Küresel durgunluğa giden yol: Pandemi ve petrol savaşları

Güncelleme Tarihi:

Küresel durgunluğa giden yol: Pandemi ve petrol savaşları
Oluşturulma Tarihi: Mart 14, 2020 11:46

Koronavirüs salgını sonrası ülkelerin gerek kendi içinde gerekse diğer ülkelerle gerçekleştirdiği ekonomik faaliyette gözlenen daralma, azalan turizm gelirleri ve emtia bazlı ihracat gelirlerindeki potansiyel düşüşle birleştiğinde sermaye piyasalarında kayıpların derinleşmesi kaçınılmaz oldu.

Haberin Devamı

Düşük büyüme, düşük enflasyon ve sınırlı politika hareket alanının olduğu cari ekonomik ortam küresel ekonomiyi negatif gelişmelere karşı daha kırılgan hale getirirken, pandemi olarak ilan edilen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına petrol savaşlarının da eklenmesi durgunluk endişelerini artırdı.

Çin'in Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentinde ortaya çıkan Kovid-19'un dünya genelinde bulaştığı kişi sayısı 135 bine yaklaştı.

Her ne kadar Çin'de görülen vaka sayısı azalsa da salgının ABD ve Avrupa'da giderek yaygınlaşması konunun ciddiyetini ortaya koyarken, şimdiye kadar hem hükumetler hem de merkez bankalarının aldığı tedbirler, küresel ekonomideki panik havasını dağıtamadı.

Salgını önlemek için yapılan her harcamanın ileriye dönük bütçede sıkılaşma riskini doğurması, halihazırda manevra alanı daralan hükumetleri ve merkez bankalarını zora sokuyor. Diğer taraftan salgından etkilenen bireylerin harcamalarının azalması da iç talepte düşüş sorununu beraberinde getiriyor.

Kovid-19 sonrası hükümetlerin koruyucu ekipman, tarama, tanı testleri ve hastane kapasitelerini artırıcı yöndeki sağlık alanındaki harcamaları bütçede ek yük oluştururken, başta turizm ve hava yolu sektörü olmak üzere ticari faaliyetleri etkilenen ve likidite sıkıntısı çeken şirketlerin destek verilmemesi halinde batma ihtimalinden söz ediliyor.

Ülkelerin gerek kendi içinde gerekse diğer ülkelerle gerçekleştirdiği ekonomik faaliyette gözlenen bu daralma, azalan turizm gelirleri ve emtia bazlı ihracat gelirlerindeki potansiyel düşüşle birleştiğinde sermaye piyasalarında da kayıpların derinleşmesi kaçınılmaz oldu.

TARİHİN EN SERT DÜŞÜŞÜ YAŞANDI

Ticaret savaşının ardından yorgun düşen piyasalar, Kovid-19 salgını ve petrol şokunun ardından gelişen sermaye girişlerinde ani duruş riski ile tarihin en sert düşüşünü yaşadı. Bu gibi durumlarda güvenli liman olarak görülen "altın" gibi varlıklarda da likidite endişeleriyle sert değer kaybı görüldü.

Sadece bu hafta, Rusya'da RTS endeksi yüzde 23'ün üzerinde düşüş yaşarken, Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa borsalarında da kayıplar yüzde 20'nin üzerinde gerçekleşti. ABD'de borsalarında ise tarihin en hızlı düşüşleri görüldü ve Dow Jones, S&P 500 ve Nasdaq endekslerinde ortalama yüzde 18 kayıp yaşandı.

Uluslararası piyasalarda altının onsu geçen haftaki yüzde 5,2'lik kazancını geri verirken, Aralık 2012'den bu yana en yüksek seviye olan 1.700 dolardan düşüşe geçti ve yeniden 1.600 doların altına indi.

Brent petrolün varil fiyatı ise ocakta yüzde 15, şubatta yüzde 11,1 gerilemesinin ardından mart ayında tarihinin en sert düşüşlerinden birini kaydetti. Fiyatlar, 9 Mart'ta tarihin en sert düşüşlerinden birini kaydederek 31,1 dolara kadar gerilerken, 13 Mart itibarıyla aylık bazda da yüzde 30'un üzerinde azalışla 33-34 dolar bandında bulunuyor.

FED YETERSİZ KALDI, TRUMP DEVREYE GİRDİ

Merkez bankalarının koronavirüs ve petrol şoku ile sarsılan piyasalara ilk likidite müdahalesi, virüsün ortaya çıktığı Çin'den geldi.

Çin Merkez Bankası (PBoC), piyasalardaki panik havasını dağıtmak için devreye girerek, piyasaya önce 1,2 trilyon yuan likidite enjekte etti, 7 ve 14 günlük ters repo faiz oranlarında da indirime gitti. Banka daha sonra piyasaya 400 milyar yuanlık daha likidite sağladı. PBoC, 1 yıl vadeli faizi 10 baz puan, 5 yıl vadeli faizi ise 5 baz puan indirerek sırasıyla yüzde 4,05 ve yüzde 4,75'e düşüren banka, son olarak zorunlu karşılıkları da bazı bankalar özelinde 0,5 baz puan azaltarak yüzde 1'e çekti.

Virüsün Avrupa ve ABD'ye yayılarak küresel ticarette milyar dolarları aşan kayıplara neden olacağı beklentilerinin artması sonrasında ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası'ndan (ECB) da birbiri ardından açıklamalar geldi.

