Ali Koçman’ın ardından

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Türk iş hayatının çok renkli bir siması, Ali Koçman’ı kaybettik.

Ali Koçman ile ilk kez bir röportaj sırasında tanışmıştım. Siyasi görüşlerimizin taban tabana zıt oluşu ve Koçman’ın o sıralarda adının TÜSİAD ile özdeşleşmiş olması havada şimşeklerin oluşmasına yol açmıştı. Yine de kendisinde doğal olarak mevcut bir paratoner bu şimşeklerin kendiliğinden toprağa geçmesine neden oldu. Ayrılırken onu tanımış olmanın bir keyif olduğunu farkettim.

Yıllar sonra aynı dergide, Vizon’da, birlikte yazdık. Daha doğrusu Koçman tadına doyulmaz röportajlar yaptı.

Aynı derginin yazarları ve o ayki konukları her ay Vizon’un yazıhanesinde Aliye Simavi’nin düzenlediği 'köfte partileri'nde toplanırdık. Bu partiler birkaç saatle sınırlı ama içten sohbetlere zemin hazırlardı. Ali Koçman’ın çok renkli kişilğinin farkına varışım o vesileyle oldu.

Sonra ortak bir merak, yemekten keyif almak, bizi çok özel masalarda biraraya getirdi. Sadece ikimizin davetli olduğu birkaç muhteşem davet vardır ki, onları sonsuza kadar çok hoş anılar olarak saklıyacağım.

Bu vesileyle, merak edenlere Ali Koçman’ın asıl İstanbul yemeklerinden çok keyif duyduğunu söyleyeyim. Elbette çok iyi malzemeyle ve büyük bir ustalıkla yapılmış olmak şartıyla...

Genç yaşta aramızdan ayrılmasında bu merakının önemli bir rolü olmadığını umuyorum.

Allah rahmet eylesin.

Şimdi Boğaz çok güzel

Bu hafta sonu ne yapayım derken birden aklıma Kireçburnu’na gidip balık yemek geldi.

Niye Kireçburnu? Çünkü evime çok yakın. Pazar gününün keşmekeşi içinde yitip gitme ihtimali düşük.

Sonra orada harika bir Boğaz manzarası var.

Biliyor musunuz ki burası Boğaziçi’nin en geniş yeridir? Murat Belge’nin verdiği bilgiye göre, Kefeliköy ile Umur Yeri arasında Boğaz’ın genişliği 3,500 metreyi bulur.

Manzaranın güzelliğinin bir başka nedeni de, Boğaz’da kuzeye doğru gidilirken Karadeniz’in ilkin buradan görülmesidir. O nedenle Rumlar buraya 'Kleidai tou Pontou', yani 'Pontos’un anahtarı' derlermiş.

Yabancı elçilikler bir zamanlar boşuna yazlık rezidansları için bu bölgeyi seçmemişler. Üstelik bunun bir yararı da olmuş. Zamanın padişahlarının cömertliği sayesinde elçiliklere geniş araziler tahsis edilmiş. Hatta Üçüncü Selim, ayrılıkçı Yunanlıların örgütü olan Filiki Eterya ile ilişkisi saptanan zamanın ünlü zengini Fenerli Aleksander İpsilante’nin yalısını müsadere edip Fransız hükümetine tahsis etmiş.

Ne Fransızlar, ne de diğer elçilikler aşırı bir yapılaşma telaşına düşmediklerinden Boğaz’ın bu bölgesi yeşille olan birlikteliğini günümüze kadar taşıyabilmiş.

Peki, 'ne yedin?' derseniz, Deniz Restaurant’da çok güzel kalkan vardı ama ikram olsun diye canlı canlı getirdiklerinde karım fenalık geçirdi. Mecburen barbunyaya döndük. Ama barbunlar da barbundu doğrusu. Mis gibi deniz kokuyorlardı.

Metrdotel Mehmet Karakuş ikramda ısrarlı olduğu için közlenmiş patlıcan ile patlıcan salatasını ayrı ayrı getirdi. Bir de pamuk gibi kalamar tavası yedik.

Deniz Restaurant’nın eskiden beyaz peynirle yaptığı bir tarator sosu vardı ki, artık kalmamış. Üzüldüm. Bir de aşçıbaşına not: Balığın yanında klasik garnitür patatestir. Safranlı bir pilav da pekala bir garnitür olabilir. Hele paella gibi pişirilirse daha da iyi olur. Olmayacak şey, hem patates hem de pilavın birlikte aynı tabağa garnitür olarak konması.

Alp ve Tunç Öner Galatasaray camiasının tanıdık isimleri. Deniz Restaurant’da patron olarak emekleri çok. En beğendiğim ise sakız beyazlığındaki masa örtüleri ve bez peçeteler.

Şimdi Boğaz gerçekten çok güzel!

Yazarın Tüm Yazıları