gibi şarkıcılar, gazete káğıtlarını üst üste yapıştırıp kırmızıya boyayarak tablolarını binlerce dolara satan ressamlar, hayal güçlerini, insanları daha çok korkutabilecek türlü iğrençlikler keşfetmeye adamış yazarlar alıyor. Ve bu arada gerçek dehalar ‘‘Canım ne varmış? Ben daha iyisini yaparım’’ diyen bazı ‘‘üstün zekálılar’’ tarafından karalanıp duruyor.

Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.

Olan dehalara değil, gittikçe kültüre, sanata ve gerçek değerlere yabancılaşan bizlere oluyor.

İşte galiba 21'inci yüzyılın kimlik ve yabancılaşma sorunu da bu olsa gerek.

Alivaneli@aol.com

Faks: (0212) 262 19 79

Yazarın Tüm Yazıları