Gerçek oyuncu TV ile ilişkilerini sınırlamalı

Herkesin peşinde olduğu ve tam üç yıldır kimseyle görüşmeyen Zuhal Olcay, suskunluğunu Kelebek’le bozdu.

‘Oyunculuğa gönül koymuş insanların, televizyonla ilişkilerini çok sınırlı ve çok dikkatli kullanmaları gerekir’ diyen ünlü sanatçı, eşi Haluk Bilginer’le fırtınalı günler geçirmesine rağmen, oldukça keyifli ve neşeli. Genç kuşak oyunculardan Kenan İmirzalıoğlu’nu çok beğendiğini söyleyen Zuhal Olcay, Özcan Deniz’i ise ‘Popüler kültürün yeteneği’ olarak değerlendirdi.

Uzun zamandır sizden haber alamıyoruz. Neredesiniz, neler yapıyorsunuz?

Aslında hep ortalardayım. Ama uzun zamandır sinema, tiyatro, dizi film yapmıyorum. Dizi yapmayışımın en büyük nedeni de iyi bir proje yakalayamamak! Ancak çok yakında bir sinema filmine başlayacağım. Kutlu Ataman’la ‘Palto’ projesinde üç yıl aradan sonra kamera karşısına geçeceğim. Bununla birlikte beni çok heyecanlandıran birkaç proje daha var. Zamanı geldiğinde bu projeleri ilk size açıklarım, söz...

- Bu arada yeni albüm çalışmanız da başladı...

Biliyorsunuz üç yıl önce ‘Başucu Şarkıları’nı yapmıştım. Şimdi yine Bülent Ortaçgil’le beraber ‘Başucu Şarkıları- 2’nin hazırlıklarına başladık. Şarkı seçmelerini yapıyoruz şimdilerde... Birkaç ay içinde stüdyoya girmiş olacağız. Herhalde kış ayında da piyasaya çıkarmış oluruz. Birol Ağırbaş, Baki Duyarlar, Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil... Bunlar gerçekten müzik dünyasının çok değerli isimleri. Tiraj anlamında da bu prodüksiyonun çok iyi bir başarı elde edeceğini düşünüyorum.

60 BÖLÜMLÜK DİZİ OYUNCUYU BİTİRİR

- Televizyonlardaki dizileri takip ediyor musunuz?

İnanın takip edemiyorum. Tabii ki tek tük baktıklarım oluyor. Bakın bir kere televizyonu sanat olarak görebilir miyiz, bu ciddi bir soru işareti. Televizyonda sanat ne kadar yapılabilir? Bir sinema filmine verilen emek, çalışma, düşünce, senaryo gibi A’dan Z’ye her şeyin bir TV dizisinde gerçekleşmesi çok çok zor. Aslında Türkiye için çok zor. Mesela BBC’de çok güzel diziler görüyorum. Ama 6 bölüm çekiyorlar ya da 4 bölüm ve o bölümlerde de dünya sinemasından çok önemli isimlerini oynatıyorlar. Ben böyle işlerin çok hasretini çekiyorum.

- İyi diziler de var ama...

Tabii ki kendi ülkemizin şartlarında yapılan iyi işler de var. Ben televizyonun çok önemli bir eğitim aracı olduğunu düşünüyorum. Yine çok güzel, dramatolojisi, oyuncusu, yönetmeni, senaryosu sağlam işler yaparak da halkın beğenisini yukarı çekmek gerek. Tek sorun eldeki gücü iyi kullanmakta.

- Yani siz bir dizi en fazla 6 bölüm olmalı, 60 değil demek istiyorsunuz...

60 bölüm yayınlanan bir dizi var mı Allah aşkına! İnsanlar bir şekilde eğlendirilmek, avutulmak zorunda. Televizyon da bunu en iyi yapabilecek araç. Ama bir taraftan insanları avutulurken, diğer yandan her anlamda beğeniyi, sanatsal anlamda estetiği biraz yukarı çekmek gerek. Her hafta bir şeyler üretmek çok zor. Cepte ne varsa ortalığa saçılıyor. Bir süre sonra o oyuncunun bakışları, davranışları, mimikleri yapaylaşıyor. Siz 100 bölüm aynı karakteri oynarsanız, senaryo da ister istemez çalakalem oluyor. Oyuncuyu çok tüketen, bitiren bir şey. Onun için oyunculuğa gerçekten gönül koymuş insanların, televizyonla ilişkileri çok sınırlı ve çok dikkatli kullanmaları gerekir.

HALK İÇİN YAPIYORUM DEMEK PALAVRADIR

- Bu diziler sayesinde iyi para kazanılıyor... .

Herkesin kendine göre sorunları olabilir. Ev taksidi, çocuğunun okul parası, sağlık sorunu gibi... Dolayısıyla işi bir yerden sonra kabul etmek zorunda kalıyordur. O yüzden bu konuda çok fazla ahkam kesmek istemiyorum. Çünkü o zaman da gençler şunu soruyorlar; ‘Tamam dizi yapmayalım ama bizi yaşatacak kadar tiyatro projesi, film mi var?’ Bunun da cevabı yok tabii ki... Fakat ben, gerçekten yetenekli, bu işe gönül vermiş insanların bu konuda direnebildiği kadar direnmesini tavsiye ediyorum.

