Alman vizesi yetmedi bir de İstanbul vizesi

Ege CASEN
Haberin Devamı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan, cesur çıkışları ve dengeli icraatı ile dikkati çekmeye devam ediyor. Erdoğan'ın ‘‘demokrasiyi, kendisini hedefine (mesela şeriat düzeni tesisine) götürecek bir tramvay olarak gördüğünü söylemesi’’ onun demokrasiye bağlı olmadığı şeklinde yorumlandı. Ben aslında hangi sosyal kesimin, demokrasiye ne kadar bağlı olduğu konusunda hep kuşku duymuşumdur. Hele, hele işçi sınıfı ‘‘diktatörlüğü’’ kurmak için savaştıklarını yıllarca bağıran devrimcilerin (?) şimdilerde safkan demokrat kesilmelerine fazla puan vermiş değilimdir. Bu girizgahın sebebi, Erdoğan'la ilgili kuşkularımı dile getirmek, ama onu yine de ‘‘demokrasi düşmanı’’ olarak görmediğimi beyan etmektir. Bu yazının amacı, ‘‘İstanbul'u tamamen kaybetmemek’’ için şehre girişlerde vize uygulaması gerekir fikrini, iş başına geldiğinden beri cesaretle ifade eden Erdoğan'ın bu projesini irdelemektir. Eski vali, yeni bakan Kutlu Aktaş'ın da bu konuda Erdoğan'a destek vermesi sevinilecek bir olaydır.

Öncelikle; teklifi, yanlış ve daha önemlisi ‘‘uygulanamaz’’ gördüğümü açıklayayım. Ancak ‘‘İstanbul'a vize ile girilmesi’’ yine de devrimci ve medeniyetçi bir tekliftir. Alkışlanmaya değer. Bu teklif bize, başta İstanbul olmak üzere tüm büyük hatta küçük beldelerimizde ‘‘şehirleşmenin’’ bir zapturapt altına alınması gerektiği haykırmaktadır. Teklifi her tenkit eden, mutlaka alternatif bir çözüm tarzı sunmalıdır. ‘‘İstemezük, hiçbir şeyi beğenmezük; nerede eski enginarlar’’ diye nostaljik takılarak bir yere varılamaz.

İstanbul'da büyüme değil, kanser irileşmesi vardır. İstanbul'un hastalığı civar vilayetlere de sirayet etmiştir. Her taraf vahşi bir şekilde binalarla dolmaktadır. Türkiye nüfusunun altıda birinin yaşadığı ve milli gelirinin neredeyse yarısına yakın bir kısmının üretildiği ve üleşildiği İstanbul ‘‘özel bir vaka’’dır. En önemlisi İstanbul'da sağlanacak bir şehirleşme (medenileşme) başarısı, tüm Türkiye'ye örnek olacaktır. İstanbul, kimsenin malı değildir. Her Türk'ün gelip, İstanbul'da yerleşme hakkı vardır. Hatta, belki de yakında aynı hak, Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin vatandaşlarına da tanınacaktır.

Hak olmayan şey, kaçak bina yapmak ve kayıt ve kural dışı ekonomik faaliyette bulunmaktır. Meselenin esası budur. Eğer, kaçak inşaatın ve kaçak ekonomik faaliyetin önüne geçilebilmiş olsaydı, Türk vatandaşlarına İstanbul vizesi uygulamak gibi ‘‘ters’’ bir teklifle kimse ortaya çıkmazdı. İstanbul'da görev yapan yerel yöneticiler, görevlerini yapmadıkları (veya yapamadıkları) için İstanbul bu göç seline uğramıştır. Şimdi çare, ‘‘siyasi ve idari mesuliyeti merkezi hükümette olacak vize uygulamasında’’ aranmaktadır. İstanbul, Türkiye'den bağımsızlığını ilan etmeyeceğine göre, bu teklif, yerel sorunları çözmek için, yerel yönetimleri güçlendirme teziyle çelişiktir.

Serbest pazar ekonomisinin regülatörü ‘‘fiyat’’tır. Bu sorunun çaresi bir yandan İstanbul'da yaşamı pahalılaştırarak İstanbul'a talebi düşürmek, diğer yandan kaçak inşaatı ve ekonomik faaliyeti men etmekten geçmektedir. Bu karşı teklif, en az vize koymak kadar zor geliyorsa da ‘‘doğru’’ olan budur.

Son Söz: Tartışmak, çözümü aramanın ilk adımıdır.













Yazarın Tüm Yazıları