Allah müstahakkını vermesin Ivana

Bravo seni tebrik ederim, aferin iyi halt ettin.

Haberin Devamı

Uyandırdın kerizi, bulandırdın denizi. Burada kimseye keriz demeyip sadece atalarımızın bir sözünden sebeplenmişimdir; hakaret içermez, bilhassa bildiririm...
Aslında bu yazı sadece Ivana’nın ekseninde dönen bir yazı değil, burada Ivana sadece konu mankeni.
Bu yazı çoğumuzu, daha doğrusu erkeğinin hegemonyası altında yaşamamayı becerebilmiş şanslı azınlıktaki tüm kadınları ilgilendiren bir yazı. Burada Ivana’nın konu mankeni olmasının nedeni, kendisinin ve kocasının her gün gözümüze gözümüze sokulma durumu.
Şimdi gelelim sadede...
Ivana durumu bizlere göre biraz abartmış olsa da biz de ondanız, yani keriz uyandırıcılardan. Affınıza sığınarak yazının geri kalan kısmında “biz” yerine “siz” diyeceğim, maruzatım var benim, eski kocamla yeni yeni yeşerttiğimiz kanka durumumuzun bozulmasını riske edemeyeceğim, nasıl olsa anlarsınız halden...
Peki, Ivana ne yaptı?
Maddi derdi, tasası yokken çoğunuz gibi, “Kendi ayaklarımın üzerinde neden durmayayım?” dedi ve kendini kamuoyunun önüne attı. Güzelliğinin de ekmeğine yağ süreceğinden emin, başladı atraksiyonlara.
Bir anda ünlü oldu Ivana. Kılık, kıyafette de sınırı dert, tasa etmeyip fiyakalı pozlar da verince şöhret yanında hayranlar da getirdi. Sonra dükkân mükkan açtı, ün arttıkça teklifler arttı ve iş televizyon programına kadar yükseldi.
O sırada, ah karısıyla gururlanıyordur, “ya benim karım taştır, taş” diye düşündüğünü sandığımız koca, tam aksine bu durumdan rahatsız olmaya başladı. Hele ki eski yılların gözde playboyuna, bir gün Reina’nın kapısındaki görevli; “Aa siz Ivana Hanım’ın kocası değil misiniz?” deyince, adamda kofralar attı. Karısının ünü, kendi ününün önüne geçen, kendini zamanı geçmiş, havası bitmiş hissetmeye başlayan koca, erkeklerin en kolay yapabildiği şeyi, en paçoz yolu seçti. Gecenin bir saati, kucağına aldı bir hatunu, “flaş flaş flaş” ve tekrar kaybettiği onurcuğunu geri kazandı.
Sonrası rezillik... Allah müstahakkını vermesin Ivana, durduk yerde kaşındın işte.
Ve sizler... (bkz. maruzat)
Sizlere de rahat batıyor işte. Yetmiyor bir evin sadece anası, karısı, aşçısı olmak. İlla ona, buna burnunuzu sokacak, her bir halttan anlar olacaksınız. Yok kariyer, yok zart, yok zurt...
Haftanın üç günü eller, ayaklar suda, saçlar desen her gün bir başka şekl-i şemalde.
Koca sokakta görse neredeyse tanımayacak. Bir de utanmadan iş seyahatleri falan. Sonra kocayla gidilen davetlerde mavetlerde her lafa, her fikre verilen cevaplar, etrafa “vay anasını” dedirtecek akıllı yorumlar, daha neler de neler.
Sonra da adam komplekse girip aldatınca adamı suçluyorsunuz. Aslında zavallı adamlar da aldatmak taraftarı değiller tabi, bu kompleksi, bu ezikliği yenmenin başka bir yolunu bulsalar onu yapacaklar da maalesef yok işte.
Size diyeceğim kırın mıçınızı, oturun evinizde.
Kariyer yapınca, para kazanınca madalya mı takıyorlar sanki?
Bizler (yani sizler) gider, öğlen bir salata yer, iki dedikodu çeker, birkaç gömlek, pantolon bakar, döneriz eve.
Neyinize yetmiyor anlamıyorum ki? Allah müstahakkınızı vermesin, e mi?

Haberin Devamı

En büyük aşk ve sevginin adresi

Haberin Devamı

Hayır, aşk romanları değil. Hayır, aşk filmleri de değil.
En yakın arkadaşınınki, teyzenin kızınınkinin de değil; dur onlar daha gençler, yıllar var önlerinde, hele geçsin yıllar bir...
Seninkinin, benimkinin olmadığı da kesin.
Eeeee, peki adres neresi?
Aslında burnumuzun dibinde, yani Hürriyet gazetesinin ölüm ilanlarında... Bazen okurken ağlıyorum ben.
“Kırk yıl aynı yastığa baş koyduğum karım, kocam.” “Evimin direği, yüzümü elli yıl güldüren meleğim.”
“Evimin kırk beş yıllık demir başı, canım kocam.”
“Evlatlarımın anası/babası, torunlarımın nenesi/dedesi, ebedi aşkım” ve daha niceleri... İşte gerçek aşkın adresi, “vay be, demek böyle sevgiler de var” dedirten, en içten satırların yazıldığı yer maalesef ki ölüm sayfaları.

Haberin Devamı

Ayşe’nin notu: Sevgili Kelebek okur dostlarım, geçen perşembeden beri sizlerden öyle özel, öyle güzel e-postalar aldım ki inanın çok mutlu ettiniz beni, sağ olun, var olun.
E-postalarınızda facebook ve twitter kullanıp kullanmadığımı soruyorsunuz, evet, her ikisini de kullanıyorum; işte adreslerim:
https://www.facebook.com/profile.php?id=688719290
http://twitter.com/#!/aysearal

Yazarın Tüm Yazıları