Fed, 17-18 Mart'taki Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısı öncesi, politika faiz oranını 3 Mart'ta 50 baz puan indirerek yüzde 1-1,25 aralığına çekti. Söz konusu karar, FOMC'un 2008 küresel krizinden bu yana ilk kez planlı toplantıları öncesi aldığı faiz kararı oldu.

Faiz indirimine karşın piyasalardaki oynaklığın artması ve kayıpların derinleşmesi üzerine New York Fed, Kovid-19 salgını nedeniyle olağandışı dalgalanmaların görüldüğü piyasalara toplam 1,5 trilyon dolarlık likidite vereceğini açıkladı. Banka, 12 Mart'ta gerçekleştirdiği 3 ay vadeli repo işlemiyle piyasaya 500 milyar dolarlık likidite sağlarken, cuma günü de 3 ay ve 1 ay vadeli 2 repo işlemiyle piyasaya 500'er milyar dolarlık likidite enjeksiyonu yapılacağını bildirdi.

Fed'in hamlelerinin piyasalardaki düşüşe yeterince engel olamaması sonrası, ABD Başkanı Donald Trump ulusal acil durum ilan ederken, salgınla mücadele kapsamında 50 milyar dolara kadar fonun erişime açılacağını duyurdu.

GÖZLER JAPONYA MERKEZ BANKASI'NDA

Dünya Sağlık Örgütü tarafından Kovid-19 salgınının yeni merkezi olarak ilan edilen Avrupa'da, ECB faizlerde herhangi bir değişim yapmamasına karşın, yıl sonuna kadar geçici 120 milyar avroluk ek varlık alımı planladığını ve Avro Bölgesi finansal sistemine destek için geçici uzun vadeli refinansman operasyonları (LTRO) sağlanacağı duyurdu.

Haberin Devamı

ECB Başkanı Christine Lagarde, faizlerde alt sınırda olunmadığı ve ihtiyaç duyulduğunda indirime gidileceğini de vurgularken, "Virüs üretimi yavaşlatacak, talebi azaltacak. İddialı ve koordineli mali politika yanıtına ihtiyaç var." ifadeleri ile konunun politika yönlendirmesi açısından takip edileceği mesajını verdi.
Öte yandan İngiltere Merkez Bankası (BoE), olağanüstü toplantıyla, politika faiz oranını 50 baz puan indirerek yüzde 0,25'e düşürdü.

Japonya Merkez Bankası (BoJ) ise henüz bir aksiyon almamasına karşın, 18-19 Mart'ta gerçekleştirdiği toplantıda piyasa operasyonları ile uzun vadeli kıymetleri kullanarak bol likidite sağlayacakları sinyalini verdi.

Büyük merkez bankalarını takiben gelişmekte olan ülkelerin birçoğunun da düşük faiz politikasına hızlı bir geçiş yaptığı görülürken, yıl başından bu yana 30'u aşkın ülke merkez bankası faiz silahını çekti.

Analistler, Büyük Buhran ve 2008 finansal krizinin ardından dünya çapında hem arz hem de talep baskılarının sonucu yeni bir durgunluk riski ile karşı karşıya kalındığına işaret ederek, cephanesi ve faiz manevrası azalan merkez bankalarının parasal genişlemeye adım adım ilerlediğini belirtiyor.

BÜTÇE DENGESİZLİĞİ BORÇLANMANIN YOLUNU AÇABİLİR

Ekonomileri büyük ölçüde enerji ihracatına bağımlı ülkelerin bütçelerini dengede tutabilmeleri için küresel piyasalarda petrol fiyatlarının belirli bir seviyenin altına düşmemesi önem taşıyor.

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) 2020 öngörülerine göre, bütçenin dengede kalabilmesi için petrolün varil fiyatının Suudi Arabistan için 78,3 dolar, İran için 124,4 dolar, Irak için 59 dolar ve Rusya için 49,2 dolar seviyesinde olması gerekiyor.

Söz konusu rakamlar, düşük petrol fiyatlarına en uzun süre dayanabilecek ülkenin Rusya olduğunu teyit ederken, bu noktada ülkelerin rezerv politikası ve mevcut miktarlar da dayanabilme gücü açısından önemli bir unsur olarak öne çıkıyor.

Analistler, piyasalardaki oynaklık ve hükümetlerin giderek azalan gelirlerine karşın giderlerindeki artışın, döviz giriş ve çıkışları arasındaki uyumsuzluğa karşı koymak için acil bir ödeme dengesi ihtiyacına yol açabileceğini vurguluyor.

Bunun bir sonucu olarak, ülkelerin Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kurumlara başvuruları da gündeme gelebiliyor. Zira geçen hafta İran, Kovid-19 ile mücadelede kullanılmak üzere 5 milyar dolar kredi talep etti.

IMF'nin blogunda yayımlanan ve Martin Mühleisen tarafından kaleme alınan bir yazıda, koronavirüs salgınının tetiklediği ciddi bir gerileme durumunda, ilk tepki olarak IMF'nin gelişen ve gelişmekte olan ülkelere fon sağlamak için 50 milyar dolara kadar acil durum finansmanı sağlayabileceğinin tahmin edildiği, düşük gelirli ülkelerin bu miktarın yaklaşık 10 milyar dolarından yararlanabileceği belirtildi.

Yazıda ayrıca, acil durumun ötesinde üyelerin IMF'nin kota ve borçlanma kaynaklarından yaklaşık 1 trilyon dolarlık savaş sandığından yararlanabileceği vurgulandı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!