Paylaş
Hamileliğinizin ilk aylarından itibaren kendisi ve dış dünya ile olan ilişkinizi hisseden ve sizden aldığı olumlu veya olumsuz enerji ile kendi dünya görüşünü belirleyen bir varlık var: Çocuğunuz. Doğduğu andan itibaren gerek beslenirken, kucağınıza alıp onu uyutmaya çalışırken, altını değiştirirken gerekse onunla oyun oynarken bu süreç devam ediyor. Sizden gelen enerji ona, sizinle ve dünyayla kuracağı bağın nasıl olacağı hakkında referans oluyor.
Bebeklikten ilk çocukluk çağına geçiş ve çocuğun da aile yaşamında aktif bir şekilde yer alması ile birlikte çocuklarımızla aramızdaki paylaşımlarda ve etkileşimlerde olduğu kadar çatışmalarda da artışlar meydana geliyor. Bu süreçte çocuklarımız ile yaşadığımız sorunlar, çocukta davranış problemleri, inatlaşmalar, öz güven problemleri ve agresif davranışlarla zaman zaman karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu gibi durumlarda verdiğimiz tepkilerle, çocuğun inatlaştığı, karakterinin bu olduğu, hırçın olduğu, tatminsiz olduğu ve benzeri problemleri olduğuna dair varsayımlarla problemin devam etmesini ve hatta artmasını tetikleyebiliyoruz. Dolayısıyla çocuğumuzla aramızdaki güven ve sağlıklı ebeveyn ilişkisi kurma çabalarımız yerle bir oluyor.
Öncelikle şunu göz ardı etmeden yaşamamız gerekiyor: “biri bizi gözetliyor”. Çocuğumuz doğal yollardan model alarak ve bizi gözlemleyerek hayata karşı nasıl bir duruş sergileneceğini öğrenmiş oluyor. Hayata bakışımızı, problem çözme yollarımızı, öfkeye başvurma yüzdemizi, ahlaki bakış açımızı, olumsuz davranışlar gösterme sıklığımızı, kişisel farklılıklara ve çevremizdeki insanların tercihlerine gösterdiğimiz saygıyı, hatalara karşı gösterdiğimiz anlayışı veya anlayışsızlığı, kabul düzeyimizi, mahrem alana duyduğumuz saygıyı, sevgi sözcüklerini kullanma sıklığımızı, kucaklaşmaların hayatımızda kapladığı yeri ve buna benzer bir çok konuda gün içinde onlarca defa farklı olaylar esnasında gösterdiğimiz olumlu veya olumsuz tavırlarımızı gözlemleyerek kendilerine bir yol haritası çıkarırlar. Buna karşın, kitabi cümlelerle ona neyi nasıl yaparsa doğru olacağını ne kadar öğretmeye çalışsak da, ne kadar güzel anlatsak da, ne kadar çatışarak baskı altına alsak da elindeki yol haritasını değiştirmemiz veya daha iyi olanı öğretmemiz mümkün olmayabilir.
Çocuğumuza iyi olanı öğretmek ve hem kendine hem de topluma faydalı, saygı ve sevgiden nasibini almış, anlayış ve hoşgörü ile problemlerini sakince çözebilen, başarı odaklı, duygularının ve düşüncelerinin farkında olan, kendini özgürce ifade edebilen bir birey olabilmesini istiyorsak, öncelikle biz onun hak ve özgürlüklerine saygı duymalıyız. Tercihlerini değerlendirmeli ama ileri sorgulamalara gitmemeliyiz. Ona zorlayarak ve kızarak bir şeyler yaptırmaya çalışmamalıyız ve onun da neyi, nasıl istediğini dinleyerek ortak yollar bulmaya çalışmalıyız. Şiddet içeren davranışlar sergilemesini istemiyorsak, şiddetin her türlüsünü (fiziksel, duygusal, sözel, cinsel) hem ondan hem de özel hayatımızdan uzak tutmalı ve dış dünyaya karşı problem çözme yolu olarak kullanmamalıyız. Ona verdiğimiz sözleri yerine getirmeli, yerine getiremeyeceğimiz zamanlarda ondan özür dileyebilmeliyiz. Başarılarını alkışladığımız kadar, başarısızlıklarında da elinden tutmalı ve ileriye yönelmesi için desteklemeliyiz. Ve her şeyden önce hayatta ilk olarak kendimizi severek ve kendimize saygı duyarak, hak ettiğimizi düşündüğümüz şekilde yaşamalı, ona da önce kendini sevmeyi aşılamalıyız. Neyin eksik olduğuna değil de, nelere sahip olduğuna ve sahip olabileceklerine nasıl güzel yollarla ulaşabileceğine dair ona biz örnek olmalıyız. Kısacası ondan neyi bekliyorsak, ona onu sunmalıyız. Özetle, ona karşı sorumluluklarımız söz konusu olduğunda onları birer yetişkinmiş gibi algılamalı, hoşa gitmeyen davranışlar sergilediklerinde ise çocuk olduklarını unutmamalıyız.
Anne babalık zor zanaat! Hakkıyla yapabilmek dileğiyle.
Sevgiler…
Paylaş