Umutsuz İş Kadını
Umutsuz İş Kadını
Umutsuz İş Kadını

Gerçek hayat aşk filmlerindeki gibi değil, ya da öyle bitmiyor!

Geçenlerde seyrettiğim Türkçe’ye "Umut Işığım"adıyla çevrilmiş "Silver Linings Playbook" filminden sonra düştü bende jeton.

Haberin Devamı

Geçenlerde seyrettiğim Türkçe’ye "Umut Işığım" adıyla çevrilmiş “Silver Linings Playbook” filminden sonra düştü bende jeton. Bunu aşk filmi kategorisine sokmak bence çok da doğru olmaz ama “Her şey filmlerdeki gibi bitmiyor” dedim kendi kendime…

Hayatın kendisi film, bu kısmı da olsa olsa burada verilmiş bir kesit. Biz sadece çiftler kavuşunca “mutlu son”a tav oluyor, “bitişe” alkış tutuyoruz. Oysa henüz hiçbir şey bitmiş değil aksine, yeni başlıyor! O kavuşmanın devamı nasıl geliyor sanıyorsunuz? Bunun daha sevgili olması, evlenmesi, çoluk çocuğa karışması var değil mi? “Onlar erdi muradına” da, bakalım her şey öyle sonsuza kadar sürecek mi?

Tamam tanışmanın ilk başlarında, her şeyin en heyecanlı, en hareketli dönemlerinde damarda akan kan bile farklı bir hızda ilerliyor, onu biliyoruz. Muhtemelen aranızda oluşan kimyanın etkisiyle her an onunla birlikte olmak, konuşmak, hatta dokunmak, hiçbiri olmuyorsa da en azından ondan haber alabilmek isteği ile tutuşup yanıyorsun. Ortak arkadaşlara “çaktırmadan” ona dair soru sormalar, onu görebilme ihtimalinin sözkonusu olduğu yerlere neredeyse çadır kurmalar, elden telefon düşürmemeler falan sözkonusu.

Haberin Devamı

Sonraki evre ise birlikte olmaya başlama… Yani belki haftanın her günü, her günün 24 saati değil ama boş zamanınızın çoğunu birlikte geçirme dönemi. Soranlara “O benim sevgilim” diyebilme ayrıcalığı kazanma. En nihayetinde de belki o en çok beklediğin, istediğin günün gelip çatması. Onunla sonsuza kadar birlikte olacağının “devlet onaylı tapusu”nu (daha bilindik, genel adıyla evlilik cüzdanını) ele geçirince hafif bir rahatlama…

Zamanla –ben diyeyim üç, sen de beş yıl sonra- o rahatlamanın yerini alan “nasılsa bu hatun/adam artık avuçta” genişliği… Ne de olsa onu görme ihtimali olanlarla görüşüp en azından ondan haber almaya çalışmak gibi bir durumun yok; zira gözünü hemen her açtığında karşında artık. Eskiden sana ilginç gelen, şimdiye kadar hiç dikkatini çekmeyen noktaları sana gösterip öğreten o gizemli adam gitmiş, yerine kaşını gözünü oynatmasıyla bile ne demek istediğini anladığın, dahası bununla da yetinmeyip bir sonraki hareketini bile tahmin edebildiğin, senin için hiçbir sürprizi kalmamış biri gelmiş. Dolayısıyla eskiden gözüne bile batmayan “Elime mi yapışır, toplayıveririm” dediğin oraya buraya atılmış donları, çorapları artık sana bayağı bayağı dağınıklık gibi gelmeye başlamış. Tabii aynı şey karşı taraf için de geçerli: Dışarı çıkarken beklettiğin adam artık durumu “Hatun benim için nasıl da özene bezene hazırlanıyor, yine çok seksi olmuş”lardan seni beklerken cinnet geçirme evresine “level atlatmış”. Eskiden yapmayı beceremediğinde şeklinin bozukluğuna, tadının çirkinliğine kahkahalarla gülüp sonunda dışarıdan eve yemek siparişi vererek neşe içinde afiyetle yenilen yemekler artık yerini “Bir yemek yapmayı bile beceremiyorsun”la başlayan kavgalara, zehir olan yemeklere bırakmış.

Haberin Devamı

Sonra… Sonra devreye bir de çocuk girmiş. O muhteşem aşkınızı bir de çocukla “süslemek”, birlikteliğinizi “taçlandırmak” istemişsiniz pek normal olarak. Haa, kime göre, neye göre normal belli değil ama ne diyorlardı? “Aşkınızın meyvesi”… Eh, zaten herkes en başından beri merak etmiyor muydu ilişkinizin gidişatını? Öncelikle hayatınızda biri olup olmadığıyla başlayan sorular yerini “Ne zaman evleniyorsunuz”a, oradan da “Çocuk ne zaman?”a bırakmamış mıydı zaten epeydir? “Alın size çocuk. Onu da yaptık, mutlu musunuz?” evresine hoş geldiniz.

Etrafınızda dünya gözüyle torun tombalak görmek istediği ya da yeğeni/kuzeni ile biraz oynayıp hoşbeş vakit geçirmekle sınırlı kalacak bir ilgi için size çocuk doğurtturmuş akrabaları bilemem ama durum sizin açınızdan hiç iç açıcı değil. Lakin hayat artık sizin için bebek emzirmek, kaka/çiş temizlemekten ibaret. En azından bir müddet bu böyle. Bu arada etrafta benim tabirimle “felaket tellalı” daha yumuşak bir tarifle sizi sinir etmek için apronda bekleyen “Bu daha iyi günlerin”ci teyze ve amcaları yazıma dahil bile etmek istemiyorum. Acemi annelik döneminin, cinlerinizin tepenizde uçuştuğu dokunsalar ağlarım şeklinde manik-depresif lohusalığın, yeni dönem çocuk yetiştirme üzerine devirmeniz gereken onlarca kitabın, çocuklarınıza daha iyi bir hayat sunabilmek için kazanmanız gereken tonlarca paranın, “hangi ürünün organiği en iyi nerede bulunur, çocuğuma ne yedirmeliyim”le başlayıp ucu bucağı olmayan sorulara bulmanız gereken binlerce cevabın da tüm bunların yanında size sunulan bonus olduğunu ayrıca belirtmek isterim. Bu arada asosyallikten kafayı sıyırmamak için bulmanız gereken iki, hadi en kötü tek bir arkadaşı da unutmamak lazım. Zira gün içinde insanın konuştuğu yegane kişi sadece çocuğu olursa kafaya huni takıp gezmek pek muhtemel; sonra bana “Demedin” demeyin.

Haberin Devamı

Haa, tüm bunların içinde tuvalete gitmeye bile zaman bulamazken pek müstakbel eşinizle de ilgilenmeniz gerektiğini bilmem ayrıca hatırlatmama gerek var mı? Ki en önemlisi belki de bu aslında. Bana birileri hatırlatmadı, hatırlatmalıydı. O görevi sizler için ben üstleneyim istedim.

Ne de olsa aşıktınız o adama “belki de bir zamanlar” değil mi? Hatta her şeye buradan başlamamış mıydık?

Gerçek hayata hoş geldiniz!