- Tıpkı sizin gibi...

Bu benim en büyük zenginliğim. Bununla çok övünüyorum. Ne teklifler geldi. Ama oyunculuk benim tek varlığım. Benim için elmas kadar değerli. Çok dikkatli davranmak zorundayım. Mesela geçenlerde bir senaryo geldi. Bir karakter var, inanamadım! Ben inanmadıysam seyirciyi nasıl inandırırım? Tamam orada inanmaya hazır bir kitle var ama ayıp değil mi ya? Ben bunu yapamam. Kitle mitle de umurumda değil, kendime yapamam. Çünkü her şeyi önce kendimiz için yapıyoruz. ‘Her şeyi halk için yapıyoruz’ demek palavra bunlar. Önce kendimizi mutlu etmek için yapıyoruz.

- Sonuçta hiçbir şeyi kabul etmiyorsunuz. Hiç endişeniz olmuyor mu?

Olmaz olur mu? ‘Ona hayır diyorum, o filme burun kıvırıyorum, o diziyi beğenmiyorum. Bir dakika ben ne yapıyorum, ne yapacağım’ dediğim anda da hemen tiyatroya yapışıyorum. Ben şanslıyım bu konuda. Tiyatroma sarılıyorum, müziğe sarılıyorum. O yüzden gerçekten kendimi şanslı hissediyorum. Dediğim gibi tabii ki endişelerim oluyor. Ay acaba gündemden düşer miyim endişesi bende de oluyor. Niye olmasın, hepimiz insanız. Ama korkuya rağmen cesaret edip direnmek önemli. Yoksa cesaret korkmamak değil, ancak aptallar korkmaz.

- Bu konuda ukala ya da burnu büyük olarak algılanıyorsunuz...

Artık bu konuda direnmekten vazgeçtim. Madem öyle düşünüyorlar, öyle düşünsünler. İnandığınız şeyleri yapmak snopluk ya da burnu büyüklükse, evet öyleyim. Ben inanmadığım hiçbir şeyi yapmıyorum. Ancak hiç kimseyi de yaptıklarından ötürü çok ağır bir dille eleştirmek tarzında birisi de değilim. Neyi seçiyorsanız o’sunuzdur. Kendisi üzerine çalışmayan bir oyuncunun, oyunculuğuna kaygıyla bakmak gerek. İyi oyuncu olabilmek çok sancılı yollardan geçiyorsunuz. Bu da emek, özveri istiyor.

ŞU SIRALAR ADRENALİNİM FAZLA

- Bu sancılı yollardan geçmeden bölüm başı 40 milyar alanlara ne diyeceksiniz?

Bu arz-talep meselesidir. Şov dünyasında bunu yadırgamamak gerek. Bu kadar büyük paraları aslında çok büyük bir bedel ödeyerek alıyorlar. O yüzden onlara acıyorum ben. Neden acıyorum biliyor musunuz, bir yüz metre koşmak var, bir de maraton var. Onlar 100 metre koşuyorlar. İstediklerini elde ediyorlar sonra unutulup gidiyorlar. Bu çok acı bir şey. Çok üzülüyorum. İnsanı sadece para mutlu etmez.

- Aslında yetenekliler var içlerinde...

Var, olmaz olur mu? Ama hem para kazanıp hem de kendilerine yatırım yapsalar. İşte burada da akıl önemli. Yetenek herkeste olabilir. Akıl çok önemli. O da herkeste yok...

Estetik yaparsam ekmeğimle oynarım

Düzenli olarak cilt bakımı yaptırdığını belirten Zuhal Olcay, tam 14 yıldır Erenköy’deki Enes Bio Estetik Center’a gidiyor. Ezen ve Nesrin Sürer kardeşlerin uyguladığı, ‘Pembe Maske’ yöntemiyle cildinin nefes aldığını belirten Olcay, bütün hanımlara bu bakımı tavsiye ediyor.

Ben, haftanın beş günü spor yapıyorum, beslenmeme dikkat ediyorum, sigara az içiyorum, uykuma dikkat ediyorum. Hiç estetik yaptırmadım. Sadece yıllar önce gözaltındaki torbalarımı aldırdım. Estetiğe karşı değilim, sadece çok dikkatli kullanılması gereken bir şey. Çünkü bir oyuncu olarak gıdı buruşmuşken, yüzün gergin olmasını çok anlamıyorum. Bunları yapamam, sonra ekmeğimden olurum. Bu kadar basit.

Özel hayatıma gelince, bu konuda konuşmak dahi istemiyorum. Çünkü kayda değer bir şey yok. Tabii ki Haluk ile ilişkimizde bir dalgalanma var, hepsi bu. Bunun dışında çok mutluyum, huzurluyum, keyifliyim. Çocuğum, dostlarım, ailem, benim için çok değerli ve onlarla da mutluyum.
Yazarın Tüm Yazıları